Milli Mücadelede Kahramanlık Gösteren Türk Kadınları Kimlerdir? Araştırınız.

Milli Mücadelede Kahramanlık Gösteren  Türk Kadınları Kimlerdir? Araştırınız.


Milli Mücadele kadını ile erkeği ile diğer ülkelere örnek olmuş emeğin, vatan sevgisinin göstergesidir.

Milli Mücadele kadın kahramanlarımız şunlardır:

 

1)Nezahat Onbaşı:

 Kıvır kıvır sarı saçları olan, pembe yanaklı, uzun kirpikli 12 yaşlarında  bir kızdı. Orduda yetmişinci alayın simgesi olan biridir. Albay Hafız Halit Bey’in küçük kızı olan Nezahat Onbaşı annesi hayatını kaybedince babası ile yaşamaya başlamış ve düşmana karşı savaşmıştır. Annesi veremden dolayı hayatını kaybetmiştir. Babası Çanakkale  Cephesi’nde yaralandığı zaman annesine haber öldü diye gitmiş bunun üzerinde de Nezahatın annesi veremden hayatını kaybetmiştir.

 Askerlerin içinde büyüyen Nezahat askerliği çok sevmiş ve bir zaman sonra asker kıyafeti kendisine büyük olsa da o kıyafeti giymeye başlamıştır. Kara Şimşek adındaki atı ile fırtınalar estirmiş ve babasına yardım etmiştir. Yaralı askerlerin yarasını sarmıştır, askerlere haber ulaştırmıştır, askerlere kendi elleri ile sarmalar, dolmalar hazırlamıştır. Hatta İsmet İnönü’ye bile kendi hazırladığı dolmalardan ikram etmiştir. Mustafa Kemal’in Ve İsmet İnönü’nün de dikkatini çekmiştir. Geyve Savaşı, Konya İsyanı, I. ve II. İnönü Savaşları, Sakarya ve Gediz Muhaberelerinde görev almıştır. Kendisine istiklal madalyası verilmiştir.

 

2) Binbaşı Emire Ayşe:

Beş çocuğu ve yaşlı babasını evde bırakarak düşmana dur demeye gitmiştir. Aslen Selaniklidir.  Aydın İmamköyünde yaşamaktaydı Çiftçilik ile yaşamını sürdüren  Emire Ayşe’nin eşi Kafkas Cephesi’nde düşmanla çarpışırken  şehit olmuştur.  Yaşadığı toprakları kurtarmak için elinde kalan altınları  (sadece iki altın) satıp silah  almıştır ve düşmana karşı gelmiştir. Çeşitli gizli toplantılar yapmış, Aydın’a giderek muhtar ile görüşmüş ve köyün gençlerine cesaret vererek onlara örnek olmuş kahraman kadınlarımızdan biridir.  Emire Ayşe köyündeki erkeklerle birlikte  silah almak için şehre giderken yolunu eşkıyalar kesmiştir.


 Emire Ayşe eşkıyalardan korkmamış ve onlara vatanı savunmak için , tüfek almak için şehre gidiyorum sizse burada yol kesip haraç almaya çalışıyorsunuz, alın her şeyimi alın, canımı alın demiştir ve eşkıyalardan korkmamıştır. Bunun üzerine eşkıyalar yaptıklarından utanmışlar ve Ayşe Bacıya altınlarını geri vermişlerdir. İşte bu kadar yürekli bir kadındır Emire Ayşe. Silah almaya giderken yolda düşman askerlerini görüp dilenci kılığına girerek gerçek yüzünü göstermemiş, zeki bir kadındır. Yunanlılar ile çarpışan Emire Ayşe’yi Mustafa Kemal İstanbul’a çağırmış ve kendisine binbaşı unvanı takdim edilmiştir.

 

 

3) Şerife Bacı:

Şerife Bacı Kastamonuludur. Kastamonulu kadınları vatanı kurtarmaya teşvik eden, onları cepheye çağıran Latife Hanım , Şerife Bacıya ise sen gelme bebeğin küçük, dayanamaz dese de Şerife Bacı buna karşı çıkmış ve öküzleri ile vatanı kurtarmaya, cephaneye silah taşımaya karar vermiştir. Bunun için de önce Kastamonu’ya sonra da Ankara’ya ulaştırılması gereken cephaneleri kağnıya yüklemiş ve bebeği de sırtına bağlayarak yola çıkmış ve zorlu yolculuğa diğer köylüleri ile başlamıştır. İnebolu'dan Kastamonu'ya silahlar kağnılar ile, kadınlarımızın, erkeklerimizin bilek gücü ile alın teri ile taşınmıştır.


 Yolculuk sırasında çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır . Bunlar;  hayvanların karnı tam olarak doymadığı için yavaşlamaya ve huysuzlanmaya başlamışlardır, kağnının tekerlekleri çamura batmıştır, yolculuk esnasında çığ düşmüş ve canlarını zor kurtarmışlardır ve yolculuk devam etmiştir. Hava aşırı soğuk olduğu için Şerife Bacının sürekli uykusu gelmeye başlamış ve silahları memleketine ulaştırınca yolda ayakta donarak yaşamını kaybetmiş, şehit olmuştur  ama bebeğine bir şey olmamıştır.

 

4) Halime Çavuş ( Kocabıyık)

Halime Çavuş Kastamonu doğumludur. Anne ve babası izin vermemesine rağmen Kurtuluş Savaşı'na katılmıştır. Savaşta erkek kılığına girmiştir. Bunun için de saçlarını kazıtmış, erkek kıyafetleri giymiş ve kimseye kadın olduğunu söylememiştir. Cepheye silah taşırken düşmanın ateş açması sonucunda ayağından sakatlanmış, milli mücadele kadın kahramanlarından biridir.

 

 

5) Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar)

Kurtuluş Savaşı esnasında halkı örgütleyen, milli mücadeleyi destekleyen kadın kahramanlardan biridir. Kendisi Mustafa Kemal ile birlikte hareket etmiş, asker olmamasına rağmen kendisine rütbe verilmiştir. Halkı örgütlemek için, etrafında toplamak için etkileyici konuşmalar yapmış ve bunda da başarılı olmuştur. Anadolu Ajansının kurulmasında da etkili olmuş, gazetecilik yapmış aydın bir insan, kahraman bir kadındır.

 

6) Fatma Seher Erden ( Erzurumlu Kara Fatma)

Erzurum’da dünyaya gelmiştir. Balkan Savaşı’na , Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Kafkas Cephesi’nde savaşa katılmış  yiğit kadınlarımızdan biridir. 1919’daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal ile görüşmek için Sivas’a giden Erzurumlu Kara Fatma, Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görev almıştır. . İstanbul’da silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu, İzmir’de de görev aldı. Çoğu , kadınlardan oluşan birliği ile düşmanları püskürten bir Milli Mücadele kahramanı kadınlarımızdan biridir.







 

Milli Mücadele kadın kahramanlarımızdan diğerler ise şunlardır:

- Gördesli Makbule

- Hafız Selman İzbeli

- Nakiye Elgün

- Şerife Ali Kübra

- Nazife Kadın

-Tarsuslu Kara Fatma

- Asker Saime

- Gül Hanım

- Antepli Yirik Fatma

- Süreyya Sülün Hanım

-Tayyar Rahmiye

Atatürk'ün Millet Sevgisiyle İlgili Sözlerinden Biri Hakkında Hazırladığınız Konuşmayı Gerçekleştiriniz. “Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.” Sözü İle İlgili Konuşma Örneği

 Atatürk'ün Millet Sevgisiyle İlgili Sözlerinden Biri Hakkında Hazırladığınız Konuşmayı Gerçekleştiriniz.


“Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.” Sözü İle İlgili Konuşma Örneği


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Gazi Mustafa Kemal, milli mücadeleyi silah arkadaşları ve kahraman askerlerimiz ile başlattığı yıllarda milletimiz onlara hep destek olmuştur. Manda ve himaye altında yaşamayı kabul etmeyen atalarımız bu kutlu davada Mustafa Kemal ile birlikte olmuş, düşman kuvvetlerinin acımasızca ülkemizi işgal etmelerinin haksız olduğunu dünyaya duyurmak için gece gündüz demeden çalışmışlar, savaşmışlar ve bu uğurda canlarını feda etmişlerdir. Bizim milletimiz dünyada eşi benzeri olmayan, içi vatan sevgisi ile yoğrulmuş, eşsiz bir millettir. 


Mustafa Kemal bu ulusu sadece kendisinin kurtarmadığını söylemiştir. Elbette ulus tek kişinin mücadelesi ile kurtulamazdı zaten. Mustafa Kemal Atatürk ne kadar  çalışırsa çalışsın, emek ederse etsin ona destek çıkan, arka duran kahraman yürekli Anadolu halkı olmasaydı şu anda Türkiye Cumhuriyeti diye demokratik, laik bir ülke de olmazdı. Gazi Mustafa Kemal’in liderliği  ve milletinin ortak akıl ile hareket etmesi sonucunda kaybedilmemiştir bu topraklar. Milletimizin ruhunda ezelden beri bağımsızlık vardır. 


Eski Türk devletlerine bile baktığımızda  ecdadımızın esaret altında yaşamadığını, bağımsızlığını korumak için isyanlar çıkardığını söyleyebiliriz. Örneğin ; Kürşad isyanı gibi. ( Kürşad ayaklanması Türklerin tarihte bilinen  ilk ayaklanmasıdır.  Çinliler ile çarpışan Kürşad ve otuz dokuz subay her ne kadar başarılı sonuç alamasalar da bağımsızlık uğrunda çarpışarak şehit olmuşlardır.) Hiçbir zaman manda ve himayeyi kabul etmeyen Türkler, bu ayaklanma ile bağımsızlığına ne kadar düşkün olduğunu kanıtlamıştır. Milletimizin içindeki özgürlük ruhunu, hürriyet ruhunu hiçbir devlet , hiçbir ülke yok edemez.




 Bizim milletimizin doğuştan özgürlüğüne düşkündür ve bu uğurda da gerekirse canını vermekten asla çekinmez. Damarlarımızdaki kan deli kanıdır Önümüze kurulan her seti yıkarız,  düşmanların bizi kapatmak istedikleri kafese de asla girmeyiz. Türk Milleti özgür doğmuştur ve özgür yaşamaya ve kalmaya da sonsuza kadar devam edecektir.

“Mustafa Kemal’in Kağnısı” Şiirinden Yola Çıkarak Kurtuluş Savaşı’nda Türk Kadınının Fedakarlıklarını Ve Sorumluluklarını Anlatan Bir Konuşma Yapınız.

 “Mustafa Kemal’in Kağnısı” Şiirinden Yola Çıkarak Kurtuluş  Savaşı’nda Türk Kadınının  Fedakarlıklarını Ve Sorumluluklarını Anlatan Bir Konuşma Yapınız.


Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı yıllarında anlamıştır Türk kadınının ne kadar yürekli ve fedakar olduğunu. O yıllarda görmüştür vatanı için canını feda eden, erkeği ile cepheye koşan kahraman Türk kadınlarını. Onun içinde “Türk kadını yerlerde sürünmeye değil; omuzlarda yükselmeyi hak eder” demiştir.


Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım!


Her millet için savaş kötü bir şeydir ama savaş zorunlu olduğu sürece ise gerekli bir durumdur. “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir”.  diyen Gazi Mustafa Kemal savaşın zorunlu olunca da vatanı kurtarmanın ne kadar şerefli bir eylem olduğunu da söylemiştir her zaman.  Hele ki bağımsızlık elden gidiyorsa, hele ki vatanın birliği ve dirliği bozuluyor, vatan toprakları tek tek yok oluyorsa. İşte böyle zamanda ortaya koymuştur Türk kadını da bütün emeğini. Yüreğini koymuştur her şey için. Söz konusu vatansa  ardına bakmamıştır kadınlarımız, o elleri öpülesi  analarımız, bacılarımız. Kimisi daha genç gelinken, kimisi genç kızken, kimisi çocuğunu sırtında taşıyarak silah taşımıştır cephaneye, sırf vatan sağ olsun, vatan yok olmasın diye.

 

Kıymetli arkadaşlarım!

Biliyorum ki bugün ülkemiz  bugün savaşa girse hepimiz de savaşa katılır ve canımızı bu vatan için feda ederiz. Atalarımız da, kahraman kadınlarımız da bizler için canını feda etmiş, kimisi gazi olmuş, kimisi şehit düşmüştür bu topraklar özgür olsun diye. Onbaşı Nezahat, Binbaşı Emire Ayşe, Şerife Bacı,  Gördesli Makbule, Fatma Seher ve adını saymakla bitiremeyeceğimiz kadınlarımız, kızlarımız.    Onlar vatan sevgisi kokan, gözleri umut ile geleceğe bakan ve gelecek için bizler için düşmanla çarpışan, yaralanan milli mücadelenin kadın kahramanları.


 Onlar ki vatan sağ olsun diye çocuklarını yakınlarına emanet edip dağlar, bayırlar aşarak vatan için gizli toplantılar yapan, planlı hareket eden zeki kadınlarımız. Durmadan, yorulmak nedir bilmeden çalışan bu kahraman kadınlarımız, savaştan korkan genç delikanlılara bile örnek olmuş cesaretli kimselerdir.  Kimisi zor günlerde gerekli olur diye sakladığı küpesini, kimisi iki altınını, kimisi tek bileziğini , kimisi evdeki iki öküzünü vatan için, silah alıp düşmana yürümek için feda etmiştir.






 "Aç kalırım, susuz kalırım ama onursuz kalamam".  diyerek çıkmışlardır bu kutlu yola, bu kutlu davaya. Ulaşmışlardır elbette amaçlarına. Vatan kurtulmuş, memleketime bahar gelmiştir onların sayesinde, o elleri öpülesi kahraman analarımız sayesinde. Bu topraklar üzerinde, şu anda bu konuşmamı  özgürce yapabiliyorsam, dışarıda düşman askerleri olmadan evime gidebiliyor ve kendi topraklarım üzerinde yürüyorsam bunu tüm kadın kahramanlarımıza,  Mehmetçiklerimize ve tabi ki de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyum.


Kıymetli öğretmenim, sevgili kardeşlerim, arkadaşlarım!

Beni sabırla dinleyip sözümü kesmediğiniz hepinize en içten dileklerimi sunar, teşekkürü bir borç bilirim. Sevgi ve saygı ile kalın.

“Milli Mücadele Yıllarında Yaşamış Olsaydınız Vatanımızın Düşman İşgalinden Kurtulması İçin Neler Yapardınız?” Konulu Bir Konuşma Hazırlayınız.

 “Milli Mücadele Yıllarında Yaşamış Olsaydınız Vatanımızın Düşman İşgalinden Kurtulması İçin Neler Yapardınız?” Konulu Bir Konuşma Hazırlayınız.


Milli mücadele yılları; savaşın acımasız yüzünü gösterdiği, bir yandan yoksulluk ve sefalet çeken koca yürekli bir millet,  diğer yandan elinde silahı, teçhizatı bulunan, her türlü gücü elinde bulunduran zalim düşman kuvvetlerinin olduğu yıllardır. Atalarımızın en acı ,en ağır koşullara göğüs gerdiği bu yıllarda , bu koca yürekli insanlar inanç ve iman gücü ile kazanmıştır vatan topraklarını. Nice askerler bu vatan için şehit düşmüş, nice yiğitler ardına bile bakmadan bu vatan için canını feda etmiştir.


Değerli öğretmenim, sevgili sınıf arkadaşlarım!


Milli mücadele yıllarında yaşamış olsaydım vatanın düşman işgalinden kurtarılması için,  elimden gelen her türlü fedakarlığı canla, başla yapardım.  İlk  olarak savaş devam etse dahi derslerimi aksatmamaya çalışırdım ve inançla çalışmaya, okumaya devam ederdim. Annemin askerler için ördüğü çorapları, kazakları; pişirdiği sıcak ekmekleri cepheye ulaştırmaya çalışırdım. Karşıma çıkan düşman askerleri bana nereye gidiyorsun dediğinde onların aklını karıştırıcak cümleler kurar ve dikkatlerini dağıtırdım. Bunun için de diğer arkadaşlarımın hazırladığı pusuya onların düşmesini sağlardım.


 Düşmanlar benimle konuşurken arkadaşlarım da düşmana sapanla kuş lastiği sıkar, düşmanlar kendilerine gelen taşın nereden geldiğini bulmak için uğraşırken ben de o arada kaçar cepheye  ihtiyaçları  ulaştırmaya çalışırdım. Arkadaşlarımla gizli gizli bir yerde buluşur ve düşmana karşı neler yapmamız gerektiği konusunda çeşitli planlar yapardım.  Mustafa Kemal Atatürk’ün vatanın kurtarılması için ne yapılması gerektiğini belirten sözlerini köylülerime de söylerdim ve el birliği ile düşmana karşı ortak hareket ederdik. 


Yeri gelir aç kalır, susuz kalır ama vatanın  kurtuluşu için evimizdeki tüm yiyecekleri askerlere verirdim. Düşmanların neden birlik içinde olup bizim vatanımıza saldırmaya çalıştığını komutanlara sorardım. Onlardan gereken cevabı aldıktan sonra vatanımın bir tek toprağını  işgalci kuvvetlere vermemek için sınırda nöbet dahi tutardım. Belki küçüğüm , belki öğrenciyim diye bana görev vermek istemeyen  asker abilere yalvarır, ağlardım. 






Onlar da beni kırmaz ve ben de asker abilerimin arasına karışarak vatan yolunda şehit düşmeye hazır olurdum. Vatan ve milletin tehlikede olduğunu, bağımsızlığın elden gittiğini ve bunun için de milletçe ortak hareket etmenin gerekliliğini yazan, milli mücadeleye faydalı cemiyetlerde görev alırdım. Milli Mücadeleyi yazan gazeteleri köy köy, sokak sokak dağıtır ve insanların bilinçli olmasını sağlardım.

Değerli öğretmenim, kıymetli arkadaşlarım. Benim duygularım bu şekilde. Beni dinlediğiniz hepinize teşekkür ederim, saygılar sunarım.

“Sürüden Ayrılanı Kurt Kapar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Sürüden Ayrılanı Kurt Kapar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

 Çobanın dağda gezdirdiği, otlattırdığı bir koyun sürüsü düşünelim. Bu koyun sürüsünü dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koruyan o sürünün başındaki çoban ve  o sürünün köpekleridir. Çoban ve köpekler olmazsa o sürü telef olur ve kurtlara bir güzel yem olur. Bu atasözünde de anlatılmak istenen şudur: Yalnız başına hareket eden, toplumdan uzak kalıp dik başlı olan biri, acı bir olay yaşadığı zaman, kötü zamanları olduğu zaman o kişinin yanında kimse olmaz ve o kişiyi kimse korumaz.

 

 Çünkü öyle kimseler yalnız başına kalmayı sever ve bunun için de hiç çevre kazanamazlar. Başına gelen bir olay sonucunda da büyük yıkımlara uğrayabilirler. Çevre edinmediği için kendilerini de koruyamazlar. Dik başlı , kendi  başına hareket eden kimselerin kötü zamanlarını bekleyen düşmanları da böyle kimselere istediği kötülüğü yapmak için zaman kollar ve  zamanı gelince de amacına ulaşır.

 

 Oysa eşimiz, dostumuz, yakın çevremiz olduğu zaman bize kötülük etmeyi düşünen kimseler kötülük etmekten çekinir ve çevremizdeki insanlardan korkar. Böyle  zor durumlara düşmemek için  bazı konularda toplum ile uyum içinde olunmalı, toplum ile birlikte hareket edilmelidir. Kendi başımıza alacağımız kararlar vardır bir de bulunduğumuz topluluk ile alacağımız kararlar vardır.





 

İşte buradaki farka dikkat etmek gerekir ve tek başına, dediğim dedik, çaldığım düdük sözü ile hareket edilmemelidir. Bizim arkamızda duran, bize destek olan insanlarla olmalıyız ve kalabalık ve samimi insanlarla uyum içinde yaşamalıyız ve birimiz hepimiz için, hepimizi birimiz için diyerek birbirimize arka çıkmalıyız.

“Kitaplar, Hiç Solmayacak Bitkilerdir.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Kitaplar, Hiç Solmayacak Bitkilerdir.” Sözü İle İlgili  Kompozisyon Yazınız.


Bitkiler; hem insanlar için, hem hayvanlar için hem de doğanın dengesi için çok faydalıdır. Doğanın güzel görünmesini sağlar, doğaya renk katar bitkiler. Faydalarını saymakla bitirmediğimiz çok sayıda bitki çeşitleri vardır ve bu bitkiler çok sayıda hastalığa da şifa olurlar aynı zamanda. Çiçek çeşitlerinden tut  da ot çeşitlerine kadar binlerce çeşit bitki vardır. Bunların içerisinde demir, potasyum, magnezyum, kalsiyum vb . gibi sağlığımıza faydalı olan mineraller vardır. Bitkiler nasıl sağlığımıza iyi geliyorsa, bizi mutlu edip iyileştiriyorsa kitaplarda ruhumuza iyi gelir, ruhumuzu açar ve bizi  mutlu eder.

 

Kitaplarda insana renk katar, insanı aydınlatır ve onun karanlıktan kurtulmasını sağlar. Nasıl çok sayıda bitki varsa çok sayıda da kitap vardır dünyamızda.  Kitaplar da bitkiler gibi hiç solmayan değerlerdir. Kitapların içinde gizli bir hazine vardır. Bu hazineyi bulmak ve ortaya çıkarmak için de o kitapları iyi okumak, anlamak gerekir. Buradaki maksat gerçek hazine ya da para değildir. Buradaki amaç kitapta bize vermek istenen mesajları doğru anlamak, bilgi edinmek ve kendimizi geliştirerek hayata daha farklı açılardan bakabilmeyi başarmaktır. Kitapların dış kapağı da eskise de içerikleri eskimez.

 

 Çünkü kitaplarda anlatılan olaylar, kahramanlar her zaman canlı kalır. Mesela kitapların hiç solmayan bitkiler olduğunu şu şekilde anlayabiliriz. Yüz yıllar öncesinden yazılmış kitaplar vardır. Bu kitaplar şu anda bile üniversitelerde okutulmakta, okullarda çocuklara önerilmektedir. Yazarı ölmüş olsa bile kitaplar asla ölmez ve canlılığını her zaman korur. Onun için her zaman kitaplara ilgi duymalıyız. Kitaplar insanlığa kazandırılmış olan en değerli araçlardır.





 

Kitaplar sayesinde oradaki olayları yaşıyor gibi gözümüzde canlandırırız, gitmediğimiz, gezmediğimiz yerleri gezmiş gibi oluruz, öğrenmediğimiz çok sayıda yeni bilgi öğrenir ve kendimizi geliştiririz. Kitaplar sayesinde kelime hazinemiz gelişir, hafızamız gelişir, insanlar ile iletişim kurmada , konuşmada sorunlar yaşamayız ve daha çok sayıda faydalarını görürüz kitapların. İşte tüm bunlardan dolayı her gün yarım  saat yada bir saat de olsa kitap okumaya zaman ayırmalı, kendimiz farklı dünyaların yolculuğuna gitmekten mahrum bırakmamalıyız.

 

Atatürk’ün Askeri Kişiliği İle İlgili Bilgili Toplayınız.

 Atatürk’ün Askeri Kişiliği İle İlgili Bilgili Toplayınız.


Daha küçük yaşlardayken  asker olma hayali ile hayata tutunan ve bunun için de askerlik mesleğini tercih eden, ömrünü devlet adamlığına, askerliğe ve milletine adayan Mustafa Kemal Atatürk vatansever bir şahsiyettir. Devlet adamı olmanın yanında çok sayıda farklı özelliklere de sahiptir. Komutan, lider, yeri geldiği zaman başöğretmen gibi çok sayıda farklı  özelliklere , bilgi birikimine sahip kültürlü bir kimsedir. Kurtuluş Savaşı yıllarındayken vatanın içinde olduğu zor koşulların farkında olan Mustafa Kemal askeri dehası sayesinde halkını da arkasına alarak büyük zaferlere imza atmıştır.


 Trablusgarp’ta, Çanakkale’de, Kafkas Cephesi, Sakarya Meydan Muharebesi, Büyük Taarruz  ve daha birçok savaşta askeri kişiliğini ortaya koymuş bu kahramana halkı da gönülden bağlanmıştır. Onun vatan sevgisi, bağımsızlık aşkı ,  disiplinli olması, yenilikçi ve ilerici olması milletimizi bu günlere getirmiştir. O çok iyi ve disiplinli bir asker olmuştur. Hedefleri peşinden koşmuş, sabırlı olmuş ve azimle yoluna devam ederek kahraman vatan evlatları  ile birlikte vatanı düşman elinden kurtarmıştır. Mustafa Kemal   her ne kadar küçükken askerliğe meraklı olsa da bunu ileri götürmek için okumuştur. Küçük çocukken bile harçlığını kitaplara yatıran ve durmadan okuyan Mustafa Kemal geniş bir bilgi birikimine sahip olmuştur. 







Savaş meydanlarından öğrendiği, okuduğu bilgileri uygulamaya geçirmiş ve başarıya ulaşmıştır. Kaybedilen savaşlarda yapılan yanlışlar onun için deneyim olmuş ve aynı hataların yapılmaması için de farklı taktikler uygulayarak askerlerini başarıya ulaştırmıştır. Amaçlarına ulaşmak için planlı hareket etmiş bir anda hareket etmemiştir.  İyi bir komutan, iyi bir asker olan Mustafa Kemal vatanın evlatlarını çok sevmiş, emrindeki askerler ile birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmiştir. Mustafa Kemal’in kişilik özelliği de onun iyi bir asker olmasını sağlamıştır.


 Kararlı oluşu, ileri görüşlü olması, yeniliklere açık oluşu, cesaretli oluşu, idealist oluşu , çalışkan ve başarılı oluşu onun başarıya ulaşmasına katkı sağlayan kişilik özelliklerindendir. Mustafa Kemal’in zeki olması yaratılıştan da kaynaklanmaktadır elbette. En zorlu savaşlarda bile soğukkanlılığını yitirmemiş, kararlılığını kaybetmemiştir.  Siyasetin ordu içine girmesine izin vermemiştir ve ikisinin de ayrı olmasını istemiştir.

 

“Bayrakları Bayrak Yapan Üstündeki Kandır. Toprak, Eğer Uğrunda Ölen Varsa Vatandır.” Sözünün Sizde Uyandırdığı Duyguları Arkadaşlarınızla Paylaşınız.

 “Bayrakları Bayrak Yapan Üstündeki Kandır. Toprak, Eğer Uğrunda Ölen Varsa Vatandır.”  Sözünün  Sizde Uyandırdığı Duyguları Arkadaşlarınızla Paylaşınız.


Her milletin kendine özgü bayrak sembolleri vardır. Bizim de bayrağımızın üstündeki sembol ay ve yıldızdır. Ay yıldızlı al bayrağımız ülkemizin bağımsızlığının göstergesidir. Başka milletlerin egemenliği altında olmayışımızın en önemli belirtisi  rengini şehit kanından alan bayrağımızın göklerde “özgürce dalgalanması, bağımsız ve hür olmamız sayesindedir.


 Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Çünkü o bayrak için  şehit düşmüştür vatan evlatları. Kanları pahasına da olsa, canları pahasına da olsa bayrağa sahip çıkılmış, bağımsızlığa sahip çıkılmış, tutsaklığa hayır denilmiştir. İçinde yaşadığımız bu toprakların vatan olmasının nedeni de yine bu vatan için hayatını kaybetmiş, şehit olmuş kahramanlar sayesindedir. Bu vatana sahip çıkılmasaydı, bu topraklar için kan dökülmeseydi şu anda özgür, bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti de olmazdı. Başka milletlerin manda ve himayesi altında yaşamaya devam eder, dilimizi konuşamaz, dini inançlarımızı yaşayamazdık. Köle gibi yaşamaya devam eder, köle olarak da ölürdük.







 Atalarımız bizler mutlu olalım diye, hür olalım diye vatan topraklarını düşmana teslim etmemiştir. Bayrağına sahip çıkmış, bayrağını yerlere düşürmemiştir. Onurlu ecdadın onurlu geleceği olarak bu vatana sahip çıkmalıyız, bu vatanın güçlü olması için de el birliği ile çok çalışmalıyız.

Sizce Vatanı İçin Ardına Bakmadan Yollara Düşen Kişiler Neleri Feda Etmiştir?

 Sizce Vatanı İçin Ardına Bakmadan  Yollara Düşen  Kişiler Neleri Feda Etmiştir?


Vatan için, namus için yaşamlarını kaybeden kahraman vatan evlatlarının hakkı  asla ödenmez. Onlar ki her türlü yoksulluğu çekmiş, onlar nice acılar çekerek sıcacık yuvalarını bırakarak cepheye koşmuş büyük yüreklerdir. Kadını ile, erkeği ile bir olan kahraman milletin kahraman evlatları bu toprakları için şehit düşmüştür. Onların emanetlerine sahip çıkmak da hepimizin görevidir. 


Vatanı için ardına bile bakmayan , yollara düşen kahramanlar her şeyini, feda etmişlerdir. Evini, ocağını, tarlasını, kasabasını terk etmek zorunda kalmışlardır. Tutsak yaşamaktansa ölmeyi tercih etmişlerdir ve ömürlerini feda etmişlerdir bu cengaver vatan evlatları. Kimisi bir evin tek oğlu olarak anasını bırakmak zorunda kalmış, kimisi evlenip muradına ermek üzereyken sevdiğinden ayrı kalmak zorunda kalmış, kimisi ise  yeni doğan bebeğini bırakıp savaşa koşmuştur.  Kimisi çocukluk yıllarını geçirdiği köyünü, kimisi babası ile güzel anılarını geçirdiği bağını, bahçesini bırakmak zorunda kalmıştır. Geriye dönüp bakmamışlardır bu kahraman yürekli kimseler. Malım, mülküm dememiş, savaştan, çarpışmadan korkmamışlardır.







 "Ya istiklal ya ölüm ", düşüncesi ile hareket ederek vatan yolunda can vermişlerdir. Bizler için ardına bakmadan her şeyini feda eden bu vatan evlatlarının mekanı cennet olsun, kabirleri gül ile dolsun. Bize emanet olan bu toprakları gençler olarak korumaya ve yüceltmeye devam etmeliyiz. Onun için de ilim ve fen yolunda ilerlemeli, demokrasiye, cumhuriyete sahip çıkmalı, vatan için gerekirse canımızı feda etmeliyiz. Bugün bu topraklar üzerinde, emin adımlarla, bağımsızca hareket edebiliyorsak bunu o ardına bakmadan savaşa giden vatan kahramanlarına borçluyuz.

Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Öğretmene Verilen Değer İle İlgili Hikaye Yazınız.

 

Okulların açılmasına çok az kalmıştı. Güz mevsiminin gelmesi ile  birlikte hava da esmeye başlamıştı. Sonbahar yağmurlarında arkadaşlarımla ıslanmak, doya doya yağmur ve toprağın birleşmesinden ortaya çıkan o muhteşem kokuyu içimize çekmek bizi çok mutlu ediyordu. Dışarda oynamaktan her yerimiz çamur olmuştu. Aslı ile birlikte eve doğru giderken köye doğru kırmızı renkli , son model bir araba geliyordu. Araba yavaşça yanımızdan geçti. Köye böyle güzel bir araba ile gelen kişi güzel bir bayandı. Hemen arabanın arkasından koştuk ve arabanın okula doğru girdiğini gördük.


 Okula doğru giden bu arabanın içindeki kişi de  bu yıl ki öğretmenimiz olmalıydı. Geçen yılki öğretmenimiz doğum iznine ayrıldığı için bu yeni öğretmeni atamıştı galiba devlet. Hemen okula doğru gittik. Arabadan bir yetmiş beş boylarında kahverengi saçlarını bukle bukle etmiş, başında güzel bir tacı olan güzel bir öğretmen indi. Hayranlıkla izliyorduk onu. Ayağındaki ayakkabıyı hiçbir yerde görmemiştim. Çok güzeldi, ayakkabısı da  bembeyazdı. Hiç leke yoktu ayakkabıda. O okula girdi biz de hemen eve doğru gittik. 






Yarın okul olduğu için annem,  benim emektar annem kıyafetlerimizi yıkamış, ütülemiş ve bir kenara asmıştı. Hemen anneme okula yeni gelen öğretmenden bahsettim. O da çok merak etmişti. Ertesi sabah okula doğru gittik arkadaşlarımla. Aslı, ben Ve Murat çok sıkı dostlardık. Benim adım ise Melisa. Okul zili çaldı ve hepimiz sıramıza geçtik. Hakkari’nin bir köyünde yaşayan çocuklarız. Bizim buralar kışın çok soğuk olduğu için okullar açılmadan sobalar kurulmuştu ama henüz sonbahar olmadığı için sobaların içine odun, kömür atılmamış, soba yakılmamıştı. Sınıfta heyecanla beklemeye koyulduk. Öğretmenimiz geldik.


 Aman Allah'ım ne kadar da güzel bir öğretmendi. Ay tenli biriydi. Gözleri simsiyahtı tıpkı zeytin gibi. Elleri narin  ve tertemizdi. Tırnakları bakımlıydı. Güzel bir elbise giymişti okulun ilk günü. Bize  günaydın diyerek içtenlikle gülümsedi. Adı Nalan’dı. O da ne?  Ben hayatımda böyle güzel dişlere sahip birini görmemiştim. İnci tanesi gibi o güzel dişleri ile gülünce güzelliği ikiye katlanıyordu öğretmenimizin. Bu yıl dörtleri yani bizi okutacağı için mutlu olduğunu söyledi. Hepimizle tek tek tanıştı, ailelerimiz hakkında bilgi aldı. Bizi çok sevdi ve bize samimi davrandı. Günler yavaş yavaş akıp giderken biz öğretmenimize öğretmenimiz de bize alışmıştı. Çok  çalışıyordu bizim için çok uğraşıyordu. Alın teri akıtıyordu. 


Yaparak yaşayarak öğretiyor ezber bilgiler öğretmiyordu. Öğrendiğimiz her şeyi de aklımıza çabuk kazıyor ve unutmuyorduk. Günler böyle akıp giderken öğretmenimiz köyde çok sevilen sayılan biri olmuştu. Köylülerin bir sorunu olduğunda hemen gelip Nalan Öğretmene sorarlardı. Çünkü Nalan Öğretmene güven tamdı ve o neyi nasıl yapacağını Bilen, okumuş, bilgili, kültürlü bir insandı. Her şeyden önce bizi seven, olduğumuz gibi kabul eden ve hor görmeyen biri olduğu için herkesin gönlünde taht kurmuştu Nalan Öğretmen. Kimi veliler çocuklarını okula göndermiyor ve çekiniyordu. Muhtar bu durumu öğretmenimize dedi.




 Öğretmenimiz de o aileler ile görüştü ve aileler kararını değiştirdi ve çocuklarını okula götürdü. Öğretmenimize değer verilirdi köyde. Çünkü o ışığı ile hepimize aydınlık oluyor, geleceğimize emin adımlarla ilerletiyordu bizi. Onun için de çok seviyorduk öğretmenimizi.  Çalışıyordu, durmadan bizim için çalışıyordu ve devamlı yeni şeyler öğretiyor ve köylüleri de aydınlatıyordu. Onun için çok şey borçluyuz öğretmenimize. Biz ona sevgimizi ve saygımızı göstermekte asla kusur etmedik ve o köyün en değerli hazinesi olmuştu. Ona olan sevgimizi, ona verdiğimizi değeri bir pahalı bir hediye ile belli edemezdik belki ama köydeki çiçeklerden toplayıp ona hediye ettik ve o da çok duygulandı ve mutlu oldu. İyi ki bizim öğretmenizmidi o değerli insan ve bize insan olarak kalmayı öğreten değer.


Defterinize Medeniyet Kavramı İle İlgili Duygu Ve Düşüncelerinizi Anlatan Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.

 Defterinize Medeniyet Kavramı İle İlgili Duygu Ve Düşüncelerinizi Anlatan Bilgilendirici  Bir Metin  Yazınız.


Medeniyet  , bir toplumun tüm unsurlarını;   düşüncelerini, bilimini, sanatını, teknolojisini, maddi ve manevi varlıklarını  vb. içine alan geniş bir kavramdır. Medeniyet demek aynı zamanda gelişme ve ilerleme demektir. İnsan medeniyet kavramını ilk olarak içselleştirmelidir. Medeniyetin gerektirdiği sorumlulukları yerine  getirmek için de mücadele etmelidir. Mücadeleden kasıt ise ilim ve fen yolunda ilerleme, yeniliklere açık olmadır. 


Çağdaş medeniyetleri seviyesine çıkmak isteyen ülkeler ilk olarak insan haklarına, adalete, eşitliğe önem vermelidir. O ortamda bilim özgür olmalı, insanlara düşüncelerinden dolayı ön yargı ile yaklaşılmamalıdır. Her düşünce kendini özgürce ifade edebilmelidir. Medeniyet demek Amerika, Almanya, Fransa gibi ülkeler demek değildir. Medeniyet demek, ırk ayrımı yapmamak, insanların insanca yaşayabileceği ve insan olarak kalmaya devam edeceği topraklar üzerinde özgürce yaşaması demektir. Medeniyet yeni kıyafetler ya da açık kıyafetler giymek demek de değildir. Medeniyet bilim konusunda ilerleme ve gelişme, insanlık konusunda ilerleme demektir.


 İnsanlarının hoşgörülü olduğu, doğanın ve çevrenin korunduğu, hayvanlara zarar verilmediği yer medeniyetin olduğu yerlerdir. İnsanların zamanlarını boşa harcamadığı, her bir insanın gece gündüz demeden çalıştığı ve kendisine karşı özsaygısı olduğu yerde medeniyet de gelişmiş demektir. Emek edenin emeğini aldığı, liyakatın daim olduğu, emek etmeyenin haksız yere kazanç elde etmediği ülkeler medeniyet açısından son derece gelişmiş ülkelerdir. Biz medeni bir ülkeyiz ya da ben medeni bir insanım demek lafla olmaz. Bunun için önce çok çalışıp ülkeni dünya ülkeleri sıralamasında ön sıralarda tutman gerekir. Yani ülkemiz her açıdan geliştirilmelidir. 






Siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, idari vb. İşte tüm bunlar yapıldığı zaman medeni ülkeler arasında olunur. Medeni insan  olmak için de iyi bir insan olmak gerekir. Sorumluluklar yerine getirilmeli, kıskançlık yerine tatlı yarışlar olmalı, dedikodu yerine birlik, beraberlik ve dayanışma olmalı, güçlü güçsüz yerine herkesin güçlü ve zengin, mutlu olması sağlanır. Kimsenin kimseye iki kuruş için menfaat için küçülmediği, herkesin kendi alın teri ile çalışıp ülkesine ve dünyaya faydalı olduğu bir ülkede yaşamak hem ülkeyi geliştirir, hem de dünyamızı. Savaşların son bulduğu, silahların sustuğu, dünyada birliğin ve kardeşliğin hakim olduğu bir dönemin başladığı yerde medeniyet  de başlamış demektir. Medeniyet ile ilgili şu söz de bana yol gösterici olmuştur:

Gerçek medeniyet, kozmopolit bir topluma dayanmaktadır. Edgar Morin.

İşte tüm bunlardan dolayı hoşgörü ortamında  hep birlikte yaşayarak yükselmeli ve  insanca bu dünyadan göçmeliyiz.



20 Yıl Sonra Ben Konulu Kompozisyon Yazınız.

20 Yıl Sonra Ben Konulu Kompozisyon Yazınız.

 

Her insanın gelecek için umutları, hayalleri vardır.  Çalışan insan için, emek eden insan için geleceğe dair hayal kurmak, durmadan yoluna devam etmek ve  başarı merdivenlerini adım adım çıkmak en önemli amaçtır. Benim de kendime göre hayallerim vardır. 20 yıl sonra kendimi  Kayseri Şehir Hastanesi’nde çocuk doktoru olarak görmek isterdim. Çocuklara olan sevgim çok farklı benim. Nerede bir çocuk görsem o çocuğun başını okşamak  ve onu sevmek isterim.


 Çocuk doktoru olmamın en önemli nedeni de onların masum bakışlarından etkilenmemdir. Hiçbir çocuğun hasta olmasını istemem. Özellikle yoksulluktan çeşitli hastalıklara yakalanmış, yetersiz ve dengesiz beslenmiş güzel yavrularımıza hizmet etmek için canla başla çalışırım. Onun için de çocuk doktoru olmayı ve ömrümün sonuna kadar onlarla ilgilenmeyi isterim. Doktor olmak insana, insanlığa hizmet görevidir. 


Özellikle de Afrika ülkelerine gitmek ve oradaki çocuklarla vakit geçirmek, onları iyileştirmek için çocuk doktoru olmayı istiyorum. Oradaki güzel ve anlamlı bakışlarla bakıp içinizi ısıtan, size insan olmayı öğreten ve bulduklarınızla yetinmeyi öğreten o masum bakışlı yavrular. İşte bundan dolayı doktor olmayı istiyorum. Yaz tatilleri geldiği zaman oralarda gönüllü hizmet etmek isterim. Yirmi sonra doktor olarak hayatıma devam edeceğim için, kazandığım aylık maaşımla çocuklara güzel kıyafetler almak, onlara organik gıdalar yemek isterim. Kendimi de es geçmeyim tabi ki. 




Kendime güzel bir ev ve araba almak ve ayaklarımın üzerinde durmak benim en büyük hayallerimden biridir. Başarılı bir doktor, alanında uzman olmuş ve dünyaca tanınmış bir çocuk doktoru olarak yaşama devam ederim. Anneme ve babama hayırlı bir evlat olmaya çalışırım. Onlara maddi ve manevi her konuda destek olurum. Çünkü benim doktor olmamda en büyük katkı onlarındır. Çevremdeki yoksul insanlara yardım ederim. 

Nasıl Bir Doğada Ve Sosyal Çevrede Yaşamak İsterdiniz? Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Nasıl Bir Doğada Ve Sosyal Çevrede Yaşamak İsterdiniz? Konulu Kompozisyon Yazınız.


 

Doğa ana, toprak ana,  içinde yaşadığımız ve bize armağan olarak nice güzellikler vermiş ana vatanımızdır. Doğanın tahribata uğramadığı, doğal güzelliklerin  korunduğu, ağaçların kesilip yerlerine alışveriş merkezlerinin yapılmadığı, iş yerlerinin açılmadığı, doğanın doğal halinde kaldığı bir çevrede yaşamak isterdim. Sabah uyandığımda leylak kokularının  havaya mis gibi yayıldığını, gül ve nergislerin el ele dans ettiği, papatyaların çevremizi halı gibi serdiği, çiçeklerle dolu bir doğada olmak isterdim. 


Yerde,  içtiğimiz içecek kutularının olmadığı, deniz kenarlarının tertemiz kaldığı, sanayi atıklarının, zehirli gazların havaya karışıp zehirli bir hava solumadığımız bir yerde yaşamak kişiyi daha mutlu eder. İnsanların doğayı koruma konusunda toplum bilincine ulaştığı, tüketim çılgınlığının son bulduğu, organik gıdaların arttığı ve kimyasal ilaçların yediğimiz gıdalarda olmadığı bir doğa nefes almak  daha güzel ve daha enfes olurdu. Orman yangınlarının yaşanmadığı, ormanda yaşayan canlıların yangınlardan hayatını kaybetmediği, nehirlerin, göllerin, akarsuların kirletilmediği, havanın, suyun, toprağın kirletilmediği bir çevrede yaşamak isterdim.


 Sosyal çevremdeki insanların sevgi ve dayanışma içinde el ele vererek doğaya sahip çıktığını görmek insanı ayrı bir mutlu eder. Herkesin eline bir fidan alıp yakılan, yok olan yerleri yeniden var etmeye çalıştığı, umutların sönmediği, insanların doğayı korumak için canla başla çalıştığı bir doğada olmak beni çok mutlu ederdi. Doğa bilinci içinde olan insanların birbirine sevgi ile yaklaştığı, herkesin doğal güzelliklerden faydalandığı ve mutlu olduğu bir dünya da insanlar arası iletişimi de daha güçlendirir ve mutlu  insanlar da mutlu toplumlar doğurur.






Çevremiz, doğamız bizim olmasa olmazlarımızdandır. Buna önem vermediğimiz zaman doğa ona yaptığımız kötülüğün karşılığını acımasız yüzünü ortaya çıkararak bize gösterecektir. Bunun için yapılan evler, yapılan iş yerleri dere yataklarına yapılmamalıdır. Fabrikalara koruyucu filtreler takılmalı, solduğumuz havaya zarar verilmemelidir. Her şey para değildir. İnsanlığı kurtaracak ve yaşatacak olan para değil, içinde yaşadığımız, billur gibi suları olan, altın gibi güneşi ile içimizi ısıtan, ruhumuzu aydınlatan doğadır. Bir Kızılderili atasözü der ki:


Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde insanlar paranın  yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”  


İşte tüm bu acı olayların olmaması için, doğamızın canlılığını kaybetmemesi için ona sahip çıkalım ve cennet gibi vatanımızın, dünyamızın değerini bilelim. Savaşların olmadığı, silahların, bombaların doğaya zarar vermediği , insanlığın kardeşçe ve adilce bir yerde birleştiği bir doğada yaşamak umudu ile.

Barış İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.

 Barış İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.


Barış genel olarak savaş halinde olmama demektir. Savaşların olmaması, canların yok olmaması, kötülükten ve kavgadan yoksun olunması, uyum içinde, huzur içinde yaşamadır barış.   Savaş ise kötülükten, acılardan, kan ve göz yaşından beslenir. Savaşın olduğu yerde  barış  olmaz.   Barışın olmadığı yerde de savaşlar olacaktır. Savaşların insana ve insanlığa faydası olmaz. 


Savaş zulüm demektir, yıkım demektir, küçücük bebeklerin, körpe kuzuların, henüz bombalar altında can  vermesi demektir. Savaşlar ne yazık ki bir türlü sona ermemektedir. Ya savaşların getirdiği yıkım? Onların geçmesi ise yıllar hatta yüzyıllar alır belki. Amerika’nın Hiroşima’ya attığı atom bombasının etkileri yıllardır devam ediyor. Orada doğan çocuklar neden   ağır hastalıklar geçirmeye devam ediyor. Atom bombası yüzünden, savaş yüzünden. Savaş böyle cani bir şeydir işte.

 

 İnsanların ana vatanlarından uzaklaşması, benliğini kaybetmesi, yok olması demektir. “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir .” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk savaşın ne denli zararlı bir şey olduğunu söylemektedir. Barış içinde yaşamak varken, insanca, el ele, kol kola yürümek varken neden savaşlar bitmek bilmiyor?  Barışın olduğu yerde  huzur vardır, sakin ortam vardır. Barış varsa gece yatağa huzur içinde gitmek vardır.


  Güven vardır. Vatan toprakları içinde özgürce, bağımsızca yaşamak gibi güzel bir duygu vardır. Kendi topraklarımız üzerinde, kendi ana vatanımızın içinde huzurlu yaşamak, ülkemizi her açıdan geliştirmek ve savaşlarda başka ülkelere yem olmamak için çok çalışmak zorundayız. Savaşın ne denli kötü olduğu günlere şahit olan,  milli marşı yazarımız değerli insan Mehmet Akif Ersoy’a bir daha İstiklal Marşı yazsanız nasıl yazardınız diye sorulunca o şu cevabı vermiştir: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” Demiştir. Savaşı yaşayanlar, o anda çeşitli acılar, yoksulluklar çeken kimseler savaşın acımasız yüzüne şahit olurlar. Üstat Mehmet Akif Ersoy da buna şahit olduğu için barıştan yana olmanın güzelliğini vurgulamak istemiştir.





 

Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak her alanda gelişmeye mecburuz. Dünya ülkeleri arasında güçlü konuma gelip her zaman barıştan, sevgiden ve dayanışmadan yana olmalıyız. Güçlü olan ülkeler güçsüz olan ülkeleri yok etmeye çalışmamalıdır. Oraları sömürmemelidir. Her insanın yaşamı değerlidir ve her insan biriciktir. Onun için de her insanın barış ve huzur içinde yaşamaya ihtiyacı vardır. Barışın önemi ile ilgili şu söz de çok önemlidir.

“Barış tacı saltanat tacıyla kıyaslanamayacak kadar güzel ve değerlidir.” Epicuros

Konuşmacıyı Dinlerken Konuşma İle İlgili Soru Sormak Ve Buna Uygun Zamanda Yapmak Niçin Önemlidir? Açıklayınız.

 Konuşmacıyı Dinlerken Konuşma İle İlgili  Soru Sormak Ve Buna Uygun Zamanda Yapmak Niçin Önemlidir? Açıklayınız.



İyi bir dinleyici olmanın kurallarından biri de merak ettiğimiz soruları uygun zamanda sormaktır. Konuşmacıyı konuşmaya yeni başlamış, her şey gayette güzel giderken bir anda parmak kaldırarak konuşmacının sözünü kestiğimiz zaman işte o anda konuşmacının tüm dikkatini dağıtmış oluruz. Dikkatini dağılan konuşmacı ne anlattığını, ne anlatacağını unutur, konuya nerden devam edeceği aklına gelmez o anda.


 Konuşmacıyı bu zor duruma sokan kişi ise onun dikkatini bölen kötü dinleyicidir. Bir konuşmacıyı dinlemek için konferans salonuna gittiğimiz zaman ilk olarak konuşan kişiye saygı duymalıyız. Elbette merak ettiğimiz çok şey olacaktır. Koşulan konu ya da konuşmacı dikkatimizi çeken bir olmasa zaten gitmeyiz oraya. Onun için de iyi bir dinleyici olmalıyız. Sorular kısmına geçtiğimiz zaman merak ettiğimiz her ne ise onu kendimizi güzel bir şekilde ifade ederek sormalıyız. Konuşurken de Türkçeyi iyi kullanmalıyız, ses tonumuza dikkat etmeliyiz ve nazik olmalıyız.





 Biz böyle davrandığımız zaman bu davranışımız konuşmacının çok hoşuna gider, salondaki kişiler de bize saygı duyar ve herkes bizim sorularımız dinler, konuşmacı da merak ettiklerimizi bize güzelce anlatır. Merak ettiklerimizi öğrendikten sonra da o salondan mutlu ve bilgili, verim almış bir kimse olarak ayrılırız.

Dinleme Sırasında Dikkat Etmeniz Gereken Kurallar Nelerdir? Bu Kurallara Uymak Neden Önemlidir? Açıklayınız.

 Dinleme Sırasında Dikkat Etmeniz Gereken Kurallar Nelerdir? Bu Kurallara Uymak Neden Önemlidir? Açıklayınız.



İnsan nasıl ki kendini ifade etmek için konuşmaya gereksinim duyarsa kendisinin anlattıklarının da dinlenilmesi için anlaşılmaya ihtiyacı vardır.

 geçerlidir. Dinlemek karşımızdaki kişiye de saygıdır, nezakettir her şeyden önce.


Dinleme sırasında dikkat edilmesi gereken kurallar şunlardır:


* Konuşan kişinin ne anlattıklarını iyi dinlemeli ve konuştuğu her sözcüğe, cümleye dikkat etmeliyiz. Konuşan bireye  saygı olmalıdır.


* Konuşmacı konuşurken bir anda araya girip o kimsenin sözü kesilmemelidir.


* Konuşmacının dikkatini dağıtacak jest ve mimiklerden kaçınılmalıdır. Örneğin; bir şeyler atıştırmak,  saçla oynamak, çantadaki bir eşyayı çıkarıp onunla uğraşmak vb. gibi


* Konuşmacıya tüm dikkat verilmelidir.


* Konuşmacının anlatacağı konu ile ilgili mutlaka önemli yerler vardır. Bunun için yanımızda küçük bir defter ve kalem bulundurmalıyız ki öğrendiklerimiz kalıcı hale gelsin.


* Konuşmacının konusu bittikten sonra ya da isteyen kişiler merak ettiğini sorabilir demesinden sonra merak ettiğimiz , konu ile ilgili soruları sorabiliriz. Konu dışında saçma sapan sorular sorarak oradaki anlatışım akışını bozmamalıyız. Amacımız gerçekten merak ettiğimiz sorularımızın cevabını öğrenmek olmalıdır.


* Konuşmacıya karşı saygılı olmalıyız, konuşulan kişinin konuşması bitenene kadar onu sabırla dinlemeliyiz.


* Konuşmacıyı etkin bir şekilde, gerçekten ona değer vererek dinlersek bu konuşmacının kendini de iyi hissetmesini sağlar ve bu defa anlatacağı şeyi de daha etkili anlatmaya başlar.






* Bazen konuşmacının anlattığı kimi konular dikkatimizi çekmeyebilir ama konu sıkıcı diye orada uyuyup karşıdaki kişiyi rencide etmemeliyiz.


* Konuşmacının görüşleri ile aynı görüşe sahip olmayabilirsiniz ve bu son derece de normaldir. Farklılıklar bir bütündür sözü ile hareket ederek konuşmaya karşı hoşgörülü olmalıyız ve saygı ile onu dinlemeye devam etmeliyiz.


* Konuşmacıyı küçümser gibi ona alaycı bakış atan, onu küçümseyen ve böylece kendimizi değersiz hale getiren davranışlardan kaçınmalıyız ve insan olmayı başarmalı, insanca dinlemeye devam etmeliyiz.


Not: Dinleme sırasında anlatan kişiye saygı duymak ve kurallara uymak insani vazifedir. Karşıdakini insan olarak görmek, saygı ve sabırla konuşanın sözünü sonuna kadar dinlemek kendi öz saygımızla ilgili bir durumdur. Kendi öz saygımız kaybetmemek için, yeni şeyler öğrenmek için iyi bir dinleyici olmalıyız ve anlamsız hareketlerden de kaçınmalıyız. Bunları yaptığımız zaman insanca bir tavır sergilemiş oluruz ve oradaki diğer dinleyicilere de model olurz.