Şermin Yaşar’ın Abartma Tozu Kitabında Geçen Sözler

 

Şermin Yaşar’ın Abartma Tozu Kitabında Geçen Sözler


Abartma Tozu kitabı aslında günümüzdeki yaşam tarzına eleştiri niteliğinde yazılmış harika bir kitaptır. Burada önemli olan para değil insan yaşamı, çocuklarla geçirilen kaliteli zaman ve eskiye duyulan özlemdir. Şermin Yaşar bu kitabı ile toplumdaki sorunları biraz sivri dille, biraz da mizahi dille harika bir şekilde anlatır. Okunması gereken güzel bir kitaptır.

Abartma Tozu kitabında geçen özlü sözler şunlardır:


“Sokaklar kısa zamanda bomboş kaldı, çocukların ellerinden tablet, telefon düşmez oldu. Kullandıkları kelimeler "indirdim" "level atladım" "yükledim" falan oldu. Bir soru sorduğumuzda " he, hı, neyi, kim" gibi soruya soruyla cevap verir oldular. Bazı anne, babalar çocuklarının bu sessiz sedasız, etliye sütlüye karışmayan hallerinden o kadar memnundular ki çocuklarına en yeni teknolojileri anında aldılar.”

“Kendi çocuğunun farkına varmıyor, ama başka çocukları telefon ekranından seviyordu. Delirecektim...”

“Kendisini çok haklı görüyordu Veli Keskinbıçak. Zaten artık kasabada herkes kendini aşırı derece haklı görüyordu. Herkes haklıydı, herkes... Kimse karşısındakinin de haklı olabileceğini düşünmüyordu. Veli Keskinbıçak da işte bu haklılığa dayanarak kuzu, koyun, dana fiyatlarını on katına çıkarttı. Hayvanın aldığı nefesin parasını bile halktan kesiyordu. Pek de umurunda değildi Veli amcanın. Ne de olsa kasabada tek bir kasap vardı ve mecburen insanlar buradan alışveriş yapacaklardı.”


“Sevdiğin işi yaparken mesai saatin yoktur evlat!”

“Eskiden hafta sonları okula gitmezdik; hafta sonu da gitmeye başladık. Hem de tam gün. Yazın yaz okulu, kışın kış okulu açtılar. Tatillerde de okula gider olduk. Bir kere boş bulundum, "Ne zaman tatil yapacağız?" dedim. Öğrenciler beni öğretmene, öğretmen okul müdürüne, okul müdürü emniyete şikayet etti. Toplumu tembelliğe sürüklemekten hakkımda dava açmak üzereydiler ki okul müdürü, "Duruşmaya gidip gelirken derslerinden geri kalır, otursun ders çalışsın." dedi, kurtuldum.”

“ İnsanlar “günaydın”, “iyi akşamlar”, “kolay gelsin”, “teşekkür ederim” gibi onları birbirine bağlayan sözleri hayatlarından hızla çıkartacaklardı. Çünkü bundan sonra yapmaları gereken çok fazla iş olacak ve selam vermeye vakitleri doğal olarak kalmayacaktı.”

“Sonuçta yıkmak ve bozmak kolaydı, ama yıkıp yaktığını yeniden inşa etmek o kadar da kolay değildi.”


“İnsan bir sorunla karşılaştığında önce ailesine koşuyor. Annem ve babam o kadar hızlı koşuyorlardı ki onları yakalayabilmemin imkanı yoktu.”

“Bir sorunun farkına varırsak ve düzeltmek için gönüllü olursak, mutlaka başarırdık.”

“Eskiden az oyuncağım vardı ama birlikte oynayabilecek bir anne babam vardı. Artık odalar dolusu oyuncağım vardı ama oynayacak kimsem yoktu.”

“Okulda sırasında kımıldayan çocuğa anında hiperaktif dediler. Sağa sola bakınana 'dikkat eksikliği var bunun' dediler. Konuşan geveze, konuşmayan içe kapanıktı. Robot gibi insanlara dönüştüler. Sokaklarda bir tane bile çocuk yoktu. Gündüz hepsi okuldaydı. Akşamları da kurslara gidiyorlardı. Daha önce kasabada bir tane bile kurs yokken, bir hafta içinde her yere kurslar açıldı. Çocukların gittikleri tek yer, kurs ve psikolog oldu.”

“Eskiden birine yardım etmek nazik bir davranıştı, parayla yapılmazdı.”

 

Şermin Yaşar’ın Para Ağacı Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Şermin Yaşar’ın Para Ağacı Kitabında Geçen Özlü Sözler


Tembel bir çocuğun sonsuz paraya sahip olmasıyla birlikte yaşadığı değişimi hem düşündüren hem de bol kahkaha attıran bir Şermin Yaşar eseridir.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

“Biri sana sarıldığında kollarını ilk gevşeten kişi olma.”

“Bir şeyi tüm kalbinle inanırsan ve inandığın şey uğruna tüm kalbinle çalışırsan; herkes günün birinde sana inanıyor ve yolun açılıyor.”


“Sıkın­tını anlamak ve çözmek için seninle hiç uğraşma­mışlar. En kolayını, yok saymayı seçmişler.”

“Ben yapamıyorum, iyi değilim deme bir daha. Hallederiz, bunlar bilmediğimiz işler değil..." dedi... "Önce matematiği tanımalısın. Tanırsan seversin. Seversen öğrenirsin." dedi. Dediği gibi de oldu.”

“Bizim para ağacımız hayallerimiz ve gayretimiz, asıl güç biziz.”

“Hayatta kaldığımız sürece harcadığımız enerjiyi, hayallerimizin peşinden gitmek için harcamamız gerektiğini anlatacağım.”

"Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır."


"Ünlü bir sıfattı, bunun sonuna bir isim gelmesi gerekiyordu. Ünlü şarkıcı, ünlü oyuncu, ünlü tiyatrocu, ünlü kebapçı, ünlü dönerci, ünlü yazar, ünlü ressam... Bu neyiyle ünlü olacaktı ki? Ünlü tembel diye mi çıkacaktı da zengin olacaktı? Gerçi olur ha! Hiçbir şey yapmadan, saçma sapan videolar çekerek ünlü olanlarla doluydu ortalık.

Ortalama bir yetişkinin herhangi bir çocukla kurabildiği sohbet, şu üç soru etrafında dönüyordu: "Kaça gidiyorsun?" "Dersler nasıl?" "Büyüyünce ne olacaksın?" Yani çocuklar için hayat gerçekten üç sorudan ibaret olamazdı.

“Hayatı yaşamak varken oturup elinizdeki telefondan hayatı izlemek nedir?”

“Ama değişmek insana mahsus bir şey. Bunu gözlerimle gördüm... "İnsan kendi kendini yetiştirebilir." ... Çıkmadık candan umut kesilmez...”

“Kimse gibi olmak istemiyordum. Ben kendim gibi olmak istiyordum. Sadece kendim gibi!”

Soykırımdan Kurtulan Birinin Bir Öğretmene Yazdığı Mektup

 

Soykırımdan Kurtulan Birinin Bir Öğretmene Yazdığı Mektup


Sevgili Öğretmen,


"Ben toplama kampından kurtulmuş bir Kişiyim. Gözlerim, hiçbir insanın tanık olmaması gereken şeyler gördü: Eğitimli mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, eğitimli doktorların mahkum ettiği çocuklar, eğitimli hemşirelerin öldürdüğü bebekler, lise ve üniversite mezunlarının kurşuna dizdiği kadın ve bebekler… Bu nedenle eğitim konusunda kuşkularım var.


Sizden ricam şu: Öğrencilerinizin daha çok insan olmasına yardım edin. Çabalarınızın sonucunda ortaya eğitimli canavarlar, başarılı psikopatlar çıkmasın. Okuma, yazma ve aritmetik ancak çocuklarımızın daha iyi insan olmasına katkıda bulunduğu sürece önemlidir.”


Yani burada önce ahlaklı insanlar, meleğine de güzel ahlakını yansıtan insanlar olmalıdır. Ahlak olmadıktan sonra, insan olmadıktan sonra mesleğinizin hiçbir öeni olmaz. Bundan dolayı çocuk yetiştirirken aileler çok dikkatli olmalıdır. Sevgi ile, saygı ortamında çocuklar yetiştirilmelidir. Şiddete maruz bırakılmayan, baskı yapılmayan, her türlü kötülüğe şahit olmayan çocuklar yetiştirilmelidir. Böyle olunduğu zaman ortaya canavarla çıkmaz, kötü insanlar çıkmaz ve dünyamız daha yaşanılır ve daha güvenilir bir dünya olur. Şunu unutmamalıyız ki çocukların, başarı tekniği kadar, başarı ahlakına da önem verilmelidir."

Kötülük İle İlgili Özlü Sözler

 

Kötülük İle İlgili Özlü Sözler


Kötü olmak insanın tercihidir. İnsan kendi iradesi ile iyi ya da kötü olur. Kötü olmak insanlığa fayda sağlamaz. Onun yerine temiz kalpli ve akıllı olmak gerekir. Önemli olan kötülük yapma gücüne sahip olduğun halde iyi olarak kalmaya devam edebilmektir.

Kötülük ile ilgili sözler şunlardır: 


“Bu dünyada iki tip insan vardır: İyi ve kötü. İyiler daha rahat uyur ama kötüler uyanma vaktinden çok daha fazla keyif alır.” (Woody Allen)

“Kötülük karşısında yapılabilecek iki şey vardı. Birincisi uzaklaşmak ki bu en ilkeliydi, ikincisi savaşmak ki bu en zoruydu.” (Azra Kohen)

“Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden.” (Albert Einstein)

“İnsanlara kötülük etmek, iyilik etmekten daha kolaydır.” Eflatun.



“Kimseye kirli ayaklarıyla beynimde gezme fırsatı vermem.” (Mahatma Gandhi)

“Dünyada neden bu kadar kötülük var; çünkü çok az mutluluk var.” Frederic Amiel

“Kötülük insanın ağzına girende değil, oradan çıkandadır.” (Paulo Coelho)

Kötülüğe kolayca girilir; ama güç çıkılır. Madame de Maintenon.

“Kötülük dünyada değil, kişinin yüreğindedir.” (Gabriel Garcia Marquez)

“Kendimden başka kimseye, kötülük etmeden yaşamak istiyorum.” Lev Tolstoy

“Kötülüğü bilmeyen, onun tuzağına düşer. “Hz. Ömer.

“Doğru olmayanı yapmak, kötülüklerin en büyüğüdür.” Socrates.

“Başkalarının sana yaptıkları fenalıkları unut; ama senin onlara yaptığın fenalıkları asla unutma, onu tekrar iyilik yapmakla, bertaraf etmeye çalış.” Lokman Hekim.



“Kötülük dediğin şey kalptedir; görünüşte, giyinişte değil. Ve bir insanın kalbinde ne kadar fesat taşıdığını biz öyle uzaktan bakarak bilemeyiz.” (Elif Şafak)
“Dünyada kötülük olduğunu biliyorum ve her zaman da var olduğunu. Ama bunu açıklamak için şeytana ya da iblislere inanmaya gerek yok. İnsanoğlu kendi başına da kötülük yapmayı mükemmel bir şekilde başarıyor. “ (Tess Gerritsen)

“İnsanların kötü olduklarını görmek beni şaşırtmıyor, ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.” (Goethe)

“Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.” (Zülfü Livaneli)

30 Yıldır Çocuğu Gibi Baktığı Ağacı Kesilen Adamın Belediyeden Aldığı Efsane İntikam

 

30 Yıldır Çocuğu Gibi Baktığı Ağacı Kesilen Adamın Belediyeden Aldığı Efsane İntikam

 

Bu hikayede yaşlı bir  adamın, doğaya, yeşile, ağaçlara ne kadar fazla değer verdiğini, insanlığın hala yaşadığını, insan olmayanların, vicdansız olanların, doğa dostu olmayanların da var olduğunu göreceksiniz. Yaşlı adamın intikamı ise çok asilce olacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde yaşayan yaşlı bir adamın otuz yıl boyunca baktığı ve büyüttüğü ağaç, belediye yetkililerince kesilmiştir. Ağacın kesilme sebebi de basit bir savunmadır: Ağaç köklerinin kaldırıma çıkması gerekçesi ile ağaç kesilmiştir denilir. Bunun üzerine yaşlı adam belediye başkanına şu anlamlı mektubu yazar:


 Merhaba sayın Belediye Başkanı.


Bugün size bu mektup sayesinde ölüm,  yeniden doğma ve intikam üzerine bir öykü anlatacağım. Üç yıl önce bu  günlerde başkanlık  yaptığınız şehrin belediyesi, evimin önüne büyüyen ve tam otuz yaşında olan ağacı kesme kararı aldı. Bunun tek sebebi ise  ağaç köklerinin kaldırımın üzerine çıkmasıydı. Bu aslında gerçek bir sorun bile değildir. Bu yetmezmiş gibi üstelik ağacın bakımını düzenli olarak kendim yaptığım ve evimin önünde olmasından dolayı, ağacın kesim masraflarını bile kanun gereği bana ödettiniz. O ağaca çocuğum gibi baktım, ve hep çok sevdim. Gerektiği zaman gübresini verdim, zararlı böceklerden korumak için ilaç verdim, bir fide şeklindeyken dik durması için elimden gelen her türlü bakımı yaptım. 


Bu ağaç zaman içinde büyüdü ve çok güçlü, çok güzel bir ağaç oldu. Bu ağaçla çocuğu kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan bir baba gibi gurur duyuyorum. Ben bu dünyadan gittikten sonra bile, arkamda benden hatıra kalan canlı ve yaşayan bir hatıra bırakmanın verdiği mutluluk ile yaşamımın son demlerini yaşıyordum lakin sizler nedeni olmayan bahaneler ile, çocuğum gibi koruduğum, büyüttüğüm ağacımı öldürdünüz. Bununla da kalmadınız ve ağacı kesenin masraflarını bile bana ödettiniz.

 

Ve başkan, işte bugün intikam vakti!


Siz benim ağacımı kestikten beş ay sonra yani günümüzden iki yıl yedi ay önce şehrin yetkisi altındaki farklı yerlerine kırk beş adet Redwood Kaliforniya Çamı ve seksen iki tane dev Sekoya ektim. Bu ağaçları bilmiyor olabilirsiniz, fakat bu ağaçların özelliği devasa boyutlara ulaşmaları ve boy atmaya başlamadan önce toprağa sıkı sıkı kök salmaları. Yani siz bu mektubu okuduğunuz bu günlerde dışarıdan küçük gözüken o ağaçlar yerin altına doğru on metre uzunluğunda kök saldılar bile.


Önümüzdeki aylarda ise mevsimleri geldiği için akıl almaz bir hızla uzamaya başlayacaklar ve uzunlukları yetmiş metreye kadar ulaşacak. Siz o gün önemsiz görebileceğiniz bir sorunu kendinize vazife edinip ağacımı yok etmiştiniz. Bugün ise belediye denetimi altında olan, yerlerde yüzeye yakın devasa ağaçlar büyümekte ve bu ağaçları benim ağacım gibi kolayca sökemeyeceksiniz. Bunu yapmaya başlasanız bile her birini kökünden sökmek size bir servete mal olacaktır.


İyi günler Sayın Belediye Başkanı

 

 Sadece kökü kaldırıma taştı bahanesi ile kestiğiniz o ağacın, bugün size yüz ağaç olarak geri döndüğünün haberini vermek için bu mektubu iletiyorum ve hayatımın son günlerinde size ağaçlarla dolu bir şehir bırakıyorum. İşte bu da benim intikamım.

Kavga, Savaş ve Kötülüğün Olmadığı Bir Dünya Konulu Konuşma

 

Kavga, Savaş ve Kötülüğün Olmadığı Bir Dünya Konulu Konuşma

 

Savaşların çıkmasının çeşitli nedenleri vardır. Sınır kavgaları, doymak ve bitmek bilmeyen hırs ve aç gözlülük,  üstünlük kurma, gözdağı verme, korku salma ve daha birçok sebep sayabiliriz. Savaş insanlığa  hiçbir zaman barış ve mutluluk getirmemiş, getirmeyecektir de. Onun için dünyada olan savaşlara dur denilmelidir. Bundan dolayı kültürler arası iletişim artırılmalı, savaşa hayır kampanyaları düzenlenmeli ve bilinçli insanların sayısı, gerçek anlamda eğitimli ve donanımlı insanların sayısı artırılmalıdır. İçinde sevgi, barış, dayanışma, merhamet duyguları olan çocuklar yetiştirilmelidir. Irkçılık yapılmamalı, küçük yaştaki çocukların kalbine nefret tohumları ekilmemelidir.

 

Sevgili dinleyiciler,

 

 Savaşların olmaması için dünyadaki her insanın taşın altına elini koyması gerekir ve bu cehalete, bu kan akıtmaya, bu zalimliğe son vermesi gerekir. Çocukların öldüğü ve öldürüldüğü bir dünyada hiç kimse masum değildir. Hiç kimsenin can güvenliği yoktur,  hiç kimse de sürdürülebilir barış ve refah içinde bu şekilde yaşayamaz. Onun için savaşlara dur denilmeli, savaşlar yok edilmeli ve insanlık yaşamalıdır.” Çocukları ürkütülmüş bir dünyanın denizi mavi olsa ne yazar olmasa ne.” der.” Cahit Zarifoğlu. Çocukların barış içinde, mutluluk içinde yaşaması için, o masum gözlerinin gülmesi için, küçük şeylerden mutlu olması için insan olanın elini vicdanına koyup bir düşünmesi gerek derim.

 

Çocukları acı çeken bir dünyada savaş varsa bu dünyada insanlık bitmiştir. Bunun için savaşlara, kavgalara son verilmeli, bilim ve teknoloji insanlığı yok  etmek için için değil var etmek için kullanılmalı, icatlar insanlığın faydasına olmalıdır. Albert Einstein der ki: “Savaş istiyorsan kendi cahilliğinle savaş.” İşte bunun için herkes kendi cahilliği ile savaşmalı, daha iyi insan, daha adaletli ve daha hakkaniyet sahibi insan olmak için var gücü ile çalışmalı, dünyaya barışı, kardeşliği, dayanışmayı ve huzuru getirmeye çalışmalıdır. Savaş bombaları yerine oyuncaklar artmalı, parklar artmalı, eğitim ve öğretim yuvalarının sayısı çoğalmalıdır. İnsan yaşamalı, insanlık yaşatılmalıdır. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Kar İle İlgili Konuşma

 

Kar İle İlgili Konuşma


Havaların soğumasıyla birlikte kış mevsimine de geçmiş bulunuyoruz. Kış mevsimi deyince aklıma ilk gelen şey kardır. Karın yağması,  her yerin karla kaplı olması, kar yüzünden yolda yürüyememek, arkadaşlarımla kar topu oynamak, kaymak, karlı havayı içine çekmek çocuk olarak en çok sevdiğim şeylerden biridir.

Sevgili öğretmenim,

Kar yağınca okulların tatil olması da beni çok mutlu eder. Çünkü o gün komşu çocukları ile doya doya kar topu oynarım ve ellerimiz soğuktan kızarana kadar, acıyana kadar oyuna devam ederiz. Çünkü kar her zaman yağmamaktadır, yağdığı zaman da kıymetini bilmek gerekir ve karın tadını çıkarmak gerekir diye düşünüyorum. Annelerimiz dışardan yeter artık diye bağırdığında daha fazla dışarıda kalmak isterim ta ki çoraplarım ıslanana kadar. Daha sonra hemen eve girerim ve ellerimdeki eldiveni ve üzerimdeki kıyafetlerimi çıkararak sobanın yanına koşarım. Annem sobayı yakmış, içerisi mis gibi sıcacık olmuştur. Hele bir de canım annem sobanın fırınına kestane, patates attıysa, orada çörek de pişiyorsa değmeyin keyfime öğretmenim. İşte karın yağması en çok da benim gibi çocuklara yarar.

 

Sevgili öğretmenim, Kar yağdığı zaman yollarda buzlanmalar olduğu için trafik kazaları olabilir. İşte bunun için de sürücülerin dikkatli olması gerekir. Çünkü hiç kimseye bir şey olsun istemem. Her baba çocuğunun yanında, her anne çocuğunun yanında olsun isterim. Kar felaketimiz olsun istemem. Kar mutluluğumuz olsun, heyecanımız olsun, bir ve beraber şeklinde eğlencemiz olsun isterim. Benim kar ile anlatacaklarım bunlardı. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim sevgili öğretmenim.

Hangi Keşişin Öldüğünden Haberi Yok, “Vay Vartan!” Diye Ağlar Atasözünü Açıklayınız.

 

Hangi Keşişin Öldüğünden Haberi Yok, “Vay Vartan!” Diye Ağlar Atasözünü Açıklayınız.


İnsan her durumda ve  ortamda bildiği veya bilgi sahibi olduğu konularda konuşmalı, başka insanlara fikir vermeli, destek olmalıdır. İnsan, bilmediği, bilgi sahibi olmadığı bir konuda konuştuğu zaman büyük bir yanılgıya düşer. Bilmediği konularda yanlışa düştüğü zaman da toplum tarafından sevilmez ve kendini de  zor duruma düşürmüş olur.


 Bildiğimiz, yetkin olduğumuz konularda konuşmalıyız. Çünkü o zaman gerçekten topluma da fayda sağlamış oluruz. Kimi insanlar vardır ki olur olmaz her şeyde söz sahibi olurlar. Hani bir söz vardır ya bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz diye. İşte her konuda fikir sahibi olmamalıyız. Kendi bildiğimiz konularda söz sahibi olmalıyız ve bilgiçlik taslayıp sonrada yanlışa düştüğümüz zaman eyvah dememeliyiz. Bunun için de atalarımız Hangi keşişin öldüğünden haberi yok, vay vartan diye ağlar atasözünü kullanmışlardır. 


Atasözünün ne demek istediğini başta anlamayabilirsiniz ama içeriği açıklanınca daha anlaşılır bir hal aldığını düşünüyorum. Biliyorsak, uygulayabiliyorsak, faydalı olabiliyorsak ne mutlu ama bilmediğimiz halde boş keseden sadece konuşuyorsak insanların gözünde pek bir saygınlığımız kalmaz.

Not: Vartan kelimesi "zafer" anlamına gelir.

“Benim Küçük Dostlarım” (Halide Nusret Zorlutuna) Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

“Benim Küçük Dostlarım”  (Halide Nusret Zorlutuna) Kitabında Geçen Özlü Sözler


İdealist ve nitelikli  bir öğretmenin kitap gibi okuduğu öğrencilerin canından çok sevdiği, kıymet verdiği öğrencilerini  ve anılarını edebi bir dille anlattığı zevkle okuyabileceğiniz güzel bir eserdir. Eseri okuyunca öğretmen olmanın güzelliklerini, zorluklarını anlayacaksınız ve bir solukta okuyacaksınız.

Tutulduğum fikir şuydu: "Cenazeye çelenk göndermek yerine, çelenk parası ile yoksul çocuklara yardımda bulunmak, bu dünya için de, öbür dünya için de daha yararlı, daha hayırlıdır.”

“Çocukları pek severim. ...... Yalnız sevimli, terbiyeli, zeki ve çalışkan olanları değil, -Böylesini herkes sever!- ben sevimsiz, somurtkan, haylaz, hatta aptal çocukları da severim.”

"Zavallılar “neye ihtiyacım olduğunu” bir türlü anlamıyorlardı. Onlar ihtiyacı yemek, içmek, giyinmekle… sadece “para” ile ölçüyorlardı.”

“Zaten beni Doğu gençliğine hayran eden sebeplerden biri de bu üstün zekâları ve itaatleridir.”

“Hakikat, doğacak güneştir, inan! Mümkün mü geceler sabah olmasın?”


"Eğer rastladığınız bir tabutun içinde bir öğretmen varsa onun birkaç adım da olsa, arkasından gitmekten çekinmeyiniz!"

“Bazen bir insanı mesut edebilmek için ne kadar az bir şey yetiyor!"

“Bütün güzel ve iyi şeyleri bize kaybettiren, göstermeyen; bütün kötülükleri de korkunç kara kanatlarının altında koruyan, geliştiren "bilgisizlik.”

“Fakat genç öğretmen -eğer biraz da sevimli ve güler yüzlü ve zeki ise- bütün acemiliğine, beceriksizliğine rağmen kendini kolayca sevdirebilir.”

“Okuttuğum yüzlerce ve yüzlerce çocuk arasında bir tane "aptal" görmedim, diyebilirim. Güneşi içine sindirmiş olan kara gözlerinde zekâ parıl parıl yanar. Fakat canları isterse okurlar, istemezlerse okumazlar! Ölçüsüz heyecanlarını ayarlayabilirseniz onlarla başarılmayacak iş, kazanılmayacak savaş yoktur.”


“Yaşınız ister yedi, ister on yedi, hatta ister yirmi yedi olsun, başınızda eğer okul kasketi taşıyorsanız, yola size gözleri şefkat ve hasret yaşlarıyla dolu olarak bakan ihtiyarları hemen selâmlayınız! Ve eğer, rastladığınız bir tabutun içinde bir öğretmen varsa, onun birkaç adım olsun, arkasından gitmekten çekinmeyiniz!..”

“Bana “öğretmenim!” diyen ses, beni “annem!” diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir.”

“Bir yaşından, yirmi yaşına kadar her çocuk, bence zevkle okunmaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir.”

Hak Deyince Akan Sular Durur Atasözü İle İlgili Doğruluk Konulu Kompozisyon

 

Hak Deyince Akan Sular Durur Atasözü İle İlgili Doğruluk Konulu Kompozisyon


Bir toplumu, bir milleti ayakta tutacak en güçlü dayanak  adalettir. Adaletin olduğu toplumlar öyle kolay kolay yıkılmaz. Çünkü vatandaşın devlete, devletin de vatandaşa güveni tamdır. Anlaşmazlıklarda adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiği  zaman kimsenin söyleyecek sözü kalmaz. Yani doğru olan, dürüst ve güvenilir olan kimselere hakkı verildiği zaman ortada bir kargaşa kalmaz ve herkes huzur içinde hayatına devam eder, toplum huzurlu olur, mutlu olur.

 

 Adalet toplumun temeli olmalıdır her daim. İşte böyle olursa toplumda çatlaklıklar başlamaz. Yani toplum ahlaki yönden bozulmaya başlamaz. Yeter ki doğru olanın yanında olunsun ve doğru olanın hakkı ehline verilsin. Her zaman doğruluktan yana olunmalıdır. Doğru olanın yanında yer almalıyız. Bunun için de atalarımız Hak deyince akan sular durur diyerek ne kadar da güzel bir mesaj vermişlerdir bizlere. Her zaman hak olanın yanında yer almalıdır dürüst kimseler.

 

Menfaatlerimizin peşinden değil doğru olanın peşinden gitmeliyiz. Hak edene hakkını vermeliyiz ve doğruluktan, doğruların hakkını savunmaktan da asla kaçmamalıyız. “Hiçbir miras doğruluk kadar zengin değildir diye boşa dememiş William Shakespeare. Çünkü doğruluk varsa güven var, doğruluk varsa insani değerler vardır.