"Eğitimde Robotlar Öğretmenlerin Yerini Tutabilir." Konulu Münazara Yazınız.

 Eğitimde Robotlar Öğretmenlerin Yerini Tutabilir Konulu Münazara Yazınız.


 

Bilim ve teknoloji her alanda yaşamımıza girmeye devam etmektedir. Teknolojik aletler, hayatımızı kolaylaştırmakla kalmayıp aynı zamanda bize çok şey de öğretmektedir. Teknoloji her alanda olduğu gibi  eğitim alanında da hayatımıza girmiştir. Eğitimde robotlar öğretmenlerin yerini alabilirler çünkü yeni geliştirilen teknolojik ürünler, empati kurma yeteneğine sahip olan robotlar çocukların daha çok ilgisini çekmektedirler. Yapılan bir ankette ise çocukların robotları daha etkili dinlediği de ortaya çıkmıştır. 


Yine yapılan başka  araştırmaya göre önümüzdeki yirmi yılda  öğretmenler kendilerini öğrencilerine kanıtlamak için, kendilerini daha çok geliştirebilmek için bir baskı altına girecek. Video temelli eğitimin  ve online eğitimin ilerlemeye  başlaması ile eğitimdeki değişim  iyice hissedilmeye başlanmıştır. Kaldı ki  eğitim-öğretim alanında her gün inovasyon adında yeni bir gelişme yaşanmakta ve buna her gün  bir yenisi eklenmektedir. Özellikle yapay zeka alanındaki ilerlemelerle birlikte eğitim süreçlerine robotların dahil edilmesi konusunda çalışmalara da başlanmıştır. Sizlerin eğitimde öğretmenlerin yerini asla robotlar tutamaz dediğini de duyar gibiyim. 


Duruma şöyle göz attığımızda evet kimi nitelikli öğretmenlerin yerini robotlar tutamayabilir ama şunu da kabul etmek gerekir ki dünyada görev yapan her öğretmen nitelikli ve kendini geliştirmiş bir yapıya sahip olan kimseler değildir. Çocuklar arasında ayrım yapan, çocuklara başarılı olması konusunda çeşitli yönlerden baskı yapan öğretmenlerin yerine;  baskı yapmayan, çocukları her ne kadar duygusal olarak anlamasa da onlara baskı yapmayan, onlara çok sayıda şeyler öğreten  robot öğretmenlerin olması da daha iyi olmaz mı sizce.  Bence öyle öğretmenlerin yerine öğrencilere daha iyi davranan ve onlara her şeyi öğreten robot öğretmenlerin eğitime girmesi de son derece çocuklar için büyük kazanım sağlayacaktır.



 Robotların nasıl  bilgili olduğunu, öğretmenlerin yerini nasıl daha kolay tutabileceğini şu örnekle de açıklayabilirim:  Finlandiya’nın Tampere şehrindeki bir ilköğretim okulunda pilot uygulamaya başlanmıştır. Bu pilot uygulamada şunlar yaşanmıştır:   “Elias” isimli robotlar öğrencilerin yabancı dil eğitimine destek vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. . Elias adındaki bu robot yirmi üç çeşit dil bilmektedir.23 dil konuşabilen robotlar öğrencilerin sorularına yanıt verebilecek gerekli yazılıma sahip olarak eğitime kazandırılmıştır.


  Elbette burada öğretmenleri kötülemek ya da onları bilgisiz olarak nitelemek değildir maksadım ama dünyada o kadar hızlı gelişmeler oluyor ki hiçbir şey, hiçbir şeyin yerini asla tutamayacak diye kesin bir yargıya varmak da hiçbir zaman mümkün olmayacaktır sevgili arkadaşlarım. Bazen mümkün olmaz dediğimiz şeyler bizi mümkün olup bizi şaşırtabiliyorsa robotlarda belki öğretmenlerin yerini tutabilir şaşırmamak gerek.

“Eğitimde Robotlar, Öğretmenlerin Yerini Tutamaz.” Konulu Münazara Yazınız.

 “Eğitimde Robotlar, Öğretmenlerin Yerini Tutamaz.”  Konulu Münazara Yazınız.


 Eğitim ve öğretimin mimarı öğretmenler , çocuklara sadece akademik bilgi ve beceri öğretmenin yanında aynı zamanda insan olabilme, nasıl daha iyi insan olabilirim düşüncesi ile hareket etme , insan olduğu için ona duyguyu hissettirebilme gibi çok sayıda değerler öğretir. Gelecekte eğitimde robotlar, öğretmenlerin yerini tutacak diye söylemler şimdiden dilden dile dolaşmaya başlamıştır. 


Bir kere robot insan değil ki nasıl insanın yerini tutabilsin. Robot da insanlar tarafından yapılmış, içine geniş bilgiler yerleştirilmiş bir teknoloji ürünüdür. Elbette robotlardan farklı alanlarda yararlanılır ve bu insan için faydalı bir şeydir de ama eğitim ve öğretimde bir öğretmenin sevgisini, sıcaklığını çocuklara yerleştirecek olan asla bir robot değildir. Bunu yapacak olan, her hali ile karşımızda duran, insan olan, insani duygulara sahip olan ve bunun için de elinden gelen her türlü fedakarlığı yapacak olan öğretmenlerimizdir. 


Robotlar ile ilgili şöyle deniliyor: Robotlara empati kurmayı öğretmeyi hedefleyen bir proje kapsamında bir robot Avrupa'daki okullarda çeşitli dersler veriyor.   Oldu ki robotlar  birkaç çeşit empati örneğini öğrencilere hissettirdi diyelim fakat insan öyle büyük ve akıllı bir canlıdır ki, çeşitli duygu ve düşüncelere sahip bir varlıktır ki her insanın aynı olacağını, aynı şeyleri düşüneceğini ve olaylara aynı yaklaşacağını düşünmek imkansızdır. Siz robotlara tutup da her insanın beynini , beyninden geçen duygu ve düşünceleri yerleştiremezsiniz. Çünkü insan durağan bir canlı değil, kendini geliştiren, ilerleten bir canlıdır ve kişi günden güne bile değişebilir. Her insanın empati kurma biçimi bile farklı olabilir. 



Yapılan araştırmalarda öğrencilerin robotları öğretmenlerden daha iyi dinlediği gibi bilgiler yer alıyor bu araştırmalarda. Çocuklar ilk başta dikkatlerini çeken bu teknoloji harikasını ilgi ile izleyebilir, dinleyebilir ama çocukları bilirsiniz bir süre sonra oyuncaklardan sıkılmaya başlar ve insana ihtiyaç duyarlar. Karşılarında kendileri gibi duran, konuşan, gülen, yeri geldiği zaman duygulanan öğretmenlerini isterler. Bir dertleri, bir sıkıntıları olduğu zaman bunu öğretmenleri ile  paylaştıkları zaman  insan olduğunu daha iyi anlar çocuklarımız. 


Düşünsenize sevgi isteyen bir çocuğa robot sevgi sözcüklerini sadece söyleyebilir ve belki sesini de biraz da yumuşatabilir ama hiç insan gibi sevgi sözcüklerini çocuğa hissettirebilir mi? Tabi ki de hissettiremez. Çocuklar derinliği olan konularda robota değil öğretmene gereksinim duyarlar.  Çünkü bu ve bunun gibi daha nice güzel değerleri (yardımseverlik, empati kurma becerisi, eleştirel düşünme becerisi, dayanışma, merhamet vb. ) çocuğa hissettiren kişi insandır, çocuğun kendi ailesinden biri gibi gördüğü güzel öğretmenidir. Öğretmen, öğrencisi ile sosyal bağlantı kuran kişidir.  Öğretmen öğrencisine yeri geldiği zaman spontane davranır yani doğaçlama yapma yeteneğine sahip kişilerdir öğretmenler. Bunu bir robottan bekleyemeyiz herhalde. Onun için de öğretmenlerimizin yerini değil robotlar daha hangi teknolojik icatlar yapılırsa yapılsın hiçbiri onların yerini alamaz. Ha şunu da es geçmemek gerekir: Doğrudur robotlar eğitimde işe yarayabilir fakat öğretmenin yerini asla tutmaz ancak öğretmene asistanlık yapabilir:)

Çanakkale Konulu Kendi Kafanızdan Bir Hikâye Yazınız.

 Çanakkale Konulu Kendi Kafanızdan Bir Hikâye Yazınız.

 

İtilaf devletleri bir  araya gelip planını çoktan yapmıştı. Amaçları İstanbul ve Çanakkale Boğazı’nı ele geçirip Osmanlı Devleti’ni  yok etmekti.  İngiltere, Fransa, Yunanistan ve daha çok sayıda işgalci kuvvet Anadolu köylerine giriyor, çoluk çocuk demeden vatanımızın insanlarını yok etmeye çalışıyorlardı. Vatan evlatları boş durur muydu hiç. Durmazdı elbette. Büyük bir savaşın içindeydi koca Osmanlı Devleti. Bir zaman cihana hükmeden devlet artık yorulmuş, Avrupalılar tarafından hasta adam olarak ilan edilmişti.  Çanakkale Cephesi, ne cephe ama.


 Bu cephede başarılı olunamazsa  çok zor günler bizi bekliyor olacaktı. Ölüm kalım mücadelesine, ölüm kalım savaşına dönüşmüştü Çanakkale Cephesi. Cephelerin cephesi….   Her yerden vatan evladı geliyordu bu savaşı yenmek için. Yaşları henüz küçük olmasına rağmen ,  henüz ergin  bile olmayan vatansever kahramanlar, vatan aşkı ile yanıp tutan genç delikanlılar. Bu cephede savaşmak için can atanlardan biri de Çanakkale’nin köyünde doğup büyümüş olan, yaşı on beş olan Mehmet Ali’ydi. Mehmet Ali içinde vatan sevgisi olan,  memleketini yok etmeye çalışan düşman kuvvetlerine haddini bildirmek istiyordu. Bırakır mıydı hiç bu vatan elin gevuruna. Bu vatan toprakları kolay  mı kazanılmıştı sanki.  Babası da Kafkas Cephesi’nde vurulup  vatan toprakları için şehit düşmemiş miydi. Düşmüştü ya elbette.  İşte şimdi sıra Mehmet Ali ve köyünün diğer delikanlılarındaydı. 


Çanakkale’nin Yağcılar Köyünde doğmuştu ve hayatını da orda sürdürüyordu genç, toy, yiğit Mehmet Ali. Diğer arkadaşları da onunla birlikte bu cephede görev almak istiyorlardı.  Çanakkale Cephesi’nde. Yakup, Osman, Yücel ve diğerleri. Bombaların sesi altında savaş devam ediyor, düşman kuvvetleri karadan ve denizden saldırmaya başlamıştı bile. Bir gece yarısı Mehmet Ali yatağından terler içinde kalktı. Rüyasında vatan elden gidiyordu.  Karşısında düşman kuvvetleri şunu diyordu. Osmanlı yıkıldı, Osmanlı yok oldu.


 Artık bu topraklar bizim , namusunuz bizim, şerefiniz bizim diyordu kirli kahkahalar atarak. Ne çirkin, ne korkunç bir İngiliz komutanıydı o. Yok etmişlerdi vatanı. Mehmet Ali de tutsak edilmişti rüyasında.  Terler içinde yatağında hayır bu vatan bizim diye bağırıp silkindi ve kalktı. Fatma Ana torununun  kötü rüya gördüğünü anladı ve ona hemen bir bardak su getirdi. Bu vatan bizim oğul, o rüyaydı geçti. Elbette kurtarılacak vatan oğlum üzülme sen dedi  torununa. 


Mehmet Ali ninesine  dönerek;  ana çok kötü bir rüyadaydım, vatan elden gitmiş, kadınlarımız , çocuklarımız, babalarımız, dedelerimiz tutsak edilmişti.  Bunun rüyası bile korkunçtu dedi. Fatma Teyze delikanlının alnındaki teri sildikten sonra ona sarıldı . Bu öyle bir sarılıştı ki onu hiç bırakmak istemezcesine. Zaten oğlunu kaybetmişti, Mehmet Ali’nin anası da küçük kardeşi Alime’yi dünyaya getirirken doğum esnasında kan kaybından ölmüştü. Mehmet Ali  ve Alime hem öksüz hem yetimdi yani.  Onun ,için Fatma Ana torununa bir şey olsun istemiyor, tek yadigâri torunlarıydı onun artık. Küçük Alime ise henüz sekiz yaşında bir körpe  kuzusuydu ama cin gibi zekâsı vardı. Düşmanı da dostu da iyi bilirdi. Fatma Ananın canlarıydı onlar, gözü gibi koruduğu kıymetli yavrularının çocuklarıydı. İsmail ile Ayşe’nin yavrularıydı onlar. Yatağından kalkıp kendisine gelen Mehmet Ali gece yarısı saat bir buçuk sularında Yakupların evine gitti. Onları kendi evlerine çağırıp bir plan yapmayı düşündüler.


  Köylerine gelen Fransız askerleri onlara Çanakkale’den gitmesini söylemişlerdi. Çünkü Çanakkale onlarınmış artık.  Ellerinde de ne kadar silah varsa, para varsa Fransız askerlerine teslim edilecekmiş. Bunu duyan Mehmet Ali kendi köyünü, gözü gibi sevdiği, koruduğu, toprağına, suyuna kurban olduğu köyünü terk eder miydi hiç. Elbette terk etmeyecekti. Bunun için de gizli bir  plan yaptılar o gece. Babasından kalan  bir miktar para, üç beş tane silah ve anasının evlenirken mehir olarak aldığı iki tam altını da gözü gibi koruyordu Mehmet Ali. Verir miydi hiç düşmana o silahları ve  babasının alın teri ile kazandığı her şeyi, anasıdan kalan iki altını. O gece Mustafa Kemal’e bir mektup yazdılar. Mektubu Mustafa Kemal’e götürecek olan ise Mehmet Ali’nin sekiz yaşındaki kardeşi Alime olacaktı. Mustafa Kemal, büyük komutan Çanakkale Merkezdeydi. İngilizlerin ve Fransızların eline düşmeden bu mektup Mustafa Kemal’e ulaşmalıydı.


 Alime dilenci kılığına girip düşman askerlerine kendini fazla belli etmeden köyün muhtarı tarafından tanınmış, vatansever birinin arabasına bindirilip Mustafa Kemal’e götürüldü.  Zorlu bir yolculuktan sonra akıllı Alime Mustafa Kemal’in  karşısındaydı.  Mustafa Kemal Alime ile biraz sohbet ettikten sonra onun dilenci değil, zeki bir küçük ajan olduğunu anladı ve onu kucağına alıp onu alnından öptü. Daha sonra Alime’yi güvenilir kişiler aracılığı ile köyüne yolladı. Mustafa Kemal Mehmet Ali’den gelen mektubu açtığında mektupta şunlar yazıyordu.


Büyük komutan Mustafa Kemal. Seni henüz yeni tanırız ve vatansever olduğunu da iyi biliriz. Fransızlar bizim köyden çıkmamızı ve elimizde avucumuzda ne varsa alacaklarını söyler. Babamdan ve  anamdan kalan hiçbir şeyi onlara veremem. Biz de savaşa katılmak isteriz ve  Çanakkale’de şehit olmak isteriz. Bizi de yanına al ve biz de düşmanla çarpışalım.  Köyde fazla erkek kalmadı ama vatan da  giderse ne olur paşam? Bu topraklar bizim , bu toprakları düşmana vermeyelim, akacaksa bizim de  kanımız aksın ve özgürlüğümüz,  topraklarımız yeter ki bizden gitmesin. Lütfen bizi Yağcılar köyünden askerlerinle al. Bu mektubu gören Mustafa Kemal’in gözleri doldu ve hemen askerlere emredip  Mehmet Ali ve arkadaşlarını cepheye aldırdılar. Mehmet Ali ve arkadaşları artık cephedeydiler. Bir hafta sonra da büyük savaş başladı. Düşman var gücü ile saldırıyor bizim genç, körpe kuzular imkanları dahilinde onlara karşılık veriyordu.  Düşman askerleri ile bizimkiler karşı karşıya savaşıyorlardı.



 Az sonra bizim cepheye doğru büyük bir bomba atıldı. Bunun sonucunda ahhhh diyen bir inleme sesi duyuldu. Bu ses Yağcılar köyünden Mehmet Ali’nin can köylüsü Yakup’un sesiydi. Mehmet Ali koşarak arkadaşını kucağına aldı ama ne yazık ki Yakup oracıkta şehit düşüvermişti. Bir yandan ağlayan, bir yandan da akan göz yaşlarını silmeye çalışan Mehmet Ali and içmişti. Bu düşmanlar yok edilecekti. Savaş devam ediyor, bizim askerler ise açlıktan ölmek üzereydi.


 Düşmanın her şeyi vardı ama bizim yiyecek bir şeyimiz yoktu. Kalbimizde kalan iman gücümüz  vardı sadece. Askerlerimiz açlıktan ve yorgunluktan halsiz düşmüşlerdi. Mehmet Ali köyünden getirdiği birkaç ekmek parçası azcık da peyniri çantasından çıkarıp can yoldaşları ile paylaştı. O gece az da olsa karınlar doymuştu. Sabaha doğru büyük bir patlama oldu  cephemize doğru bombalar artmaya başlamıştı.  O esnada Mehmet Ali de sırtından vurulmuştu. Arkadaşları hemen onun yarasını sardılar ve  Mehmet Ali orada savaşmaya devam edeceğini söyledi. Askerler de onu inadından vazgeçiremediler. Savaş son hızı ile devam ediyor, askerler karşılıklı savaşmaya devam ediyordu. 


Gün ışıyınca top atışları tekrar başladı. Türk askerleri  yaralı bir Avusturya askerini sığınağa getirmiş ve onun tedavisi için uğraşıyorlardı. Bu uğraşanlardan biri de bizim Mehmet Aliydi. Mehmet Ali yaralı askerin yarasını sarmış ve  onu geri kendi cephesine göndermişlerdi. Yaralı asker kendi cephesine giderken kendi askerlerinin kurşunu ile oracıkta can vermişti. Gevurların kendi askerlerine bile acıması yoktu.  Yaralı askerlerini Türklere hizmet etti zannederek vurmuşlardı. Ne gezerdi onlarda merhamet, ne gezerdi onlarda yürek dedi Mehmet Ali.  Bir gece yine savaş devam etti. Mehmet Ali cepheden karşı sığınağa top atışı yaparken başına gelen bir mermi ile oracıkta hayatını kaybetti ve Allah yolunda şehit oldu. Bu merhametli ve yürekli vatan evladının dileği gerçek olmuştu en sonunda.


 Üç gün sonra memlekete güzel haber geldi. Seyit Onbaşı ve Niğdeli Ali adında iki yürekli kahraman İngilizlerin gemisi olan Oşın gemisini yerle bir etmiş ve vatan kurtulmuştu sonunda. Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve vatanın kahramanları tarafından Çanakkale geçilmemişti, elbet. Vatanımız kurtulmuş, onurumuz, namusumuz kurtulmuştu. Özgürdük artık. Kimse yok edemeyecekti bizi.  Vatan kurtarıldıktan sonra Mustafa Kemal’in de emri ile Yağcılar köyüne bir okul yapıldı ve o okulun adı da Mehmet Ali İlkokulu oldu. Mehmet Ali'nin babaannesine ise devlet tarafından maaş bağlandı ve Fatma Nine de ömrünün sonuna kadar evlat acısı yaşasa da vatanı kurtulduğu için yine de mutlu oldu.


Mehmet Ali’nin kardeşi Alime de savaş sırasında Mustafa Kemal’e mektubu götürdüğü için ona da onbaşı unvanı verildi ve  o da ileride  iyi bir eğitim alarak Mustafa Kemal’in gözetiminde  okulunu bitirdi ve öğretmen oldu. Alime daha sonra evlendi ve bir çocuğu  oldu. Çocuğunun adını da çok sevdiği abisi olan Mehmet Ali’nin adını koydu. Bir Mehmet Alimiz  şehit olmuştu ama yeni Mehmet Aliler doğmaya devam ediyordu. Vatan kurtulmuştu, gerisi teferruattı artık. Yaşasın vatan, yaşasın milletimiz, bir daha yaşanmasın savaş, bir daha geçilmeye çalışılmasın Çanakkale’miz. 

 

“Kendisine Faydası Olmayanın Kimseye Faydası Olmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Kendisine Faydası Olmayanın Kimseye Faydası Olmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

Kişi, kendisini sevmediği zaman, kendisine değer vermediği zaman, kendisine öz saygısı olmadığı zaman  henüz insan olma kabiliyetine erişmemiştir bence. Kendisini sevmekten maksadım bencil olmak değildir. Kibirli olmak, insanlara tepeden bakmak hiç değildir. Kendini sevmek demek kendine zaman ayırmak, kendini geliştirmek için farklı tür kitaplar okumak ve sabit fikirlilikten kurtulmaktır. İnsan kendine nasıl faydalı olur konusuna gelecek olursak şunları söyleyebiliriz.  İlk olarak işe kendimizi sevmekten başlamalıyız.

 


Kendimizi sevdiğimiz zaman, başkalarını da severiz. Kendimizi affettiğimiz zaman başkalarını da affederiz ve böylece süreç devam eder. Kendisine faydalı olmayanın kimseye faydası olmaz. Çünkü sen kendin için, kendini geliştirmek için hiçbir eylemde bulunmamışsın ki başkalarına ne faydan dokunsun. İnsan önce kendi ruhunu iyileştirmeli, kendine yönelmeli ve daha sonra başkalarını iyileştirmeye çalışmalı ve başkaları yararına işler koymalıdır. İşte bu yapıldığı zaman mutlu olunur ve insan insana fayda sağlayabilir. Kendimize faydamızın dokunması için de şunu yapmalıyız. Sevdiğimiz iş ne ise, yani hangi işe yatkınsak o işi yapıp o alanda kendimizi geliştirmeliyiz.

 

Sevdiğimiz  işi yapınca bundan maddi kazanç sağlarız hem de manevi kazanç . Böyle olduğu zaman da başkalarının da ruhuna iyi geliriz, başkalarının da mutlu olması için elimizden geleni yaparız. Yeter ki önce kendimizi iyileştirelim, kendimizi olduğumuz gibi görüp koşulsuz sevelim. Hayatımız kendimiz yön verelim. Sorumluluklarımız yerine getirmeye çalışalım. Böylece hem kendimize hem de içinde yaşadığımız topluma da faydalı oluruz.

Aile Huzuru ve Aile Sevgisi İle İlgili Özlü Sözler

 Aile Huzuru ve Aile Sevgisi İle İlgili Özlü Sözler

 

Bir toplumun temel yapı taşı olan aileler ancak sevgi, sakat, fedakarlık olunca dağılmazlar ve aralarındaki sevgi bağı sonsuza kadar devam eder. Aile bireyleri birbirine karşı sevgi dolu olmalı ve birbirini koşulsuz sevmelidir. İşte böyle olduğu zaman ailede huzur olmaz. Baba babalığını yapar, anne de anneliğini yaparsa çocuklar da onlardan gördüğünü yapar. Yani iyi olan, örnek olan uygulanırsa bu durum çocuklara da geçer.

 

Ailede huzur ve mutluluk ile ilgili özlü sözler şunlardır:

 

“ Aile uygarlığın çekirdeğidir.”  Will Durant.

 

Hi”çbir insan, iyi eğitilmiş bir aile kadar önemli bir miras bırakamaz. “ Thomas Scott

 

“Ana babaların çocuklarına göstereceği en büyük sevgi, onlarla kuracağı arkadaşlıktır.” Henry Ford.

 

“Her aile bir tarihtir, hatta okumasını bilene göre bir destandır.”  Alphonse de La Martine

 

“Aile yaşamının güzelliği, hiçbir yerde yoktur.” Oscar Wilde.

 

“Aile yaşamının güzelliği, hiçbir yerde yoktur. “ Oscar Wilde.

 

“Aile, her türlü iyilik ve kötülüğün öğretildiği bir okuldur. “ Wilhelm Stekel.

 




“Karı koca evlerinde, birbirlerinin misafiriymiş gibi hareket etmelidirler. “Confucius

“Bir aileyi idare etmekle, bir ülkeyi idare etmek arasında çok fark yoktur.” Montaigne.

 

“Aile bağları o kadar ağırdır ki taşımak için iki kişi gerekir, hatta üç.”  Alexandre Dumas.

 

“Vatanınız için kan, arkadaşınız için gözyaşı; ama aileniz için ter dökün.”  Fletcher Christian.

 

“Bir erkeği terbiye ediniz; bir insanı terbiye etmiş olursunuz, bir kadını terbiye ediniz, bir aileyi terbiye etmiş olursunuz.”  Fannie Hurst.

 

 “İnsan, insan olarak öylesine çok acı ve sevince boğulmuştur ki bir karı kocanın birbirine neler borçlu olacağı hiç hesaplanmaz bile ancak ebediyetin ödeyebileceği bir sonsuz borçtur o.”  Wolfgang Van Goethe

 

“Ailenin bozulması, modern hayatın psikolojik ve maddi şartları huzursuz bir neslin yetişmesine sebep olur. İnsanlar çocuğa huzursuzluk ve bela gibi bakıyor işte batı kendi kendini böyle bitiriyor.” Alexis Carrel

Anlamları Kısa 30 Atasözü ve 30 Deyim Yazınız.

 Anlamları Kısa 30 Atasözü ve 30 Deyim Yazınız.


 

* Akla gelen başa gelir:  İnsan tüm olasılıkları göz önünde bulundurmalı ve onun için de  önlemini almalıdır.


*Adam da vardır, adamcık da:  Değerli insanlar kadar değersiz kimseler de vardır. Herkesi adam sayıp güvenmemeliyiz.

 

*Bey mi yaman? El Mi yaman?  Tanımadığımız kimseler güçlü diye tanıdığımız insanlardan daha güçlü çıkabilir. Onun için ön yargılı olmamak gerekir.

 

*Lokma bile çiğnenmeden yutulmaz: Her iş için emek gerekir. Emeksiz hiçbir şey olmaz.

 

*Gülle düştüğü yeri belli eder: Çalışkan, ağır başlı ve  nitelikli kimseler  bulundukları yerde hemen dikkat çekerler.

 

*Tahtadan çuvaldız olmaz:  Her araç gerekli olan hammaddesinden yapılmalıdır.

 

*Fırsat her zaman ele geçmez:  Uygun ortam ve koşulları iyi değerlendirmek gerekir.

 

Dağ başı, dumansız olmaz:  Önder, lider kimseler sorunsuz olmazlar. Mutlaka bir yerden sorun çıkar.

 

Dost acı söyler:  Doğru söz kişiye acı gelir. Dostlarımızın söylediği gerçeklere  kulak asmalıyız ve önemsemeliyiz.

 

*Çürüksüz koz, kemiksiz et olmaz:  Her güzelin bir kusuru vardır. Onun için her şeyi olduğu gibi kabul etmek gerekir.

 

* Çul içinde aslan yatar : İnsanların dış görünüşlerine değil kişiliklerine, kaliteli olup olmadıklarına önem verilmelidir.

Gafil baş, düşmana olur aş:  Kişi düşmanlarını tanımalı ve uyanık olmalıdır.


*Can , canın yoldaşıdır: Kişi kendini yalnızlığa itmemeli, arkadaşlar, dostlar kısacası çevre edinmelidir.

*Can boğazdan gelir: Vücudumuz için gerekli olan besinleri almalı, sağlığımıza önem vermeliyiz.


*Korkunun ecele faydası yoktur:  Bir şeyin soncundan korkmak yerine harekete geçip zor olan mücadele etmek gerekir.

* Taş ıraktan gelmez: Kişiye en büyük zararı yakınları verir.

 

*Tanımayan dostunu, pazara veriri postunu: Kişi  dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır.

 

*Yerdiğin oğlan yer tutar:  Kimseyi küçümsemek gerekir.

 

*Yuvayı yapan dişi kuştur:  Evde düzeni ve dirliği sağlayan genelde kadınlardır. Onun için kadınlarımızın değerini bilmeliyiz.


*Zahmetsiz rahmet olmaz: Her verimli sonuç, iyi ve sıkı bir çalışmanın ürünüdür.

 

*Öpersen kendi elini öp:  İnsan önce kendine saygı duymayı bilecek sonra ise başkalarına. Kişi kendine olan saygısını yitirmemelidir.


*Gönül ferman dinlemez:  İnsan duygularına gem vuramayız.

 

İyilik et kele, övünsün ele:  Sen iyiliği de yapsa varsın başkaları senin yaptığın iyilik ile övünsün. İnsan iyiliği, övünmek için yapmamalıdır.

 

*Diş eti karın doyurmaz: Küçük kazanımlarla yetinmemeli, daha çok çalışmalı  ve daha iyi şeyler için çalışmalıyız.

 

*Adam olan bir söz yeter:  Akıllı ve zeki kimseler bir sözle ne dediğimizi anlar ve ne yapacağını da iyi bilir. O kişiye lafı uzun uzun anlatmaya gerek kalmaz.

 

*Aç esner, tok geğirir: Her insan durumunun gerektirdiği şeyi yapar.

 

*Aklınla gör, kalbinle işit: İnsan gönlünden geçenleri aklı ile de görmeli ve sadece duygular ile hareket edilmemelidir.


*İki vuran okçudur:  Becerikli insan işlerini aksatmadan yapar.


*Latife latif gerek: Şakayı şakadan anlayan kişilere yapmalıyız.


*Yiğit yiğide at bağışlar:  Her insana hak ettiği değeri vermek gerekir.




30 Tane Deyim ve Anlamları


*Fareler cirit atmak: Bir yerin ıssız olduğunu belirten deyimdir.


*Fenaya çekmek: Söze kötü anlam vermek


*Borca batmak: Çok borçlanmak


*Az günün adamı olmamak:  Çok yaşamış, çok görmüş, tecrübeli kimseler demek.

*Araları açılmak:  Arkadaşlık bağlarının kopması anlamında bir deyimdir.


*Ahkâm kesmek:  Bilgiçlik kesmek


* Akıl sır ermemek: Yapılan işi anlayamamak


*At oynatmak:  Üstünlüğünü becerileri ile ortaya koymak


* Boşa çıkmak: Sonuç vermemek


* Canını dar etmek: Tehlikeli bir durumdan güçlükle kurtulmak


* Çul tutmaz: Kazandığı paranın hepsini harcayan.


*Can pahasına: Ölümüz göze almak


* Havlu atmak: Yenilgiyi kabul etmek


* Hayra alamet: İyilik belirtisi


* Gömleğinden geçirmek: Birisini evlat edinmek


* Eli yüzü düzgün: Çirkin sayılmaz.


*Dizini dövmek: Çok pişman olmak


* Çiçeği burnunda: Taptaze


* Çizmeden yukarı çıkmak: Bilmediği işe karışmak


* Başına çıkmak: Şımarmak


* Arkası alınmak: Bitirilmek


* El çırpmak: Alkışlamak


* El kadar: Küçücük


*El sunmak: Uzatmak

*Dili tutulmaz: Heyecandan konuşmamak


* Can sağlığı: Esenlik


* Babaları tutmak:  Sinir krizine girip bağırıp çağırmak


* Babasının hayrına mı? Bir çıkar beklemeden mi?


* Kulağı elinde! Müjde!


* Kulak ardı etmek:  Duymamış gibi davranmak


*Mürekkep yalamış: Öğrenim görmüş


*  Put kesilmek: Hiç kıpırdamadan sessizce durmak


* Su dökünmek: Yıkanmak


* Zihni karışmak: Ne yapacağını şaşırmak

“Dil, Yırtıcı Bir Hayvandır. Serbest Bırakılırsa Yaralar.” (Sahibini Yaralar.) Sözünden Ne Çıkarıyorsunuz?

 “Dil,  Yırtıcı Bir Hayvandır.  Serbest Bırakılırsa Yaralar.” Sözünden Ne Çıkarıyorsunuz?


“ Çocuklarınıza önce dilini tutmasını öğretin; konuşmasını nasıl olsa öğreneceklerdir “. der Benjamin Franklin. Dil yırtıcı bir hayvandır, serbest bırakılırsa yaralar  der Hz. Ali.  Bu iki sözde de aslında önemli olan konu, insanlara verilmek istenen mesaj dilimizi tutmanın ne denli kıymetli olduğudur. Dil, insanın başına hem şer  olur, hem de hayır olur.  İnsan dilini tutmasını bilirse, nerede, nasıl ve ne şekilde konuşacağını bilirse  akıllı bir canlı olur ve  kişi böylece de mutlu olmuş olur. Yok ben ağzıma gelen her şeyi söylemek istiyorum, tutamıyorum işte dilimi ne yapayım, patavatsızım diyorsanız başınıza gelecek belalara da hazırlıklı olmanız  gerek o halde. 



Akıllı insan, kendini bilen ve kendine değer  veren insan  diline sahip çıkar. Her şey , her zaman,  her yerde söylenmez. Hayatımızda belli dönemler sıkıntılar yaşayabiliriz, sevdiklerimizle, yakınlarımızla, çevremizle problemlerimiz olabilir. İşte bu esnada dikkat edilmesi gereken en önemli şey dilimizdir. Bir tartışmada, en ufak bir sorunda dilimizi tutamayıp, ağzımıza gelen her türlü hakareti karşımızdaki kişi ya da kişilere söylersek, en sona söylenecek sözü en başta söyleyip insanların canını acıtmaya çalışırsak  hiç kimsenin gözünde bir değerimiz kalmaz. Ayrıca toplum içinde de saygınlığımız azalır.


 Bizi gören insanlar bizden kaçmaya başlar ve kimse bizimle konuşmak, samimi olmak istemez. Çünkü dilimizi tutmadığımız için, dilimizin kemiği olmadığı için yırtıcı ve vahşi bir hayvandan da farkımız kalmamış olur. Özelliklede günümüzde insanlar o kadar çok saçma sapan hareketler etmekte, dilinin ayarını bilmemektedir. Dilimizi tutmasını öğrenmediğimiz ve öğretmediğimiz zaman gelecekte çok büyük sorunlar ile karşı karşıya kalabiliriz. İşte bunların olmaması için henüz küçük yaşlarda bile olsa çocuklarımıza dilini tutmasını öğretmeli ve kendi güzel davranışlarımızla da onlara örnek insan, iyi insan, dili ile insanları yaralamayan insan olmalıyız.  


Kendimize, irademize hakim olmalıyız. Sonradan pişman olacağımız, eyvah eyvah diyeceğimiz sözler söylemeye kalkışmamalıyız. Unutmayın ki diline sahip çıkmayan, öfke ile kalkan insan zararla da oturur. Kırdığımız, gönlünü incittiğimiz bir insandan da özür dilemenin dahi manası kalmaz. Ondan dolayı önce dilimize sahip çıkmalı,  insan ilişkilerinde nazik olmalı ve kibar bir dil kullanmalıyız. En öfkeli anlarımızda bile terbiyeli olmaya devam etmeli , gerçek yüzümüzün  de asil olduğunu hem kendimize , hem de çevremize ispat etmeliyiz. 


Hiç bir insanı da sebebi ne olursa olsun acılarından vurmaya çalışmamalı, eksikliklerinden vurmaya çalışmamalıyız, iletişimde insan dilini kullanarak insan olarak yaşamaya devam etmeliyiz. Yeri geldiği zaman sükut etmesini bilmeliyiz ve fazla konuşmaktan kaçınmalıyız. Çok fazla konuşmadığımız zaman çok yanlış da yapmayız ve başımıza da olumsuz şeyler gelmemiş olur.  Unutmayalım ki  az konuşmak,  yeri geldiği zaman hiç konuşmamak;  insanı hataya düşmekten korur, dedikodu yapmaktan kurtarır, yalana, hileye başvurulmaz ve daha çok sayıda dil afetinden kendini korur.

 

Sağlıklı Olmak İçin Nelerden Uzak Durmalıyız? Stresli Bir Hayat, Bağımlılıklar Sağlığımızı Nasıl Etkiler? Örnekler Veriniz. Bu Konu ile İlgili Kompozisyon Örneği

 Sağlıklı Olmak İçin Nelerden Uzak Durmalıyız? Stresli Bir Hayat, Bağımlılıklar Sağlığımızı Nasıl Etkiler? Örnekler Veriniz. Bu Konu ile İlgili Kompozisyon Örneği


 

Sağlıklı olmak için nelerden uzak durmamız gerektiğinden önce neler yapmalıyız konusuna değinmek isterim ilk olarak. İnsan bu dünyaya bir kere gelmiştir. Bize verilen belirli bir ömür süresi vardır. Onun için de yaşadığımız her anın kıymetini, nefes aldığımız her saniyenin değerini bilerek yaşamalıyız. Bunun için de önce sağlık demeliyiz ve sağlığımız korumak için de yeterli ve dengeli beslenmeliyiz, yeterli uyumalıyız, geç saatlere kadar uyumayarak sağlığımızı tehlikeye atmamalıyız.  


Sağlıklı olmak için spor  yapmalıyız ama her şey de olduğu gibi sağlık konusunda da ölçülü olmalıyız ve her şeyi gerektiği kadar yapmalıyız. Sağlıklı olmak için ilk olarak fazla hareketsizlikten uzak durmalıyız. Sürekli oturmak, sadece yiyip içmek ve hayata yönelik bir amaç peşinde koşmamak insanı sağlığından eder. Onun hayatımıza hareketi mutlaka dahil etmeliyiz. Sağlığımızı tehlikeye atacak her türlü gıdalardan uzak durmalıyız. Özellikle de sağlıksız yağlarda kızartılmış yiyecekleri, sağlıksız yağlar ile yapılan her türlü abur cuburdan uzak durmalıyız. Örneğin; cipsler, içine gıda boyası katılmış rengarenk şekerlemeler, gofretler, ve hazır olan daha bir sürü şeyden uzak durmalıyız.


 Sağlığımız için sağlıklı gıdalar tüketirken aynı zamanda mutlu bir hayat için çalışmalıyız ve okumalıyız, araştırmalıyız ve yeni şeyler öğrenerek hayatı daha anlamlı hale getirmeliyiz. Her şeye üzülüp kafayı takmamalıyız. İnsan ilişkilerinde çok fazla verici olmamalı, kendi sınırımızı korumasını bilmeli ve kendimizi sevmeliyiz. Unutmayalım ki stresli bir yaşam da kişin beden ve ruh sağlığının bozulmasına neden olur. Onun için de kendimizi sevmeli ve kendimize değer vermeliyiz. Örneğin; arkadaşımızla yaşadığımız bir sorunda haklı olduğumuzu düşünüyorsak ve gerçekten de hatan yana bir insansak o arkadaşımızla küstük diye kendimizi harap etmemeli, saçma sapan şeyler için stres yapmamalıyız.





 Sağlığımız için kötü alışkanlıklardan uzak durmalıyız ve iyi alışkanlıklar edinmeliyiz. Alkol, sigara, uyuşturucu gibi sağlığımıza zarar veren ve hayatımızın kararmasına neden olan kötü alışkanlıklardan kaçmalıyız ve böyle alışkanlıklara sahip olan kimseleri de uyarmalı ve onların da sağlıklı olması için elimizden geleni yapmalıyız.

Z Harfi İle İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları

 Z Harfi İle  İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları

 

Zahirenin ambarı  sabanın ucundadır:  Bir işin verimli olması için o işe gerekli olan emek ve önemin de verilmesi gerekir.

 

 Zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü:   Daha önceleri durumu iyi olan kişi durumu bozulduktan sonra  uygun olmayan şeyler yapar ve yerli yersiz davranışlarda bulunur.

 

Zan, hatıranın yalandır:  Sanılara dayanarak gerçek olmayan  davranışlarda bulunmamalıyız. Çünkü sanmak kesinlik taşıyan bir durum değildir.


 




Zemheride yağmur, martta kar yağacağına  kan yağsın daha iyi:  Kışın yağmur yağması ve mart ayında  karı yağması  ekinler için tehlike oluşturacak bir durumdur. Her şey zamanında olmalıdır. İşte o zaman güzel sonuçlar ortaya çıkar.

 

Züğürt olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak iyidir:  Uyuz olmak bile fikir olmaktan iyidir. İnsan elinden geldiği kadar çalışıp  kimseye muhtaç olmama gayreti içerisinde olmalıdır.

 Zemheride sür de çalı ile sür: Kış mevsiminde çift sürülürse tarla daha iyi  ve daha verimli olur. Elverişli koşullarda yapılan işlerden daha güzel verim elde edilir.

 

 Zulüm ile abat    olanın akıbeti berbat olur:   Zorbalık sayesinde varlıklı olan kimsenin sonu iyi olmaz. Kimseye haksızlık etmemeli, kimsenin hakkını yememeliyiz Kendi hakkımızı da kimseye yedirmemeliyiz.

Zor, oyunu bozar:  Güçlü kimsenin isteği yerine gelir anlamında söylenmiş bir atasözüdür.

Y Harfi İle İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları

 Y Harfi  İle İlgili Fazla Bilinmeyen Atasözleri ve Anlamları



Yaban arısı kılavuzsuz olmaz:   Yabancısı olduğumuz yerde bize yol gösteren bir kişi olmasa orada dolaşamayız. Mutlaka bir yol göstericiye, kılavuza gerek vardır.

 

Yağmurda düşmanın koyunu, dostun atı satılsın:  Dostlarımızın zararına olacak bir şeyi istememiz gerektiği ile ilgili bir atasözüdür.

 

Yaza çıkardık danayı, beğenmez oldu anayı:  Anne ve babaya saygıda hiçbir zaman kusur etmemek gerekir.

 

Yanık yerde  ot tez biter:  Yaşanılan üzüntü ve sıkıntılar bir gün biter ve başarı da hız kazanır.

 

Yerdeki yüze basılmaz:  Alçakgönüllü ve uyumlu bir iyi insan olmalıyız.

 

Yaş ot yanmaz, elçi öldürülmez:  Başkasının bize gönderdiği elçiye, aracıya zarar vermemek gerekir.

 

Yavaş tükürüğün sakala zararı vardır:  Zararlı şeyleri yanımızdan uzaklaştırmazsak o zararlı şeyin bize ve yakınlarımıza zararı olabilir.



 




Yel kayadan ne alır?:  Çok güçlü olan kimselere daha az güçlü olan kimseler zarar veremez.

 

Yılan doğrulmayınca deliğe giremez:  Oturduğumuz yerde hiçbir şeye sahip olamayız ve  hiçbir işte başarılı olamayız.

 

Yavaş atın çiftesi  pek olur: Sessiz kimselerin  öfkesi  büyük olur. Onun için bir kişi sessiz diye o kişinin  üstüne fazla gitmemeliyiz.

 

Yavuz at yemini kendi artırır:  İşini iyi yapan kimselerin  her alanda yeri vardır.

 

Yük altında eşek kalır:  Kişilikli kimseler kendilerine yapılan iyiliğin altında kalmazlar.

 

Yıl uğursuzun, eyyam uğursuzun:  Hazır yiyici ve asalak olan kimselere kendimizi sömürtmemeliyiz.

 

Yok büyümez, arık büyür:  Hayal peşinde değil gerçeklerin peşinden koşmalıyız ve gerçekçi olmalıyız.

 

Yumurtlayan tavuk bağırtkan olur:   İş yapan kimse, konuşarak çevresindekileri de çalıştırır.

 

Yürük ata kamçı olmaz:  Çalışkan insanı ikaz etmeye gerek yoktur.

 

Yürük ata paha biçilmez:  Çalışkan ve üretken kimseler toplum tarafından çok değer verilir.

 

Yorgun öküzün ıslık  canına minnet:  Yorgun kimseleri çalıştırmak için zorlamamalıyız.

“Bir Çocuğu Eğitirken İlk Düşüncem, Onun Namuslu Bir adam Olmasıdır, Bunun İçin de Önce İyi Bir Yürek, Sonra Zeki Bir Kafa Gerekir.” Denis Diderot

 “Bir Çocuğu Eğitirken İlk Düşüncem, Onun Namuslu Bir adam Olmasıdır, Bunun İçin de Önce İyi Bir Yürek, Sonra Zeki Bir Kafa Gerekir.”  Denis Diderot

 

Oyun oynamaktan  bıkmayan, hayatı olduğu gibi gören  ve meraklı olmaktan asla vazgeçmeyen, sevgiye ve saygıya en çok gereksinim duyan , minik suratları ile, tatlı gülüşleri ile içimizi aydınlatan çocuklarımız; geleceğimizin mimarı, geleceğimizin  büyükleri ve ışıklarıdır. Onları  sevmek,  hem de çok sevmek gerekir. Çocuklarımızı öyle bir sevmeliyiz ki büyüdüklerinde anne, baba sevgisi görmedim, sevilmek nasıl bir duygu bunu bilmiyorum demesinler. Onları en çok da çocukken sevmek gerekir. Çünkü yavru ceylanlarımız, yavru kuzularımız bir daha asla çocuk olmayacaklar. 


İşte bu kritik dönemi göz önünde bulundurarak onlarla eğlenceli vakitle geçirmeli, onlar bıkana kadar oynamalı ve yeri geldiği zaman da eğitici işler yaparak onların her alanda gelişmesi için mücadelemizi sürdürmeye çalışmalıyız. Bir çocuğu eğitirken ilk düşüncem , onun namuslu olmasıdır. Bunun için de iyi bir yürek ve sonra zeki bir kafa gerek der Diderot.  Çocuğu yetiştirmede en önemli şey onun güvenilir ve dürüst bir insan olmasını sağlamaktır. Bunu yapacak olan biz anne, babalarız. Bizler hayatımızda namuslu ve onurlu insanlarsak çocuklarımız da öyle olacaktır. 




Güvenilir, kendisine saygısı olan, insanları dolandırmayan, samimi ve içten kimseler olacaktır. Merhametliysek, iyi bir kalbimiz varsa bunu çocuklarımız da aşılamalıyız. Onların iyi bir insan, şefkatli bir birey olmasını sağlamalıyız. Hiçbir canlıya zarar vermeyen, tabiatı seven ve koruyan, üzerine düşen sorumlulukları yerine getiren, empati kurma becerisine sahip olan, yeri geldiğinde sorgulayan zihinler yetiştirmeliyiz. Bunu yapmak için de bizlerin de hayatımıza bu güzel temel değerleri yerleştirmiş olması gerekir.


 Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra, psikolojik ve sosyolojik gereksinimler karşılandıktan sonra onların iyi bir şekilde akademik olarak eğitilmesini sağlamalıyız Zeki bir anne ve baba çocuğuna değer verir, ona asla şiddet uygulamaz ve onun kendini geliştirmesi için, geleceğinde sevdiği mesleği yapabilmesi için çocuğa yoldaş olur ama onun hangi mesleği yapacağı konusundaki kararı ise anne baba değil çocuğun kendisi verir. Bilinçli anne ve babalar bunu yaptığı zaman, çocuk yatkın olduğu işe yöneldiği zaman hem kendisi mutlu olur, hem de aile bireyleri. Hem kendisine fayda sağlar hem de içinde yaşadığı topluma katkı sağlar çocuklarımız.