Aşağıda Giriş Kısmı Verilen Nasreddin Hoca Fıkrasını Sağlığın Önemini Vurgulayacak Şekilde Tamamlayınız.

 Aşağıda Giriş Kısmı Verilen Nasreddin Hoca Fıkrasını Sağlığın  Önemini Vurgulayacak Şekilde Tamamlayınız.

 

Nasreddin Hoca bir sabah kalkmış bakmış ki her yer bembeyaz. Daha önce hiç kar görmeyen Nasreddin Hoca, karı pamuk zannetmiş. Heyecanlanıp hemen hanımının yanına koşmuş. Uyuyan hanımını uyandırmış. Hanım kalk da  yorganı, yastığı getir, her yer pamukla kaplanmış, yastığı, yorganı dolduralım demiş. Nasreddin Hoca’nın hanımı da Hoca gibi karın ne olduğunu bilmiyormuş. Hanım da karı pamuk sanmış ve o da eşi gibi heyecanlanmış. Hoca  demiş oh artık ne güzel sıcacık pamuklarda yatacağız ve o pamuklardan kıyafetler de yapacağım böylece  yeni yeni kıyafetler de giyeriz demiş.


Hoca da ona bakarak başını sallamış ve evet ya tabi ki ne güzel olur yeni giysilerimiz olur demiş. Daha sonra Hocanın hanımı eve koşmuş ve evde ne kadar çuval, çarşaf varsa bunların her birini dışarı çıkarmış  ve her iki de başlamış elleri ile çuvallara karı doldurmaya. Biraz elimiz üşüdü bu pamuk da ne farklı bir pamuk galiba eve girdiğimiz zaman bu pamuklar ısınacak demiş. Eşi ise Hoca bu pamuklardan yastık yapayım ama bugün yatmayalım, pamuklar ne zaman ısınırsa o zaman yatarız demiş ama Hoca itiraz etmiş hayır bugün o pamuklu yastıklara başımı koymak isterim demiş.


 Eşi de çaresiz Hoca’nın dediğini yapmış ve yatmaya yakın boş kılıfların içine karı doldurmuş ve daha sonra yastıklar buz gibi olsa da her ikisi de yastıklara başına koyup zor da olsa uyumuşlar . Hoca ve eşi sabah kalktıklarında yastıkların içi su gibiymiş. Yatak ıslanmış, hocanın ve eşinin kıyafetleri ıslanmış. Ne olduğunu anlamayan hoca eşine dönerek galiba ben çok hasta oldum diyerek derin bir şekilde öksürmeye başlamış ve eşi de aynı şekilde öksürmeye başlamış. Gece boyu soğuk yastıklarda yattıkları için de her ikisinin başı çok ağrıyormuş.  Daha sonra Hoca evden çıkıp dışarıya yağan şeyin kar olduğunu mahalle muhtarından öğrenip eve gelmiş. 

Hoca eşine dönerek İyi bir sağlık, varlıklı olmaktan yeğdir.” Hanım demiş. Bilmediğimiz şeyleri de bir daha kullanmaya çalışıp sağlığımız tehlike altına almamalıyız. Unutmayalım ki sağlık her şeyden daha önemli demiş. O günden sonra bilmediği şeyler hakkında hemen eyleme geçmemişler.

Söz Uçar, Yazı Kalır Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız. Yazdığınız Kompozisyonda Atasözleri ve Özdeyişlerden de Faydalanınız.

 Söz Uçar, Yazı Kalır Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız. Yazdığınız Kompozisyonda Atasözleri ve Özdeyişlerden de Faydalanınız.

 

İnsanlar yazıya geçmeden önce duygu ve düşüncelerini sözle ifade ederlerdi.  Şiirler sözle olurdu, fikirler sözle tartışılırdı, hikayeler dilden dile anlatılırdı ama yazıya geçen hiçbir şey olmazdı. Dolayısı ile de yazıya geçmeyen sözler zamanla unutulur bir yenisi gelir, o da unutulur ve kalıcı bir şey olmazdı. İnsanlık yazıya geçmekle büyük bir çığır açmıştır. Yazıya geçişin başlamasıyla duygu ve düşünceler kağıda dökülmüş, kitaplara aktarılmıştır. Böyle olunca da insanlar yıllar önceki kişilerin bile yazdığı eserleri okumakla kalmayıp aynı zamanda onların ilmini de yapmışlardır. “Söz uçar yazı kalır”.  sözü ile  de sözün bir yerde kalıcı olması için onun yazıya geçirilmesi gerektiğidir.


Yazıya geçirilmeyen söz ya da fikir ne kadar değerli olursa olsun o düşünceyi ya da sözü kimse hiçbir zaman öğrenemez ve böylece de bir yanımız eksik kalır. Oysa yazının bulunması ile  bilgi sahibi olmadığımız nice bilgilere eriştik ve öğrendiğimiz bilgiler sayesinde kendimizi geliştirdik, içinde yaşadığımız toplum , ülke, dünya daha bilgili ve daha kültürlü hale geldi. İşte bize bu olanakları sağlayan da yazıdır, yazının bulunması ve onun bulunmasına katkı sağlayan Sümerler,  yazının farklı şekillerini ortaya çıkan Mısırlılar gibi eski uygarlıklardır. Yazının ne kadar önemi bir buluş olduğunu şu sözle de destekleyebiliriz: “Alim unutmuş, kalem unutmamı, Yazmak aslında yalnızca varoluşun değil bedenin de bütün tözünün kalem ve yazının kanallarından kağıdın üstüne çiziktirdiğimiz şu küçücük izlere akıtılmasıdır.” Michel Foucault ya da  “Söz kulağa, yazı uzağa gider.” Gibi özlü sözler yazının ne kadar kalıcı olduğunu vurgulayan sözlerdir. 


Yazının buluşu ile kültürel bilgi birikimin  nesillere aktarımı daha kolay sağlanmıştır. İnsanlar geçmişteki insanların yaşayışlarını, kültürel özelliklerini, tarihini, yöresel yemeklerini, kıyafetlerini , parasını, geçmişteki kanunları, antlaşmaları ve daha bir çok şeyi yazı sayesinde öğrenmiştir.  İnsanlar birbiri ile daha kolay ve anlaşılır bir  şekilde iletişim kurmaya başlamıştır. İnsanlık tarihinin dönüm noktası olan yazı, bilim ve tekniğin de  gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

“Ben Atomu İnsanlığa Hizmet Etmek İçin Parçaladım. Onlar Bomba Yapıp Birbirini Yok Ettiler.” (Albert Einstein) Sözünü Açıklayınız.

 “Ben Atomu İnsanlığa Hizmet Etmek İçin Parçaladım. Onlar Bomba Yapıp Birbirini Yok Ettiler.” (Albert Einstein) Sözünü Açıklayınız.


Almanya doğumlu , Yahudi kökenli olan ünlü bilim insanı Albert Einstein fizik ve matematik alanında yaptığı çalışmalarla büyük bir çığır açmış ve atomu bularak  insanlığa katkı sağlamak istemiştir. Yaptığı çalışmalardan ötürü 1921 yılında Nobel ödülü kazanmıştır. Atomu insanlığa fayda sağlamak için yaptığını söylemiş ama insanların beyinleri ve kalpleri kötü çalıştığı için, iyi niyetli olmadıkları için atomu birbirlerini yok etmek  için kullandığını dile getirmiş ve bundan da büyük bir üzüntü duymuştur. 


Savaşa, işgallere, bombalar altında insanları, çocukları yok etmeye karşı olan büyük bilim adamı barışı ve insanca yaşamayı, meraklı olmayı ve merakının peşinde koşulması gerektiğini savunmuştur yaşamı boyunca. Atom bombasının  faydalı olması için yapmış ama insanlar atom bombası üreterek büyük savaşlar açmış ve bu savaşlarda yüzbinlerce, milyonlarca insan ne yazık ki yaşamını kaybetmiş ve o atom bombasının insanlarda oluşturduğu rahatsızlıklar da uzun yıllar sürmüş ve sürmeye devam etmektedir. 


Atom bombası bilinen bomba türleri ile hemen hemen aynı boydadır ama tahrip gücü diğer bombalara göre daha yüksektir. Atom bombasının insanlığa ne denli zarar verdiğine gelin birlikte göz atalım. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’da kullandığı atom bombası çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olmuş, ve çok sayıda kalıcı izli hasarlar oluşturmuştur. 


Sadece  insanlar değil içinde yaşadığımız tabiatımız da bu atom bombasından en büyük zararı görmüştür. Etkileri ise hala devam etmektedir. ABD ”Little Boy”' olarak adlandırdığı ilk atom bombasını 6 Ağustos 1945 yılında Japonya'nın Hiroshima kentine atmıştır. 9 Ağustos 1945 yılında da  yine ABD, “Fat Boy” olarak adlandırdığı atom bombasını Japonya'nın Nagasaki kentine atmıştır. Her iki atom bombasının tahribatı nedeniyle  200 bin sivil ve asker hayatını kaybetmiştir.  İnsanlar kendi elleri ile birbirine zarar vermeye devam etmekte savaşlar yüzünden insanlık suçu işlenmektedir.


 Sivil insanların , masum bebeklerin, çocukların hiçbir günahı yokken bu bombalardan en çok zarar gören ise onlar olmuştur . Ne acıdır ki bu bombaların etkisi doğan çocuklarda hala devam etmekte ve insanlığın yüz karası olan savaşlar da yine devam etmektedir. Albert Einstein insanların bilimi, buluşu nasıl kötü hale getirdiklerini, insanlığa faydalı olan bir buluşun canice, zalimce, acımasızca nasıl zulme dönüştürebileceğini anlatmak istemiştir. 

 

Kibar Olmak İnsan İlişkilerinde Niçin Önemlidir? Günlük Hayattan Örnekler Veriniz.

 Kibar Olmak İnsan İlişkilerinde Niçin Önemlidir? Günlük Hayattan Örnekler Veriniz.


Günlük yaşantımızda insani ilişkiler kurmaya devam ederiz. Sosyal bir varlık olduğumuz için yalnız kalmak insanı sıkar ve mutlaka iletişim kuracak  birini ararız.  İletişim kurmak biz insanlar için olmazsa olmazlardandır. İletişim kurarken de dikkat etmemiz gereken hususlar vardır.  İyi bir anlatıcı olmak, iyi bir dinleyici olmak, insanlara saygı göstermek ve nezaket dilini kullanmak gibi.  İnsan ilişkilerinde kibar olmak insana yakışan bir asalet olduğu için, insanı insan yapan değerleri bizlere yansıttığı için çok önemlidir. 


Samimi ve içten olmak, empati kurarak insanlara kibar davranmak ve üslubumuzu bozmadan kendimizi güzel bir şekilde ifade etmek kişinin kendisine olan öz güvenini artırır. Bununla da kalmayıp kişiler toplum içinde sevilen, saygı duyulan kimseler olur. Bir insan gerçek anlamda kibar olduğu zaman, içten olduğu zaman bu durumundan kendisi de mutlu olur. Kibarlık bir samimiyettir, kibarlık saygının , insan olmanın göstergesidir.


 Mesela sabah okula giderken komşumuza günaydın demek ve onunla ayak üstü iki dakika sohbet etmek, hal hatır sormak, okula vardığımızda okul müdürünü selamlamak, öğretmenleri selamlamak ve arkadaşlarımıza günaydın demek insana yakışan güzel özelliklerdir. Bunları yaptığımız zaman kişiler tarafından da sevilen kimseler oluruz.


 Kaba olduğumuz zaman, herkese saygısızca davrandığımız zaman, gönül almasını bilmediğimiz zaman ise kişiler bizden uzaklaşır ve bizi gören yolunu değiştirmeye başlar. Kaba kimseleri, sevgi kelimelerini kullanmayan insanları kimse sevmez ve böyle kimseler de hayatta yalnız kalırlar ve gözden düşerler. Kibar olan insanlar ise her zaman baş tacı olurlar. İnsan ilişkilerinde kibar olmanın önemi ile ilgili şu söz de çok önemlidir:


“Nezaket ister iskarpin giysin ister çarık bastığı yeri çamur etmez”  Cenap Şehabeddin

Etrafınızda Yapmacık Konuşan Kimseler Var Mı? Bu Kişilerin Konuşması Sizi Nasıl Etkiliyor? Açıklayınız.

 Etrafınızda Yapmacık Konuşan Kimseler Var Mı? Bu Kişilerin Konuşması  Sizi Nasıl Etkiliyor? Açıklayınız.

 

İnsanları en çok mutlu eden ve onların samimi bir iletişim kurmasını sağlayan unsur içtenliktir, yapmacık olmamaktır. İnsanları en sinir eden ise samimi gibi görünüp yapmacık hareketler yapan, özde değil sözde samimi olmaya çalışan başka insanlardır. Etrafımızda yapmacık olan kimseler vardır. Günlük iş yaşamımızda bile böyle kimselerle karşılaşabiliriz. Böyle kişilerin konuşması beni çok rahatsız etmektedir. 





Konuşmaları ile, jest ve mimikleri ile samimi olmadıkları yüzlerinden okunduğu için öyle insanlara asla yaklaşmam ve onlara karşı içimde en ufak bir sevgi ve sıcaklık olmaz. Çünkü böyle insanların sahte kibar olduğunu, özde ise yapmacık, kendini çok bilmiş biri sanan kişiler olduğunun farkına varırım. Ben insanlarda en çok samimiyeti severim. Samimi gibi görünen yapmacıklardan ise  mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışırım. Uzak  duramıyorsam ise o kimseler ile aramda mutlaka bir mesafe vardır. 


Yapmacık insanların , absürt hareketleri, candan olmayan davranışları benim  mutsuz olmama neden olur. Öyle kimselerin olduğu yerde iletişim kurmaktansa tek başıma kalmayı tercih ederim. İnsanları birbirine bağlayan tutku samimiyettir, gerçek sevgidir, gerçek saygıdır. Başkalarını küçümsemeden, ne oldum delisi olmadan içten olan, insan olan kimselerle vakit geçirmek beni daha çok mutlu eder ve o günüm de çok güzel geçmiş olur. 


İçten olmayan kimselere ise asla sıcakkanlı olmam ve o kişilerden kaçmaya çalışırım. Samimiyetin bir dili vardır, yapmacıklığın ise  hiçbir manevi yanı yoktur. Samimiyet gözlerden anlaşılır, samimiyetsizlik de gözlerin samimi olmayışından anlaşılır. Yapmacık insanlar  ve samimiyet ile ilgili şu sözde çok hoşuma gider: “Samimiyet; herkesle yaşanamayan bazısına karşı bol keseden kullandıran bazısına cimrilik ettiren, yapmacık olanı insanın üzerinde çok kötü duran hoş duygusal davranış… (Hikmet Anıl Öztekin)

 

“Kimseyle Alay Etme, Asla Kimseyi Küçük Düşürme, Kalbinin En Ücra Köşesinde Bile Yapma Bunu. Çünkü İnsan Yaşamı Alaya Alınamayacak Kadar Hüzünlü ve Ciddidir.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Örneği

 “Kimseyle Alay Etme, Asla Kimseyi Küçük Düşürme, Kalbinin En Ücra Köşesinde Bile Yapma Bunu. Çünkü İnsan Yaşamı Alaya Alınamayacak Kadar Hüzünlü ve Ciddidir.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Örneği

 

Kendini beğenmiş, kibirli kimselerin sevdiği şeydir alay etmek. İnsanların acıları ile dalga geçmek, insanların fiziksel görünüşü ile alay etmek, duyguları anlamadan , insanların neler yaşayıp yaşamadığını bilmeden alay etmek  en çok da kişiliği oturmamış, kendini dev gören ama insan olmayan kimselerin yaptığı kötü ve çirkin bir davranıştır. Ayıptır, günahtır insanlarla dalga geçmek ve insanların acıları ile dalga geçmek, onları küçümsemek ve kendini Kaf Dağı’nda görmek. 


Ne yazık ki böyle insanlar vardır ve hayat olduğu sürece de olmaya da devam edecektir. Çünkü her insan aynı seviyede değildir ve kimi insanların seviyesi son derece düşüktür. Seviyesi düşük kimseler alay etmeyi, çok severler. Okumayan, araştırmayan, okuduğu halde henüz insan olma kabiliyetine ulaşamamış olanlar, sonradan görme olanlar başkaları ile alay etmeyi severler ve bundan tatmin olurlar. Bu da onların en sevdiği şeydir. Dalga geçmek ve karşıdakini yerin dibine batırmaya çalıştığını sanırken aslında yerin dibinde olanının kendi olduğunu görememek.


 Ne yazık ki dalga geçen kimseler  kendilerinin ne denli acınacak ve zavallı durumda olduğunu görmeyecek kadar cahil ve bir o kadar da aptal kimselerdir. Kendini bilen, insan olma kemaline ulaşmış kimseler başkalar ile alay etmezler, insanların acıları ile dalga geçmezler ve bundan asla zevk almazlar, aksine başkalarının acılarını yüreğinde hissederler ve o kişilerin duygularını en iyi şekilde anlar ve insani davranış gösterirler. İnsanların acılarına saygı duyulmalıdır ve laf olsun diye boş boş sözler söylenmemelidir. 


Özellikle de insanlar zor zamanlar geçiriyorken çok dikkatli olunmalıdır. Mesela bir savaş ortamını örnek verelim. Savaşan ülkeler arasında ne yazık ki sivil insanlar hayatlarını kaybetmektedirler. Beni ne ilgilendiriyor ölen benim insanım değil ya diyerek ya da iyi oldu onlara onlar bizden değil, bizim gibi değil diyerek  insanların acılarını görmezden gelmek, abuk subuk şakalar yaparak, küfürlü konuşmalar yapmak ve alay etmek insan onuruna ve haysiyetine yakışmayan davranışlardır. Önemli olan oradaki, savaş anındaki  insanları düşünmek, onların acıları ile dalga geçmeden, insan olarak ne yapabilirim, nasıl bir çözüm yolu üretebilirim düşüncesi ile hareket edebilmektir. İşte bunu yaptığımız zaman iyi ve güzel insan oluruz.



 “Kimseyle Alay Etme, Asla kimseyi küçük düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. Çünkü insan yaşamı alaya alınamayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.” Der  Fernando  Pessoa. Ne kadar da anlamlı, ne kadar da kalbe dokunan ve hedefine tam atış yapan bir sözdür bu. Kimse ile alay etme, kimseyi küçük düşürme der. 


 Yani sadece sözle değil kalple bile kimseyi küçük görmemek gerekir. Nasıl bir empati kurma yeteneği, nasıl bir güzel sözdür bu. O küçük düşürdüğünüz insanın geçmişinde ne zorluklar yaşadığını, yaşamında ne acılar yaşadığını nerden bileceksiniz. Bilseydiniz belki de bunu yapmayacaktınız, ön yargılı olmadan, insanlarla alay etmeyecektiniz der  Fernando Pessoa. Bir kişiyi başkalarının yanında küçük düşürmemeli, kimseyle alay etmemeliyiz. Kusur varsa kapatmalı, insan olmalı ve insana yakışan tavırlarda bulunmalıyız.

Alay Etmek İle İlgili Özlü Sözler ( İnsanların Acıları İle İlgili Dalga Geçmek Konulu Sözler) Bulunuz ve Bunları Sınıfta Arkadaşlarınızla Tartışınız.

 Alay Etmek İle İlgili Özlü Sözler ( İnsanların Acıları İle İlgili Dalga Geçmek Konulu Sözler) Bulunuz ve Bunları Sınıfta  Arkadaşlarınızla  Tartışınız.

 

 İnsanlarla dalga geçmek, onları küçümsemek, birinin acısı ile alay etmek insan olmayan kişilere yakışan, ucuz ruhların özelliğidir. Ruhunda sevgi olan, şefkat ve merhamet olan kimseler başkaları ve başkalarının acıları ile dalga geçmeyen kimselerdir. Biriyle dalga geçmek kişinin kendisine ve başkasına saygısı olmadığının da göstergesidir aynı zamanda.  Empati kurmadan biri ile alay etmek kişinin ne kadar cahil olduğunun ve bu cahilliğinin  farkında olmadığının da kanıtıdır. 


Alay etmenin ne denli kötü ve acımasız bir şey olduğunu hissetse bunu asla yapmaz ve yaptığına da bin pişman olur bu tarz ucuz kimseler. İyi insan olmak için, başkaları ile alay etmemek için her şeyden içimizse sevgi ve merhamet olmalıdır. Bunun yolu da anne ve babanın çocuğuna küçük yaşta verdiği eğitim sayesinde olur. Ailede bunu alamayanlar ise okuyarak , kendini geliştirmeli ve  kaliteli, kişilikli kimse olmaya çalışmalı, insanlarla dalga geçmemelidir.

 

Alay etmenin ne kadar kötü bir durum olduğu ile ilgili özlü sözler şunlardır:

 

“ İncittiğiniz insanın ve kırdığınız kalbin bedduasından korkun.” Hz. Muhammed

 

“Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.” W. Skakespeare.

 

İncitme, incittiğin yerden incinirsin.” Mevlana

 

“İnsanlar günahları ile övünüyor, sevaplarıyla alay ediyorlarsa şeytan yüreklerinde tavaf ediyor demektir.” Mevlana.

 

Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir önemsediğin bir bedel ödersin.” Lev Tolstoy

 






“Kimseyle alay etme, asla kimseyi küçük düşürme, kalbinin en ücra köşesinde bile yapma bunu. Çünkü insan yaşamı alaya alınamayacak kadar hüzünlü ve ciddidir.” Fernando Pessoa

 

Seni ilk önce yok sayarlar sonra seninle alay ederler, sonra seninle savaşırlar ve en sonunda sen kazanırsın. Gandhi

 

“İnsanlar utanmaktan yorulduklarında alay etmeye başlarlar.” Doris Lessing

 

“Alay edilmek, dövülmekten de beterdir.”  John Steinbeck

 

“Alay, çoğu zaman akıl yoksulluğundan ileri gelir.”  La Bruyere.

 

“Alay, en düşük zeka biçimidir.” Ruth Rendell.


“Alaycılık, kendi sahamdaki mayınları temizlerken kullandığım bir kaçamaktır.” JeanChristophe Grangé

 

“İnsanların anlamadıkları şeylerle alay etmelerine alışkınız biz.” Goethe.

 

“Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa, sıkılıp uyanmayı öğrenir. “Doğan Cüceloğlu.

 

“Alay edilmekten korktuğum için en güzel duygularımı yüreğimin derinliklerine gömdüm. Orada ölüp gittiler.” Mihail Y. Lermontov.

 

“Bazılarını alay ve eğlence edinmek, kendisinin palyaço olduğunu göstermektedir. “ Paul Heyse

 

“Üç şey çok üzücüdür. Vakti boşa geçirmek, insanlarla alay etmek ve gıybet etmek. “Ser-i Sakat

“İnsan Zekânın Karşısında Eğilir, Ama İyi Davranış ve Şefkatin Önünde Diz Çöker.” (Dale Carnegie) Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “İnsan Zekânın Karşısında Eğilir, Ama İyi Davranış ve  Şefkatin Önünde Diz Çöker.”  (Dale  Carnegie)  Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli özellik akıldır. İnsan aklı ve zekası sayesinde iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilir. Bu insanoğlu için büyük bir faydadır. İnsan zekanın karşısında eğilebilir. Bir insan başarılıdır, başarılı sonuçlar elde etmiştir ve  bunun  sayesinde de çok kazanç sağlamış olabilir. Bunca zekanın ve çalışkanlığın karşısında eğiliriz çünkü çalışana, emek edene saygı duyarız ve hürmet gösteririz.

 

İyi davranış ve şefkat karşısında ise bambaşka bir kişiye dönüşebiliriz. Sevginin ve merhametin olduğu yerde eğilmekle kalmayıp diz çökmeye başlarız. Çünkü iyiliğin, insanlığın önünde diz çökmek son derece erdemli ve asil bir davranıştır. İyiliğe karşı içimizde kıvılcım olduğu için, özlem olduğu için  diz çökeriz bu diz çökme onurunu kaybetme ya da birilerinin kölesi olma demek değildir. Buradaki diz çökme sevgiye olan inancın, merhamet olan hissiyatın dışa yansımasıdır aslında. Sevgi sayesinde, merhamet sayesinde en katı kalpler bile yumuşar ve insan olduğundan farklı bir kişiye yani daha iyi daha sevecen bir kişiye dönüşür. İnsanda sevgi ve merhamet olduğu zaman  her şey daha güzel olur aslında.

 


Bir insan zekalı ve başarılı olabilir fakat bu insanda sevgi, şefkat ve merhamet yoksa kimse ona karşı samimi duygular beslemez. İnsanoğlu özde samimiyet arar, lafta değil. Sadece mantıkla değil, sadece zeka ile değil yeri geldiği zaman da duygularımızla hareket etmeliyiz ki insan olduğumuz, insani duygulara sahip olduğumuz ortaya çıksın. Bizi biz yapan şey sevginin o sıcak merhametidir aslında.


Pollyanna Kitabı İle İlgili Test Soruları

 Pollyanna Kitabı İle İlgili Test Soruları

 

1)      Pollyanna  teyzesinin evine geldiği yıllarda kaç yaşındaydı?

 

a)    A)  11

b)      B)7

c)      C) 9

d)     D)  12

 

2)      Pollyanna’nın  annesinin adı nedir?

 

a)      Nancy

b)      Jennie

c)       Carew

d)      Nancy

 

3)Pollyanna’nın annesi kiminle evlenmişti?

Öğretmen

Rahip

Demirci

Oduncu

 

4)      Pollyanna’nın teyzesi ve annesi arasındaki bağlar neden kopmuştu?

 

a)      Pollyanna’nın annesi  kibirli ve kendini beğenen biri olduğu için

b)      Mesleğinden dolayı başka bir ülkeye gitmek zorunda olduğu için

c)       Pollyanna’nın annesinin,  ailesinin istemediği biriyle evlendiği için

d)       Annesi ve teyzesi aynı kişiye aşık olduğu için

 

 

5)      Pollyanna teyzesinin yanına neden gelmek zorunda kalmıştır?

 

a)      Anne ve babası boşandığı için

b)      Annesi  ve babası ona şiddet uyguladığı için devlet onların elinden alıp teyzesine bırakmıştır.

c)       Ziyaret etmek için gelmiştir.

d)      Anne ve babası hayatını kaybettiği için

 

6)      Pollyanna’ya mutluluk oyununu öğretir. Pollyanna ise bu oyunu çevresindeki mutsuz insanlara öğretmeye çalışır ve insanlar da mutlu olmayı öğrenerek küçücük çocuktan çok şey öğrenmiş olurlar. Ona bu oyunu öğreten kimdir?

 

a)      Babası

b)      Annesi

c)       Teyzesi

d)      En yakın arkadaşı

e)       

7)      Pollyanna teyzesine ilk geldiğinde kendisine oda olarak neresi hazırlanmıştır?

 

a) Çocuk odası

b) Camlı balkon

 c) Misafir odası

d) Tavan arası

 

8)Pollyanna’nın teyzesinin  adı nedir?

 

a)      İsabella

b)Polyy

c)Emily

d) Ava

 

9)Aşağıda Pollyanna ile ilgili bilgiler verilmiştir. Hangisi yanlıştır?

 

a) Açık renkli saçları vardır.

b) Çilleri olmadığı için çok üzülürdü.

c) Kırmızı kareli muslin kumaştan yapılmış  elbisesi vardı.

d) Başında ise hasır bir  şapkası vardı.

 

 

10) Aşağıdakilerden hangisi Pollyanna’nın teyzesinin evinde çalışan hizmetlilerden biri değildir?

 

a)Tom

b)Nancy

c)Timothee

d) Chilton

 

11)  Pollyanna yemeğe zamanında gitmediği ne yemek zorunda kalmıştır?

 

a)      Soğuk bir çorba

b)      Kurumuş ekmek kırıntıları

c)       Ekmek ve süt

d)      İki tane zeytin ve bir dilim peynir

 

12) Pollyanna2ın teyzesinin evinde kahvaltı saat kaçta başlarmış?

 

a)      07:00

b)      08: 00

c)       08:30

d)      08:40

e)       

13) Pollyanna hangi günler evin hizmetlisinden yemek öğrenecektir?

 

a)      Pazartesi ve Salı

b)      Çarşamba ve Cumartesi

c)Cuma ve Cumartesi

d) Cumartesi ve Pazar

 



14) Pollyanna teyzesine  her sabah dokuzda  ne kadar  süre kitap okuyacaktır?

a) Bir saat

b) Bir buçuk saat

c) Otuz dakika

d) Kırk beş dakika

 

15) Pollyanna’ya göre “yaşamak” nedir?

a)  Yaşamak, su içmektir.

b)Yaşamak, nefes alabilmektir.

c) Yaşamak, hoşa giden şeyi yapmaktır.

d) Yaşamak, sürekli uyumaktır.

 

16) Kilisede yardım  için toplanan kadınların tek amacı nedir?

a) Maddi durumu olmayan öğrencilere kurs burs vermek

b) Yetim ve öksüz olan çocuğun her türlü ihtiyacını temin edebilmek

c) Yardım listelerinin en üstlerinde adlarının geçmesi

d) İnsanlık adına iyi işler başarmak

 

17. Pollyanna’nın en önemli özelliği nedir?

a)Her zaman kötümser olmak

b) Her zaman iyimser olmak ve mutlu olmak

c) İnsanlara güvenememek

d) İnsanları sevmemek

 

18) Teyzenizden evvel annenize aitsiniz. Benim sevdiğim biricik kadın annenizdi. Ama, o beni sevmedi. Sizi yanımda görünce ona kavuşmuş gibi oluyorum.” Diyen kişi kimdir?

 

a) John Pendleton

b) Dr  Chilton

c) Steve

d)Jonathan

 

19) Pollyanna’yı çok seven ve Polyyanna2nın aşık olduğu kişinin adı nedir?

a) Jimyy

b) Jamie

c) Timothee

d) Gregor

 

20) Pollyanna kitabının yazarı kimdir?

a) Eleanor H. Porter

b) Harper Lee

c) Orson Bean

d) Joe Kane

 

 

 

 

Cevaplar:

 

1.       A  2. B  3. B   4.c  5. D  6. A  7. D   8. B  9. B  10. D  11. C   12.a   13 B  14. C  15. C  16. C   17.b   18. A   19.a  20. a

 

Levent Mardin’de Kitabının Özeti

 Levent Mardin’de Kitabının Özeti


Leventlerin eski komşuları olan Emel Hanım ve Sabri  Bey başka bir şehre taşınmışlardı. Bu duruma üzülen Levent ise yeni gelen komşuları  Ferhat ile tanıştı ve onunla arkadaşlık kurdu. Ferhat da iyi kalpli, duygusal ve arkadaş canlısı bir çocuktur. Ferhat’ın annesi devlet memuru ,babası ise Mardin’de mesleğine devam eden telkâri  ustasıdır. Babası işinden dolayı   Ferhatlar ile gelmemiştir. Bir süre daha Mardin’de olmaya devam edecektir.


 Levent’in okulu kulüp olarak yine bir gezi düzenleyecektir. Levent de öğretmeninin hangi şehre gitme önerisine Mardin şehrine gitmeyi istediğini söylemiştir. Çünkü Ferhat da Mardinlidir ve memleketinin ne kadar köklü ve geniş kültüre sahip bir memleket olduğunu Levent’e önceden anlatmıştı. Bunun üzerine okul ve öğrenciler hep birlikte Mardin’e gitme kararı alır. Yalnız Ferhat bazı maddi sorunlar yaşadığı için memleketine gidemeyeceğini üzülerek Levent’e söyler. 


Levent öyle iyi kalpli ve empati kurma becerisi yüksek olan çocuktur ki bu durumu öğretmenine bildirir ve öğretmen de Ferhat’ın masrafını okul karşılar , Ferhat da misafir öğrenci olarak gider demiştir ve böylece hep birlikte uçakla Mardin’e gidilmiştir. Çocuklar uçakla gittikleri için hem çok sevinmişler hem de çok mutlu olmuşlardır. Uçaktan çok korkan kişi ise Kâmil olmuştur. Kamil her zamanki şirinliklerine devam etmiştir yine.


 Levent’in kardeşi Mert de şirinliklerine devam etmiştir. Abisinin şapkasını arkadaşına vermiş, kendi şapkasını başına geçirmiştir.  Önceden buranın sıcak olacağını araştırmış ve onun için de şapkaları yanında getirmiştir. Levent de kardeşi için ne akılı bir çocuk diye gülmüş. Mardin kenti  altı bin beş yüzyıllık  geçmişi olan köklü bir kenttir. 



Mardin’de belli yerler gezilmeye başlanır. Bunlardan biri de  Latifiye Camiidir. Daha sonra Ulu Cami’ye gidilmiştir. Ulu Caminin diğer adı ise  Cami-i Kebir’dir. Ulu Cami  1176 tarihinde Kutbeddin İlgazi tarafından yaptırılmıştır. Çocuklar caminin etrafında fotoğraflar çektirilmiştir. Öğretmen gidilen her yerin geçmişi hakkında çocuklara bilgi vermiş ve böylece çocuklar gittikleri yer hakkında daha fikir sahibi olmuşlardır. Daha sonra Bakırcılar Çarşısına gidilmiş ve orada  cezveler, tepsiler ve çeşit çeşit su  güğümler satılıyormuş. Bu arada Ferhat da Mardin’de babasın kavuşmuş ve o memleketini çok iyi bildiği için akşama kadar babası ile hasret gidermiş ve akşam olunca uçağa gelmiş.


 Ferhat’ın babası telkâri ustası olduğu için  kelebekten yaptığı  incecik tellerden yaptığı gümüş  ve altından olan  kelebek motifini öğretmene hediye etmiştir. Öğretmen kabul etmese de Ferhat’ın babası  siz bana oğlumu getirdiniz bu küçücük hediyeden ne olacak diye öğretmene hediyeyi alması için rica etmiş, öğretmen de onu kırmamış ve hediyeyi teşekkür ederek kabul etmiştir. 


Daha sonra Zinciriye Medresesine gidilmiştir. Bu medrese 1385 tarihinde Sultan İsa tarafından yaptırılmıştır. Buradan sonraki yer Mardin  Kalesi olmuş. Mardin Kalesinin diğer adı ise Kartal Yuvasıdır. Bu kale çok yüksek olduğu için buraya Kartal yuvası denmiş. Yeni durakları ise Deyrülzafaran Manastırı olmuştur. Bu manastır çok büyük ve çok eski bir manastırdır. Bu manastırda milattan önce  yapılmış olan bir kısım yerde harç kullanılmamıştır, taşlar birbirine kenetlenmiş gibi ilginç bir şekilde yapılmıştır.


Daha sonra Antik Dara  kentine gidilmiş,  Mezopotamya’nın ilk sulama barajı bu kentte yer alıyormuş. Su sarnıcına gidilmiş, Nusaybin’e gidilmiştir.  Nusaybin çok eski bir geçmişi olan bir ilçeymiş. Telkâri dükkanları en fazla Nusaybin’de bulunuyormuş. Midyat İlçesi’ne gidilmiş. Kasımiye Medresesi’ne gidilmiş ve böylece gezi sonlandırılmıştır. Ferhat da babasından ayrılarak Leventlerin yanına gelmiş.  Uzun ve yorucu bir günün ardından herkes otobüse binip hava alanına doğru yol almış. Çok güzel ve dolu dolu bir gün olmuş.