Tevazu ve Alçakgönüllülükte Toprak Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon

Tevazu ve  Alçakgönüllülükte Toprak Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsanı insan yapan en önemli değerlerden biri de tevazu ve alçakgönüllüktür. Bunlar insanda olduğu zaman  insan kavramı da yerini bulur. Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol der Mevlana. Toprak  canlılara her türlü bolluğu sağlayan ve verdikçe veren ama verdim diye kibirlenmeyendir. Ağırbaşlı olandır. Cömert olandır. Sessizce vermeye devam edendir. Yani toprak burada olgun olandır. İşte insan da insan-ı kamil olandır. Yani başka insanlara yardım ettiği zaman kendini birş şey zannetmeyen, kibirlenmeyendir.

 

Genel olarak insanlar olarak elimize kudret (güç) geçtiği zaman şımarmaya başlarız. Bize muhtaç olan insanlara yardım ettiğimiz zaman havalaar gireriz ve tevazu göstermeyiz. Ne oldum delisi olmaya başlarız. Oysa insanı değerli kılan, onun başkalarına yardım etse de insan olarak kalmaya devam etmesi, merhametli olması, fazla konuşmaması, malı ve mülkü ile övünmemesidir. Mal da mülk de Allah’ındır anlayışı ile hareket edip alçakgönüllü olmaya devam etmektir insana yakışan.  Böyle olduğumuz zaman hem Allah katında değerli oluruz hem de toplum nezdinde saygı duyulan, gerçekten sevilen insan oluruz. Yaptığımız iyilikleri karşılık beklemeden yapmalıyız.

 

Ufak bir iyiliği hemen insanların yüzüne vurmamalıyız, kimseyi incitecek, kıracak sözler söylememeliyiz. Yardım ettikçe etmeye devam etmeli ama burada içten içe kötü hırs yapmamalıyız. Yardım ettikçe mutlu olmaya ve karşılık beklemeden yardım etmeye devam etmeliyiz. Ağırbaşlı, edepli, yardımsever insanlardan olmalıyız. Kendimizi bir başka kimseden üstün görmemeliyiz, insanlara hor gözle bakmamalıyız  ve  toprak gibi asil, güçlü, merhametli olmalıyız.

Hoşgörülükte Deniz Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon

 Hoşgörülükte Deniz Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon


Mevlana hoşgörülükte deniz gibi ol der. Denize baktığımızda denizin ucu bucağı görünmez ve uzayıp gider. İnsan da hoşgörüde deniz gibi olmalıdır.  Hoşgörüde sabırlı da olmalıyız. Çocuklara karşı, yaşlılara karşı,  muhtaçlara karşı hoşgörülü olmalıyız.


Her insanın bizimle aynı düşüncede olmasını beklememeliyiz. Çünkü her insan farklı kültürde yetişmiş olabilir ve herkesin kendine göre doğruları ve yanlışları olabilir. Kendimiz gibi düşünmüyor diye bir başkasını cahillikle suçlayıp kendimizi de aydın gibi görme gafletine kapılmamalıyız. Farklı ülkeden ülkemize gelen insanlara da hoşgörülü olmalıyız. İnsanı olduğu gibi kabul etmeli, hataları ile insanın bir bütün olduğunun bilincinde olmalıyız. Hoşgörülü olunca insanlar arasında birlik, beraberlik ve dayanışma artar. Sevgi iklimi ortaya çıkar, huzur olur, mutluluk olur. Hoşgörünün olmadığı toplumlarda gelişme ve ilerleme sağlanamaz. Hiç kimseyi hiçbir şeyde zorlayamayız. Özellikle de dinden zorlama olmamalıdır.


 İnsanları kendi yaşayış biçimleri ile kabul etmeliyiz. Birini sevmek zorunda değiliz ama hoşgörülü olmak zorundayız. Çünkü insan olmanın gereğidir hoşgörülü olmak. Farklılıklar hayata renk katar ve farklılıklar bizi biz yapar. Onun için hoşgörülükte deniz gibi olmalıyız.

Hiddet ve Asabiyette Ölü Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Hiddet ve Asabiyette Ölü Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol der Mevlana. Gün içinde en çok yaptığımız yanlış davranışlarımızdan biri de aşırı öfkelenmektir. Hem de gerekli ve gereksiz olan her şeye… İnsan her zaman sakin olamaz elbette. Sinirli olduğumuz günler olabilir, bizi sinir eden insanlar olabilir. Bu, hayatın doğal akışı içerisinde her zaman olacaktır. Elbette öfkeleneceğiz ama önemli olan öfkeliyken yanlış bir iş yapmamaktır.  Yani öfkemize hakim olmak gerekir. 


Öfkelendiğimiz zaman hemen şiddete başvurmamak gerekir, insanları dilimiz ile sokmamak  yani kalp kırmamak gerekir. Kimi insanlar öfkelendiği zaman en sona söyleyecekleri lafı en başta derler ve can yakarlar. Hani bir söz vardır ya sinirliyken söylenen sözler aslında sakinken düşünülmüştür. Gerçekten de öyledir. Sinirliyken sakinken düşündüğümüz şeyleri aklımızı kullanarak bir anda ortaya dökmemeliyiz. Sakin olmalıyız, öfkeli anımızda başımıza işler açmamalıyız. Kâmil insan öfkesine hakim olan, iradeli insandır. Öfke çok kolaydır ama öfkenin doğurduğu sonuçlar istenmeyen sorunlara neden olabilir ve geri dönüşü olmayan kalpleri, iyi niyetli insanları  kaybedebiliriz. 


İşte bunların olmaması için de hiddet ve asabiyette ölü gibi ol der Mevlana. Bunu başarabilen insan kendi ile hemhal olmuş, kendi nefsini terbiye etmiş insandır. Gerçek anlamda insan olmayı hak etmiş biridir. Öfkeli anımızda bir anda sakin olamayız belki ama en azından dilimizi tutmalıyız, dilimize hakim olmalıyız, hal ve hareketlerimiz çeki düzen vermeliyiz ve öfkenin dinmesini beklemeliyiz. Bizi öfkelendiren insanlara verilecek en güzel cevap da susmaktır. Çünkü susan insanı yenen olmamıştır henüz.

 

Başkalarının Kusurunu Örtmede Gece Gibi Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Başkalarının Kusurunu Örtmede Gece Gibi Ol Sözü Ol Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Kusurlar insan içindir. Kusurlu olmayan insan yoktur bu dünyada. Önemli olan o kusurları görmezden gelmek ve bir insanın kusurunu başka insanların yanında yüzüne söylememektir. Kusur görmek kusurlu olmaktır aslında. Bazı insanlar iyilik adı altında arkadaş dediği kişilerin hatalarını yüzüne söylemekte, başkalarının yanında onu rencide etmektedir. Yalnız bir köşeye çekildiklerinde ise” Bunu senin iyiliğin için söyledim, yanlış anlamadın değil mi?”  diyerek bahanelere sığınmaktadır. 


Oysa gerçek dost, gerçek arkadaş kusurlarımızı başkalarının yanında söyleyen değil yalnız kaldığımızda bize güzel bir şekilde söyleyebilendir. Mevlana Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol der. Çünkü gece gündüzün görünen eksikliklerini nasıl örtüyorsa insan da başka insanların hatalarını kapatmayı bilmeli, görmezden gelmeli ve insan gibi davranmalıdır. Kusur gören gözlerini kör et der Mevlana aynı zamanda. Çünkü gördüğümüz kusur aslında aynadaki yansımamızdır. İnsan ilk olarak kendi kusurlarını görmeli ve o kusurları değiştirmek için kendini geliştirmelidir. Başka insanların eksiğini aramak, onları hassas noktalarından vurmak onurlu insanlara, kendini bilen insanlara yakışmayan tavırlardır. Hz Muhammed Mustafa insanların kusurunu örtmenin ne denli güzel olduğunu şu sözü ile dile getirmiştir: “Bir kul başka kulun ayıbını  dünyada örterse  Allah da  o kulun ayıbını ahirette örter.” der. Kusur aramak yerine sevgiyi aramalıyız, hoşgörülü olmalıyız. 

Bir insanın kusuru varsa onu hemen kapatmalıyız ve onu toplum içinde rencide etmemeliyiz. Gece gibi olmalıyız kusurları örtmede, günahları örtmede. Bu da ancak insan-ı kâmil olana yakışır.

Yardımseverlik, Paylaşma Duygularını Öne Çıkaran Bir Hikaye Yazınız.

 Yardımseverlik, Paylaşma Duygularını Öne Çıkaran Bir Hikaye Yazınız.


Arkadaşlarla okula gidiyorduk. Hava bugün çok soğuktu. O kadar soğuktu ki soğuk içime işlemeye başladı ve hemen hafiften öksürmeye başladım. Montumun önünü iyice kapattım ve karnımı üşütmeyeyim dedim. Arkadaşım Ali, Mehmet ve Mustafa’yı çağırıp hep birlikte okul yoluna koyulduk. Onlar da üzerini sıkı sıkı giyinmişti. Sivas’ın soğuğu bir başkadır. Memleketim diye demiyorum gerçekten çok dondurucu bir ayazı vardır. Okula doğru giderken mahallemize yeni taşınmış olan bir arkadaşımız da okulun giriş kapısından girmek üzereydi. Annemin söylediğine göre çocuk annesi ile yaşıyordu. Babası başka bir ülkede  çalışmak zorunda olduğu için yanlarında değilmiş. Daha yeni iş bulmuş ve Almanya’ya gitmiş.


 Onun için de maddi durumları çok kötüymüş. Çocuk okula girdi. Hemen hızlı adımlarla yüzünü görmek için öne geçtim ve yüzünü gördüm. Masum bir çocuğa benziyordu.  Çocuğa baktım eli yüzü kıpkırmızı olmuştu, soğuktan elleri titriyordu. Üzerinde okul kazağı ve incecik bir hırka vardı. Onu öyle görünce içim bir tuhaf oldu. Kendimi kötü hissettim, suçlu hissettim. Halbuki o da çocuktu ve tüm çocukla üşümemeliydi dedim içimden. Daha sonra okula vardık ve dersler işlendi. Okul çıkışı koşarak eve gittim ve anneme olanları anlattım. Yeni komşumuz olan çocuğun durumunu söyledim ve annem de bu duruma çok üzüldü. Hemen komşu arkadaşlarını aradı ve bu aile için ne yapabiliriz diye bizim evde toplandırlar. Önce yeni taşınan çocuğa onu kışın sıcak tutacak kaliteli bir mont ve ayakkabı alındı. Eldiven ve bere alındı. Daha sonra komşu teyzeler markete gidip onların ev için gereksinimleri ne ise onları almış Bir pazartesi günü  çocuk okuldayken annemler çocuğun annesi ile tanışmak için evlerine gitmiş ve tanışmışlar. Annemler yaptıkları kışlık gıdalardan da koca bir paket yapmışalar yani evlerindeki şeyleri o komşumuz ile paylaşmışlar Kadıncağız çok mahcup olmuş ve neden zahmet ettiniz demiş ama annemin dediğine göre gözleri parladı zavallının dedi.


 O kadar mutlu oldu ki anlatamam Hüseyin dedi. Ben daha çok mutlu oldum annem dedim ve sarıldım ve benim güzel gözlü melek anneme. O günden sonra çocukla arkadaş olduk, dost olduk. Adı Aydın’mış. Gerçekten de aydın yüzlü ve başarılı bir çocuktu. Zor günlerde yardımlaşma, paylaşma  ve dayanışma ne güzel oluyordu. İnsanlar nasıl da insanlığını gösterebiliyordu. bu günlerde. Yardımlaşma ve paylaşma güzel dostlukların da oluşmasını sağlıyordu.

Nevruzun Milli Kültürümüzdeki Yerini ve Önemini Anlatan Konuşma

 Nevruzun Milli Kültürümüzdeki Yerini ve Önemini Anlatan Konuşma


Nevruz kelime anlamı olarak yeni gün anlamına gelir. Baharın müjdesi olarak kutlanan Nevruz Bayramı her yörenin kendine göre gelenekleri ile kutlanmaya devam etmektedir. Nevruz Bayramı’nın gelmesi ile insanları bir heyecan alır ve bu bayramı merakla ve mutlulukla bekleyen insanlar günler öncesinden hazırlıklarına başlar. İnsanların içi kıpır kıpırdır. Mutluluk, heyecan, dilek ve dualar hepsi bir aradadır.

 

Sevgili öğretmenim, değerli sınıf arkadaşlarım.

 

Araştırdığım bilgilere göre Çin kaynaklarında, milattan önce 3. yüzyılda Hunlar bahar aylarında şenlikler yaparmış. Yani Nevruz’un geçmişi Hun Devleti’ne dayalıdır. Nevruz Türklerin Ergenekon'dan çıkış günü olarak kutlanan bir bayramdır. 2010 yılında  İran, Hindistan, Arnavutluk, Kazakistan, Türkmenistan, Afganistan ve Türkiye’nin isteği ile 21 Mart Birleşmiş Milletler tarafından resmi olarak "Uluslararası Nevruz Günü" kabul edildi. Nevruzun tarihi Ergenekon'a dayandırıldığından o gün demir dövülerek Ergenekon'dan çıkış da kutlanıyor. Bu bayram bizim için de önemlidir. Nevruz demek yeni başlangıçlar, yeni mutluluklar demektir. Bunun için büyük bir ateş çemberi yakılır ve insanlar o ateş çemberinin üzerinden atlayarak yeni yıl ile ilgili dilekler bulunurdu. Ateş yakılarak kötülüklerin def olması istenir.

 

Sevgili arkadaşlarım!

 Bu özel anlamlı anlamlı gün için günler öncesinden hazırlıklar yapılır. Yeni yıla nasıl girersen o yıl öyle devam eder anlayışı vardır.  Bu özel ve anlamlı günde Mezarlıklar ziyaret edilir, ateşler yakılıp üzerinden atlanır, yumurtalar boyanıp tokuşturulur, semeni hazırlanır, nevruz sofrası kurulur, 'köje', 'köjö', 'köcö' olarak bilinen özel çorbalar hazırlanır, kökpar oyunu oynanır, güreş ve at yarışı düzenlenir, destan, kıssa ve hikayeler anlatılır, nevruznameler söylenir." O gün eğlenceli geçer ve insanlar mutlu olur.  Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor ve konuşmamı burada sonlandırıyorum.

Nevruz Bayramı Kutlamalarına Katılıyor Musunuz? Neler Yapıyorsunuz?

 Nevruz Bayramı Kutlamalarına Katılıyor Musunuz? Neler Yapıyorsunuz?


Nevruz Bayramı kutlamalarına katılmıyorum çünkü yaşadığım çevrede böyle bir gelenek yoktur ama arkadaşlarım arasında kutlayanlar oluyor. Onlardan duyduğuma göre Nevruz Bayramına günler öncesinden hazırlanıyorlarmış. Kimi inanışlarda yeni senenin başladığı o güne günahlarından arınmış girmek isteyenler ateşten atlıyor. Yıkanmak ve sudan atlamak da arınmak için yapılan adetler arasında bulunuyor. 


Ateş ve sudan atlamak tüm nevruz kutlamalarındaki ortak özelliklerden biridir. Aileler evlerini temizliyor, güzel yöresel yemekler yapılıyormuş. spor müsabakaları düzenleniyor, şarkılar söylenip dans ediliyor, şairler şiir okuyormuş. Mezar ziyaretleri yapılıyormuş, Nevruzun tarihi Ergenekon'a dayandırıldığından o gün demir dövülerek Ergenekon'dan çıkış da kutlanıyormuş. Nevruz Bayramında kısaca şunlar yapılır: Nevruz sofrası kurulur, yumurtalar çakıştırılır, büyük bir ateş yakılır ve o ateşin üzerinden atlanır, dilekler tutulur, semeni (Türk halk kültüründe yaşam otu) hazırlanır, kökpar oyunu oynanır, güreş yapılır, at yarışı düzenlenir, köcö olarak bilinen özel çorbalar pişirilir, destanlar ve kısa hikayelerden bahsedilir. 


"Semeni" geleneği de uzun yıllardır yaşatılıyor. Bu gelenekte, tarımda bereketli bir yıl dileğiyle, nevruzdan önce kaplarda arpa, buğday çimlendiriliyor ve bunlar sofralara konuluyor. İnsanlar yeni yıla girerken her şeyin yeni yılda iyi gitmesi için evler tertemiz oluyor, badanalar yapılıyor ve böylece şenlik devam ediyor.

Aile İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız

 Aile İle İlgili Bilgilendirici Bir Metin Yazınız.


Nitelikli ve ahlaklı toplumların oluşmasında, biyolojik olarak soyun devam etmesinde, toplumsal uyumun sağlanmasında ailenin önemi büyüktür. Anne, baba ve çocuklardan oluşan aile çekirdek aile, anne, baba, dede, amca, nine, çocuklar, hala, teyze vb kişilerden oluşan aile de geniş ailedir. Günümüz toplumunda şehirleşmenin de etkisi ile çekirdek aile daha yaygındır, çekirdek aileye yardım eden ise ailenin diğer büyükleridir. Aile gözümüzü açtığımız ilk yerdir. Güven duyduğumuz, kendimizi ait hissettiğimiz yerdir. İnsanı koşulsuz sevecek  olan kişiler anne, baba, kardeşlerdir. Çünkü aile bir toplumun temelidir, bir toplumun kurucu kudretidir, bir toplumu ayakta tutan direktir.


Aile kurumu toplumların ayakta durması için çok önemli bir kurumdur. Burada ailenin başı olan anne ve babaya büyük sorumluluklar düşmektedir. Aile bireyleri çocuklarını nasıl yetiştirirse o çocuklar da topluma o şekilde katılır. Aile bireyleri çocuklarına sözleri ile değil davranışları ile örnek olmalıdır. Çocuklar sizin ne dediğinize değil ne yaptığınıza bakar. Bundan dolayı anne ve baba çocuğa her davranışı ile güzel örnek olmalıdır. Yetiştirdikleri çocuklar toplumun başına bela olmamalı, topluma katkı sağlayan aydın, dürüst, güvenilir ve nitelikli kimseler olmalıdır. Aile çocuğa  önce güzel ahlaklı olmasını öğretmeli, iyi insan olmasını öğretmeli, vatansever insan olmasını öğretmeli bunun için de bunları önce ailede örnek olması gereken kişiler yapmalı ve uygulamalıdır.


Aile çocuğunu sevmeli, ona karşı ön yargılı olmamalıdır. Eşler birbirini sürekli eleştirmemeli, birbirine karşı sevgi dilini, nezaket dilini kullanmalıdır. Ne dediğimize değil nasıl dediğimize önem vermeliyiz. Yani aile içinde biri bir hata yaptığı zaman o kişiye yanlışını onu döverek, ona söverek iletmemeliyiz. Yanlışını onun anlayabileceği bir dilden, sevgi dilinden anlayacak şekilde anlatmalıyız. Kırmadan, dökmeden yapmalıyız. Onun düşünmesini ve hatasının farkına varmasını beklemeli, sabırlı olmalıyız.

 

Sürekli dır dır yapıp sevdiklerimizin başını şişirmemeliyiz. Aile içinde her bir birey üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Birbirine yumuşak davranmalıdır. Baba işten eve geldiğinde anne nerede kaldın, saatlerdir seni bekliyoruz, neden geciktin demek yerine önce eşine hoş geldin demeli, daha sonra sofra kurulduğu zaman seni çok merak ettik bir sorun mu vardı canım diyerek adamın neden geç kaldığını güzelce öğrenmeye çalışmalıdır. Evin babası da eşine gün içinde neler yaptığını sormalı, ona nazik davranmalıdır.  Yani herkes birbirini dinlemeli, birbirine karşı saygılı olmalıdır. İşte Böyle  ailelerde  büyüyen çocuk da tıpkı anne ve babası gibi olacaktır.


 Böyle olduğu zaman da sağlıklı ve ahlaklı nesiller yetişecek ve toplumumuzun daha güçlü olmasını sağlayacaktır. Hani bir söz vardır ya Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse  kendisine özgü mutsuzluğu vardır der Tolstoy. Gerçekten de mutlu aile olmak zor değildir. Dürüstlük, güvenilir, ahlak, hoşgörü, nezaket, sevgi, saygı, ben değil biz anlayışı, ön yargılı olmamak gibi kavramlar aile içinde uygulanmaya başladığı zaman her aile mutlu olabilir. Yeter ki insanlar Neşet Ertaş’ın da dediği gibi geçinmeye gönüllü olsun.

Vatanı İçin Tüm Zorlukları Göze Alan Filmdeki 120 Çocuğa Duygularınızı Anlatan Bir Yazı

 Vatanı İçin Tüm Zorlukları Göze Alan Filmdeki 120 Çocuğa Duygularınızı Anlatan Bir Yazı


Vatan İle Yola Koyulan 120 Minik Kalp


Vatanı İçin Tüm Zorlukları Göze Alan Filmdeki 120 Çocuğa Duygularınızı Anlatan Bir Yazı Yazınız.

Yazı taslağım: Vatanı için tüm zorlukları göze alan 120 çocuğa duygularımı dile getireceğim duygu dolu bir yazı

Konu: Çocukların çocuk hali ile yaptığı fedakarlığa karşı duyulan minnet

Ana fikir: Kendi ana vatanda mutlu ve huzur içinde yaşıyorsak bunu vatan evlatlarına, vatan yavrularına, vatan kahramanlarına borçlu olduğumuzu daima hatırlamalıyız.

Giriş: Çocukların yaptığı fedakarlığın ne olduğu

Gelişme:  Çocukların yaptığı fedakarlığın önemi

Sonuç: Vatan kahramanı olan çocuklara teşekkür etme, minnet duyma


 Vatan İle Yola Koyulan 120 Minik Kalp

1934 yılında sınıra cephane götürmek için yola koyulan 120 vatan gönüllüsü, kahraman vatan evlatlarının yaşı küçük ama kalbi büyük olan çocukların öyküsüdür bu öykü. Onlar yaşlarına bakmadan içindeki cesareti ortaya koyan kahramanlar. Gerçek vatanseverler ve vatanı için yola çıkanlar… Canını bile düşünmeden şehit olan  küçük meleklerin fedakarlıkları işte bir milleti, işte bir vatanı böyle asil kılar. Onlara olan borcumuzu ödeyemeyiz ama çalışarak vatanı daha iyi hale getirebiliriz.

 

Yola çıktıkları zaman büyük tehlikeler ile karşı karşıya kalan bu çocukların yaptığı iş gerçekten zor ve akıl almaz bir işti. Yolda her türlü şey başlarına gelebilirdi. Tehlikeli hayvanlarla karşılaşabilir, terör örgütleri ile karşılaşabilirlerdi. Savaş döneminde Van’da fazla genç yoktu. Sadece yaşlılar  ve kadınlar vardı. “Cephede erzağın bittiği, cephaneliğin azaldığı haberi gelince Van'da eli silah tutan herkes cephede olduğu için bunlara erzak götürülmesi gerekiyor. 120 Vanlı genç gönüllü olur. Cephane ve erzakı, cephedeki amcalarına ve babalarına başarıyla ulaştırırlar. Van'ı sahipsiz bırakmamak adına geri dönerlerken maalesef salt kayalıklarda kışın zemherine yakalanıyorlar. Aynı Sarıkamış'ta yaşanan olayın bir benzeri burada yaşanıyor. Orada da çok askerimiz donarak şehit olmuştu ve canlar vatan için kendilerini feda etmişti.

 

 Orada geri dönen ekipten 98 kişi şehit oluyor, diğerleri yaralı olarak Van'a getiriliyor ve bunlar da gazi oluyor. Bugün hepsi rahmetli olmuş. Onların hakkı asla ödenmez. Sizin gibi olmak için çok çalışacağız minik kalpler. Nasıl bir vatan sevgisidir ki bu her türlü zorluğa rağmen yola çıktınız da askerlere yardım götürdünüz. Bizler de  vatanımız için de vatan zora düştüğünde cephaneye silah götüreceğiz, askerlerimize yardım edeceğiz

 

Bizler de vatanımızı için her türlü zorluğa göğüs germeliyiz ve vatanı daha iyi hale getirmek için çok çalışmalıyız, çok emek etmeliyiz. Yılmadan, yorulmadan, bıkmadan vatan için çalışmalı, vatanı düşmanlara teslim etmemeliyiz. Bu da ancak bilim ve ilimle olur. Hayatını kaybeden o küçük kalpler ruhlarınız şad olsun. Emanet ettiğiniz bu topraklar bizim onurumuzdur. Onurumuzu, namusumuz koruyacağız Allah'ın izni ile. Yerlerinizde rahat uyuyunuz. Sizler olmasaydınız bizler kimi örnek alacaktık bugün. Size olan sevgimiz hiç bitmeyecek vatan kahramanları!

Büyüklerinizden, Küçükken Oynadıkları Oyunlar Hakkında Bilgi Alınız. Aldığınız Bilgileri Not Ediniz.

 Büyüklerinizden, Küçükken Oynadıkları Oyunlar Hakkında Bilgi Alınız. Aldığınız Bilgileri Not Ediniz.


Büyüklerimizin de eski zamanlarda kendilerine göre oyunları varmış. Genelde dışarıda oynanan oyunlar sayesinde mutlu olurlarmış ve temiz havada oyun oynamak onların enerjilerini daha iyi hale getirir ve daha mutlu olurlarmış. Evde anneler ev işlerini yapar, baba işine gider, çocuklar da dışarıda özgürce oyunlar oynarmış ve çok eğlenirlermiş. Büyüklerimden dinlediğim kadarı ,ile oynadıkları oyunlar ve oyunların özellikleri şunlarmış:


1) Çelik çomak oyunu:  Bu oyunun da kendine kuralları vardır. Her çocuğun elinde bir sopası bulunur  ve bu sopaya buna çelik denirdi. Çomak ise ebe tarafından rakiplerine atılırdı.
Birde yerden med denilen parçaya çomağı yerden vurarak havaya kaldırıp kuvvetli bir şekilde  ileri vurmak, ne kadar uzağa vurursan o kadar rakibinin sırtında medin yanına kadar, binilerek gidilirdi.

 

2) Yakan Top:  Bu oyun en az dört kişi ile oynanan bir oyundur. Oyuncular aralarında sayışarak iki guruba ayrılırdı. Atış mesafesi için iki tarafa da çizgi çizilirdi ve bu çizgiyi geçmeden her iki taraftan topla çizginin içindeki oyunculara atış yapılırdı. Top kime değerse o çıkardı. Havadan gelen topu yere düşürmeden tutan bir hak daha kazanmış olurdu. En sona kalan kişi henüz vurulmadığı için o kişinin gurubu zaferi kazanırdı.


3) Taşlı Kuka Oyunu:  Küçük bir daire çizilerek içine eski teneke konurdu. Oyuncular çizgiyi aşmadan eline aldıkları yassı taşı kukaya atarlar ve kukayı  kukayı devirmeye çalışırlar ve böylece kukayı bulunduğu yerden uzağa göndermeye çalışırlardı. Ebe kukayı almaya gidince de herkes taşını alır çizginin dışına çıkardı.
Eğer ebe çabuk davranıp kuka dikili halde o çizgi sınırları içinde, birisine değerse ebe o olurdu.

 

4) Güvercin Takla oyunu: Vücudunu iyi kullanmak isteyen günümüzde şimdiki beden  eğitimi derslerindeki, kasadan atlamaya benzeyen bir oyun çeşididir Oyunda kişiler iki gruba ayrılır ve ebe gurup kasayı oluşturur, öbür gurubun oyuncuları koşarak gelip bu insan kümesinin eğilmiş vaziyetteki sırtlarından takla atarak ve öbür tarafa ayak üzerinde düşülecek şekilde geçmekti.
Elin yere değmesi veya takla aşamama oyunda yanma nedeniydi.

 

5)Uzun eşek oyunu:  Uzun eşek oyunu ikiye ayrılırdı. İki gurup halinde oynanan eşli uzun eşek oyunu yöneten çocuk  önce kafasını bacaklarının arasına sokup eğilirdi ve arkadaşları da sırayla ,onun arkasına dizilirlerdi. Amaç eşeği çökermekti..

Uzun eşek oyunun diğer bir şekli ise şöyleydi: Herkes bir kişinin üzerine atlayarak bütün ağırlık ona verilir ve o kişi  üzerindeki yükü çekemeyip, yere düşerdi, buna eşek çöktü denilirdi Oyunu yönetene üstte olan ekip başı parmakları ile bir sayı gösterirdi ve alttakilere sorardı ve oyun böylece zevkli bir şekilde devam ederdi..

6) Zırzır zınba oyunu: Büyük bir daire çizilir içine ebe girerdi ve seksek tek ayak üzerinde ,zırzır zımba diye bağırarak birine dokunmaya çabalardı ama bu oyun biraz sert bir oyundu çünkü ,ebenin sırtına yumrukla arkadan vurmak serbestti, ebe can havli içinde yine sekerek dairesine kaçardı.


7) Adam gömmece oyunu: Her çocuğun elinde bir sopası bulunurdu. Çocuklar sert olmayan bir toprakta kendilerine  bir daire çizer ve kimin ebe olacağını belirlemek için herkes elindeki sopa ile çeliği saydırırdı, kim az saydırırsa o ebe olurdu.
Ebe sıra ile elindeki çeliği kişilere atar eğer o kişi çeliğe vuramazsa yani ıskalarsa ebe o olurdu. Amaç çeliğe hızlı bir şekilde vurmak ve çeliği uzaklara göndermekti.

 

8) Mendil kapmaca oyunu: Sınıftakiler ikiye ayrılarak, karşılıklı dizilir ve ortada elinde bir mendil tutan, kişinin vermiş olduğu işaretle, gruplardan karşılıklı iki kişi çıkarak mendili rakibine yakalanmadan kendi tarafına getirmeye çalışırdı

 

9) Körebe oyunu: Ebe olacak kişinin gözleri bir eşarp ya da başka bir bez parçası ile bağlanırdı. Ebenin hiç görmemesi için bez sıkı sıkıya bağlanırdı ki oyundan gerçek anlamda zevk alınabilsin. Gözleri bağlı ebe birisini yakalayarak ismini söylerdi ve ebelikten kurtulurdu.

 

10) Bezirganbaşı oyunu:  Daha çok kızlar tarafından oynanan bir oyundu. karşılıklı dizilir ve kollar havada ve ellerle birleşmiş vaziyette, Bezirganbaşı isimli bir şarkı söylenerek oynanırdı. Aç kapıyı bezirganbaşı, bezirganbaşı. Arkandaki yadigar olsun , yadigar olsun ….vb diye devam eden şarkı eşliğinde oynana bir oyundu.

11) Yağ Satarım, Bal Satarım Oyunu:  Günümüzde de oynanan bir oyundur. Genelde okulda oynana oyundur. Öğretmenler  de bu oyunu oynatırken çok zevk alırlar. Oyun şu şekilde oynanır: Sınıfta ki kişiler, yere çömelir ve bir daire oluşturulurdu, elinde mendil olanın mendilinin ucuna düğüm atılırdı.  Daire olmuş kişilerin etrafında, yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım, ustam sarı liradır, satsam on beş liradır, zambak zumbak dön arkanı geri geri geri bak  diyerek gezerdi ve birisinin arkasına mendili bırakırdı ,arkasında mendil olduğunu fark etmeyen kişi mendil ile dairenin etrafında kovalanır ve yerine oturuncaya kadar, kendisine mendil ile vurulurdu.

 

Not: Daha çok sayıda çocuk oyunları varmış. Misket oyunu, sobe (ebelemece),  harpcilik,  limon oyunu vb.