Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler

 

Vanilya Kokulu Mektuplar Kitabında Geçen Özlü Sözler


Annesiyle Babası ayrılan Kıymık, bir süreliğine anneannesinin yanına yerleşmek zorunda kalır. Hayal gücü çok geniş bir çocuk tur. Bundan dolayı  Kıymık kendi dedektiflik ve keşif bürosunu kurar. Bir gün postacı bay güler yüz, Kıymık'ın ölen dedesine, otuz yıl önce Paris'ten postalanmış bir mektup getirir ve kitap bu şekilde ilerlemeye devam eder. Okunması gereken harika bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözler şunlardır:

"Koku deyip geçme, bazen bir koku insanı taa nerelere götürür. Çocukluğa, bir gemi yolculuğuna, eski bir düşe..."

"Eskimez ya. Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir. Müzik eskimeyince müzisyenler eskir mi? Her zaman çağa ayak uydururlar."

“Sevgiyle verilen her haber güzelleşir.”

“En harika şeyler kaybettiklerimizdir.”


"Müzik aletlerini kullandıkça ruhunun zenginleştiği" sözü içine öyle işlemiş ki!”

“İlkler hep iz bırakır.”

“Dünyayı, insanları tanımak yetmez. Dünyayı değiştirmekte gerekir.”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz. Bir terzi hayal edemediği bir giysiyi dikemez, öyle değil mi?”

“Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz.”

“Yolunda gitmeyen bir iş varsa bir suç ve bir suçlu da mutlaka vardır.”

“Yaşam bir aynadır, sen ona gülümsersen o da sana gülümser.”

"Uzakta, sislerin içinde bir adam var. Bana kucak dolusu meyve sunuyor. Meyveler lezzetli de olabilir, kurtlu da."

“Dünyada eskimeyen bir dil vardır, o da müziğin dilidir.”

"Vanilya dünyanın en güzel kokusudur. Vanilya kokusu giren eve mutsuzluk girmez".

"Acı insanı küçültür. omuzlarını çöktürür, gövdesini büzer, başını yere yakınlaştırır. bir insanın gözümün önünde küçülmesine dayanamam."


“Bir gün denizde şişe içinde bir mektup bulursan mektup senindir, demişti.”

Belki de şu anda en iyisi kar olmak... Kar olup Bay Tırtır'ın üstüne lapa lapa yağmak isterdim. Bedenini bembeyaz örtümle sarar, iyileştirici gücümü boca ederdim. Eriyip suya dönüşürken hastalığını alır, sağlığını geri verirdim. Tonton Tırtır Amcam, kim bilir ne sevinirdi! "Bir gecede felç olmuştum, bir gecede sağlığıma kavuştum. Yaşam bu kadar şaşırtıcı işte." derdi.

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”

“Küçük dostum, insanların yüreklerine en kolay neyle ulaşabilirsin, biliyor musun? “ Ne sözle, ne gösterişle. Müzikle.”

"Şu sandalyeye çakılı gördüğün yaşlı adam belki de sağlıklı insanlardan daha az sıkılıyordur. yaşamanın, soluk alıp vermenin, bir günün öneminin herkesten çok farkındadır. kim bilir!"

"Savaşlar oyun bile olsa hiçbir işe yaramazlar. mezar taşlarını artırır, göğsü madalyalarla dolu ama kolu, bacağı, gözü olmayan insanlar türetirler."

"Felçli bir adama kitap okuyacak bir genç aranıyor." İlanı okur okumaz kendimi denizde boğulmak üzereyken bir sala tutunmuş hissettim. Beni kurtarsa kurtarsa böyle bir iş kurtarabilir ancak, dedim.”

“Kendimi en iyi, en güvenli hissettiğim zamanlar siz dostlarımla birlikte olduğum anlardır."

“Dünyanın en hızlı çoğalan şeyi soru işaretleridir. Birini yok etseniz, ikisi, üçü gelir yerine.”

"Başarının sırrını anladım. Bir işe ne kadar çok sarılırsan, başarılı olma şansın o kadar artar.”

“Yüreğindeki kuşlar neden susmuş ötmüyor?”


“Kimi belki de hiç gelmeyecek bir mektubu bekler. Gelenlerin hiçbiri heyecanlandırmaz onu. Gözü hep gelmemiş olandadır.”

“Bay Güleryüz'ün gözünde yaptığı işin en önemli yanlarından biri, mektubun alıcıya veriliş şeklidir. Mektubu sevgiyle iletmenin çok önemli olduğuna inanır. "Sevgiyle verilen her haber güzelleşir," der.”

“İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.”

“Mutluluk akıl işidir bir kere.”

“O günden sonra başkemancı kızın yaşamı bayağı hareketlenmiş. Yeni kemanını okşayıp çaldıkça, ünü bütün dünyaya yayılmış. Birçok ülkede konserler vermeye başlamış. Kız, Sava'ya her gittiği yerden mektup yolluyor, kemanıyla dostluğunun her geçen gün arttığından söz ediyormuş. Sava, artık günlerini kemancı kızın mektuplarını okuyarak, hayaller kurarak geçirir olmuş.”

Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi Kitabında Okura Ulaştırılmak İstenen Mesajlar Nelerdir?

 

Cengiz  Aytmatov’un Beyaz Gemi Kitabında Okura Ulaştırılmak İstenen Mesajlar Nelerdir?


Beyaz Gemi adlı kitap bir çocuğun hayallerini, umutlarını, isteklerini dile getiren muhteşem bir kitaptır.  Masumluğun, saflığın ve çocukluğun rüyasıdır Beyaz Gemi. Çocuğun gözünden dünyaya bakılır, dedesinin nasıl iyi bir insan olduğu, her kötülüğe rağmen iyi olduğu için insanlar tarafından sayılmadığı anlatılır. Çünkü insan değerini bilmeli ve her zaman aşırı fedakar , aşırı iyi niyetli olmamalıdır. Aşırı iyi niyetli olduğun zaman kötü niyetli insanlar ne yazık ki bunu kötüye kullanıp iyi niyetli insanlara her türlü zorbalığı ve zalimliği yapmaktadırlar. 


Cengiz Aytmatov kitabında. İnsanlara sürekli iyilik ettiğin zaman bir zaman sonra ne yazık ki değerin olmuyor demek istiyor. İnsan kendi değerini bilmeli, kendini sevmeli ve yeri geldiği zaman zalime dur diyebilmeli, sonu ne olursa olsun zalimlere hayır denmelidir. Yoksa sonucunda üzülen kişi hep iyi niyetli insanlar olmaktadır. Kitapta “İyilik her zaman kazanır,” inanışına nispeten kötülüğün zafer kutlamasına tanıklık etmekteyiz. Yani bu defa ne yazık ki iyiler değil kötüler kazanmakta ve hayatın gerçekleri açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir.  Cengiz Aytmatov bu kitabında tabiat ve insanoğlunun iç içe geçmiş, birbirine güzel duygularla bağlı iki unsur olduğunu; her ikisinin de iyinin yanında yer aldığını satırlar arasına gizlemeden okuyucuya açıkça hissettirmektedir. Anne ve babası ayrılmış olan çocuğa dedesi sahip çıkmış ve aile sevgisini anne ve babadan alamayan çocuk bunu dedede bulmuştur ama anne ve babasına olan özlemi de hiçbir zaman bitmemiştir. Ta ki beyaz gemi hayalini kurup kendini suya atıp kayıplara karışıncaya kadar. Kimi insanlar ne yazık ki değer verdiğimiz her şeyi kendi çıkarları uğruna tek hamlede yerle bir edebilir.  Beyaz Gemi adlı kitap; çocuk saflığının, iyiliğin, doğruluğun tayfası olduğu bir gemidir.  Yazar bu eserinde okuyucuya, kötülük ve çocuk kavramlarının yan yana gelemeyeceği bir dünyayı göstermiştir.


 İyilik, kötülüğün yanında kaybetmiş gibi görünse de gerçek olan şudur; doğruluk yolunda kaybedilen her değer aslında kaybedilmiş sayılmaz. Çünkü iyilik, kötülüğün derinliklerinde kaybolmaz, kendini yok eder sadece. Bu da mağlubiyet sayılmaz. Bu durumda kalıp kirlenmek mi, yoksa iyi olan ne varsa yanına alıp dünyadan yok olup gitmek midir önemli olan bunu bilemeyiz ama  Beyaz Gemi başlı başına ruhunun ve kalbinin derinliklerinde iyilik barındıran bir rotaya sahip harika bir kitaptır. 


İyilik bir değerdir o hiçbir zaman kaybolmaz ama bazen de iyiliği hak etmeyenlere yapmamak en doğru olandır. Çünkü kendisini saydırmasını bilmeyeni saymazlar der yazarımız bu eserde. Kitabı okuduğumda çok duygulanmıştım ve çok etkilenmiştim. Okunması geçen muhteşem bir kitaptır.

Kitapta geçen özlü sözlerden bir kaçı aklımda kalmıştı:

“Eğer herkese karşılıksız dağıtacak olsalar altının da değeri olmazdı zaten.”

“Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.”

“İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez.”

“ Neden böyle olur bu insanlar? Sen ona iyilik edersin, o sana kötülük. ”

“Kendi ayıbını örtmek isteyen başkalarının yüzüne kara çalar.”

“Çocuk kalbinin, çocuk ruhunun bağdaşamayacağı her şeyi reddettim. İşte beni teselli eden de budur.”


Çevre İle İlgili Özlü Sözler

 

Çevre İle İlgili Özlü Sözler


Doğa ile yarış halinde olmamalıyız. Doğaya zarar vermemeli, onu daha çok korumalıyız ve doğadaki doğal alanları hunharca kullanmamalıyız.

.Çevre ile ilgili sözler şunlardır:

“Doğa! En küçük bir çaba harcamadan ve mükemmel bir kusursuzlukla en basit maddeden son derece farklı şeyler yaratıyor; hepsinin üzerine de ince bir tül örtüyor. Yarattığı her bir parçanın kendine has özellikleri, her bir durumun ayrı açıklaması var ama sonuçta hepsi birlikte bir bütünü oluşturuyorlar.” (Goethe).


“İnsan, temiz olmayan şeyleri su ile yıkayıp temizler, eğer su kirlenirse, o ne ile nasıl temizlenir?” Yusuf Has Hacib

“Bir ulusun gerçek zenginliği, ağaç örtüsüyle ölçülebilir.” (Richard St Barbe Baker)

Tabiat; bize bilginin tohumlarını vermiştir, bilginin kendisini değil. Lucius Annaeus Seneca


“Doğa, insanların verdiği sözlere önem vermez.” (Aldous Huxley)

“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil”. (Mahatma Gandi).

“Her yıkıntı onarılabilir, doğanın yıkıntısı asla…” Falih Rıfkı Atay

“Tabiat bir aynadır, hem de aynaların en parlağı.” Fyodor Dostoyevski

“Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir”. (Aziz Nesin)

“Susun, susarak doğayı görün.” (Hz. Mevlana)


“Çevre kirlenmesinin kaynağı ruhsal kirlenmedir.” (Mustafa Kutlu)

“Tabiat, en şefkatli annedir.” Lord Byron

“Biz, tabiatı örnek alırsak asla yanılmayız.” Cicero

“Çiçeklerin olmadığı yerlerde insanlar yaşayamaz.” Napolyon
“Doğa; insan olmadan da yaşar, ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.” Paul Richer

Çevreye Duyarlılık İle İlgili Konuşma

 

Çevreye Duyarlılık İle İlgili Konuşma


İçinde yaşadığımız çevre tüm canlıların ortak yaşam alanıdır. Bu yaşam alanında her canlıya yetecek kadar yiyecek ve içecek vardır. Temiz bir hava vardır, su vardır, toprak vardır ama bunları kirleten ise insanlardır. Doğa bize her türlü nimeti verirken biz insanlar doğanın, çevremizin kıymetini bilmemekteyiz.

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlar,

 

İnsan olarak hepimizin çevre kirliliği konusunda yapmamız gereken sorumlulukla vardır. Bunlardan ilki bilinçli bir çevreci olmak, çevre temizliğine ise ilk olarak kendi kapımızın önünü süpürerek başlamalıyız. Hızla artan nüfus, kentleşme, sanayileşme, doğal kaynakların yoğun bir şekilde tüketilmesi, kimyasal ve fosil yakıtların kullanılması çevre kirliliğine neden olmaktadır.  Bu çevre kirliliğinin azaltılması için toplum olarak üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Mesela çok uzak bir yere araba ile gitmek yerine yürüyerek gitmeliyiz ki arabadan çıkan gaz havayı kirletmesin ve havamız tertemiz kalsın.

 

 Ormanda piknik yapmak yerine mesire alanlarında piknik yapılsın yapılan mangal ateşleri söndürülsün ve doğadaki ağaçlar yanmasın, yok olmasın. Toprağa zehirli kimyasal ilaçlar katılıp toprağın organik yapısı bozulmasın ki orada yetişen ürünler de bizi hasta etmesin. Böylece daha sağlıklı bir çevre ve daha sağlıklı bir dünyada yaşayabiliriz. Ormanları yok etmemeliyiz, ormanlardaki canlılara zarar vermemeliyiz, orman yangınlarına karşı her türlü önlemin alınmasında devletimize yardımcı olmalıyız. Yerlere çöp atmamalıyız. Sınıfımızı, okulumuzu temiz tutmalıyız.

 

 Boş yere kağıt israfı yapmamalıyız ve geri dönüşüm olabilecek şeyleri geri dönüşüme göndermeli ve böylece çevreye daha duyarlı vatandaşlar olarak yaşamaya ve mutlu olmaya devam etmeliyiz. Çevre duyarlığı ile ilgili Aziz Nesin’in şu sözünü de unutmamalıyız: “Kirli çevre insanın ruhunu kirletir, kirli ruhlar çevreyi kirletir.” Bundan dolayı bir an önce kirli ruhlardan arınmalı ve çevreye duyarlı insanlar haline gelmemzi gerekir. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Savaşsız Bir Dünyaya Bakmak Konulu Deneme

 

Savaşsız Bir Dünyaya Bakmak Konulu Deneme

Savaşlar hiçbir zaman yapıcı olmamıştır  başladığı yerde büyük yıkımlar, ayrılıklar, acılar bırakmıştır. Savaşın olduğu yerde insanlık ölmüştür ve savaş yüzünden tüm değerler kaybolmuştur. Merhamet, empati, erdem, sevgi, saygı vb gibi.


Sevgili öğretmenim, değerli dinleyiciler

Savaşsız bir dünyaya baktığımızda dünyada kardeşliğin ve barışın daim olduğunu görürüm. Kimsenin kimseye kötülük etmediği, zalimin kazanmadığı mazlumun kazandığı bir dünya görünür gözüme. Çünkü savaşlar olmadığı için bundan fayda sağlayacak olan kötü insanlar da olmayacaktır. Ön yargılar yok olacak, hoşgörülü bir ortam olacak, hiçbir çocuğun burnu bile kanamayacak, Herkes insanlığa katkı sunacak bir işle meşgul olacaktır. Yani herkes görevini yapacak ve mutlu olacaktır. İnsanlık yaşayacak, insani erdemler hayat bulacaktır böyle bir dünyada.


Savaşın olmadığı düzende sevgi, samimiyet olacak. İnsanlar arasındaki etki ive ,iletişim daha güçlü olacak. Farklı kültürler birbirinden çok şey öğrenecek ve dünya her alanda daha çok gelişmeye ve ilerlemeye açık olacaktır. Savaş olmadığı için tanklar, tüfekler, bombalar olmayacak, doğamız kirlenmeyecek, canlılar ölmeyecektir. Güven dolu bir dünya olacaktır. "Soygun felsefesine son verirseniz savaş felsefesi de ortadan kalkar der." Edmund Burke. Yani savaş soygun yapmaktan, çalmaktan, yok etmekten başka bir şey değildir. Sava


  Savaşların olmadığı bir dünyada insanların refah seviyesi artacak, bilim ve teknoloji daha üst düzeyde olacaktır. Teknoloji kötü amaçlı kullanılmayacağı için doğaya zarar veren teknolojik aletler üretilmeyecek ve bu da insanların temiz bir dünyada yaşamasını sağlayacaktır. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Müzelerin Önemi İle İlgili Özdeyişler

 

Müzelerin Önemi İle İlgili Özdeyişler

 

Kazılarda bulunan yapıtların, sanata ve bilime ilişkin nesnelerin, sanat ve bilim yapıtlarının, budun, bilimsel vb. nesnelerin bir arada ya da ayrı ayrı sergilendiği, saklandığı, korunduğu yapı. Müze gezisi yapmak çocuklara hem görsel yönden fayda sağlar, hem de çocukları tarihi bir yolculuğa çıkarır. Oradaki eserlere dokunması çocuğun yaparak yaşayarak öğrenmesine katkı sağlar.

Müze gezisi yapmanın önemi ile ilgili özlü sözler şunlardır:

“Müzeler toplumların hafızasıdır. Bir ülkede aydınlanmayı, demokrasiyi ve adaleti esas kılacaksanız, atacağınız ilk adım müzecilik alanında olmalıdır.” (Sunay Akın)

“Çok az müzesi olan bir ülke hem maddi, hem de ruhsal açıdan fakirdir. Tiyatrolar ve kütüphaneler gibi müzeler de özgürlük için bir araçtır.” (Wendy Beckett)

 

“Sanata en iyi giriş bir müze gezmektir. Ne kadar çok sanat eseri görürseniz, kendi zevkinizi tanımlamayı o kadar çok öğrenirsiniz.” (Jeanne Frank).

“Müzeler, sadece bir şeyler görmekle kalmayıp soru sorduğunuz yerler olmalıdır.” (William Thorsell).

“Burada sadece eserler sergilenmez. Burada fikirler sergilenir.” (Jeanie Kahnke)

 Müze, hiçbir şeyin kaybolmadığı, yeniden keşfedildiği bir yerdir. (Nanette L. Avery)

 

“Bir müze ziyareti, hayatımızda güzellik, gerçek ve anlam arayışıdır. Müzelere olabildiğince sık gidin.” (Maira Kalman)

“Bir müzedeyken yavaş yürü ama yürümeye devam et.” (Gertrude Stein).

“Mücadele etmeden mutlu olunmaz, her mutluluk az çok bir çaba ister. Kitap okumak, müze ziyareti, ormanda dolaşmak hep bir teşebbüs gerektiren zevklerdir.” (Jules Payot).

Dünya Barışı İle İlgili Konuşma

 

Dünya Barışı İle İlgili Konuşma


“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir barıştır.” der büyük yazar Yaşar Kemal. Çünkü insanlığın kurtuluşu barış sayesinde olacak, insan kendini barış sayesinde değerli hissedecek ve savaşlar yok olacaktır.

Sevgili öğretmenim,

Barış, insanın kendi kendiyle barışık olmasını içeren bireysel, daha sonra ailesel ve nihayet toplumsal ve evrensel bir gereksinimdir fakat on dört bin yıllık insanlık tarihine baktığımızda sürekli çatışma, kriz ve savaş içinde bir dünyada yaşadığımızı görmekteyiz. Oysa barış olsa ve dünyada kötülük son bulsa her şey daha güzel olacak, dünya bir cennete dönüşecektir. Dünyada barış sağlandığı zaman insanlar ölmez. Özellikle de savaş zamanında en çok korkan, en çok hayal kırıklığı yaşayan ve üzülen kişiler çocuklar olmaktadır. 


Hiçbir yetişkinin sırf başka ülkeleri işgal etmek için sınırlarını zevkten işgal etmesi doğru değildir. Hiçbir gücün çocukları savaşla korkutmaya, yıldırmaya hakkı yoktur. Dünya  barışının sağlanması için savaşlara bir an önce son verilmeli, çocuklar bir an önce eskiden olduğu gibi gülen gözleri ve elindeki çikolatası ile sevinç çığlıkları içinde okuluna gitmelidir. Acı çığlıkları içinde savaşlarda ölmemeli, yaralanmamalıdır.

 

Sevgili öğretmenim,

Dünya barışının daimi olması için ön yargılar kırılmalı, insanlar birbirine karşı hoşgörülü olmalıdır. İnsanlar arasında beyaz siyah ayrımı diye insan onurunu ayaklar altına alan bir ayrım yapılmamalıdır. Her insanın biricik ve değerli olduğu bilinmeli, dünya kardeşliği, dünya barışı ancak böyle sağlanmalıdır. Evrensel anlamda bir günü, dünya barış günü olarak ilan etmek ve sadece sorunları tartışmak  bu anlamda yeterli olmayacaktır. 


Dünya barışına katkıda bulunacak,  çatışma, kriz ve savaşları önleyecek, bir organizasyona gereksinim vardır. Savaşların son bulması için, dünya barışının sağlanması için insanlar arasında  radikal milliyetçilik ve ideoloji, din, ırk, cinsiyet ve partizanlık maskesi altında  ayrıştırılmalar yapılmamalıdır. Dünya barışına herkes katkı  sağlamalı ve barış daim olmalıdır.

Toplumların İlerlemesinde Kadın Mı Erkek Mi Daha Önemlidir Konulu Münazara

 


Toplumların İlerlemesinde Kadın Mı Erkek Mi Daha Önemlidir Konulu Münazara


Toplum ilerlemesi için insanların çalışması, üretmesi, buluşlar yapması ve yaşadığı dünyaya bu şekilde fayda sağlaması gerekir. Toplumların ilerlemesinde erkeğin  ve kadının birlikte etkili olduğunu düşünüyorum. Yaratılış itibarı ile hem fiziksel hem de  ruhsal olarak  erkek daha güçlüdür ve ağır işleri daha iyi yapabilirler. Erkekler yaptıkları işe  duygusallığı fazla katmazlar, oysa kadınlar hem daha narin oldukları için hem de yaptıkları işe bazen duygularını kattıkları için bu durumda işlerde verimlilik olmayabilir ve gelişme daha yavaş seyreder. Genel anlamda baktığımızda ise her ikisinin payı ortaktır diye düşünüyorum. Çünkü erkeğin yapacağı işler  vardır, kadının yapacağı işler vardır. Erkekler kadınların yaptığı bazı işleri yapamazlar, kadınlar da erkeklerin yaptığı bazı işleri yapamazlar. Çünkü her ikisinin de yaratılışı farklıdır.

 

Erkeği dünyaya getiren, onun iyi bir insan, iyi bir aydın ya da önder olmasını sağlayan, onu topluma kazandıran ve dünyada büyük işler yapmasını sağlayan kişilerin ise kadınlar olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin kurucusunu yetiştiren de bir kadın değil midir?  Mustafa Kemal Atatürk’ü yetiştire onun iyi bir lider olmasını sağlayan, vatansever olmasını sağlayan  ve ona güzel ahlakı öğreten kişi Zübeyde Hanımdır. Elbette babasının da katkısı çoktur ama babalar anne kadar etkili olamamaktadır diye düşünüyorum. İşte bunun içindir ki toplumların ilerlemesinde kadınların da rolü oldukça fazladır.


 Günümüzde kadının iş yaşamına girmesi ile girişimci ve başarılı kadınlarımız çoğu erkeğe göre daha iyi işler çıkarmıştır. Zekaları ve hünerleri ile dünyaya meydan okuyan kadınlarımız toplumların gelişmesinde her daim öncü olmuşlardır. Kadın ve erkek gücü birleşerek topluma daha iyi hizmet sağlanmış ve toplumlar daha çok gelişmeye ve ilerlemeye başlamıştır. Bugün ülkemizde çok sayıda kadın öğretmenimiz, polisimiz, savcımız, doktorumuz, hakimimiz vardır. Eskiden erkek daha çoktu ama kadınlarımızın sayısı da bir hayli fazladır ve toplum kadın ve erkeğin gücü ile iyi yerlere gelmeye başlamıştır.

Müzeleri ve Tarihi Eserleri Gezdiğimizde Neler Hissederiz, Oraları Gezmek Bize Neler Sağlar Konulu Konuşma

 

Müzeleri ve Tarihi Eserleri Gezdiğimizde Neler Hissederiz, Oraları Gezmek Bize Neler Sağlar Konulu Konuşma


Her deneyim insan yaşamında farklı bir iz bırakır. Deneyimlerin yaşandığı yerlerden biri de müzelerdir. Çocukların eğitiminde müzeler eğitim ortamı olarak kullanılabilecek mekânların başında gelmektedir.

Sevgili öğretmenim,

Müzeler, insanlara medeniyetlere ait eserleri bir arada sunarak, onlar arasındaki ilişkiyi sorgulamalarına ve o değerleri fark etmelerini sağlar. Medeniyetlere ait kültür değerlerini fark etme önyargıları ortadan kaldırır. Böylece birey ile diğer kültürler arasında önyargısız bir iletişim kurulmuş olur. Ön yargısız olan yerde de hoşgörü olur ve bu da diğer medeniyetler ile aramızdaki iletişimin daha güçlü ve daha iletişime açık olmasını sağlar.

 

 Müzeleri ve tarihi yerleri gezdiğimiz zaman geçmişe kısa bir yolculuk yapmış oluruz. O dönemde yaşamış insanların bize bıraktığı eserlerin neler olduğunu inceleriz, kendimizi onların yerine koyarak empati kurarız ve içimizde farklı bir heyecan  ve farklı bir mutluluk olur. Hem kendi geçmişimizi, hem de başka milletlerin geçmişlerini, milletler arası ilişkileri müzeleri ve tarihi eserleri gezerek daha iyi kavramış oluruz ve böylece tarih bilgimiz, coğrafya bilgimiz kısaca genel kültür bilgimiz de artmış oluruz.

 

Zaferlerimizde duygulanır, yenilgilerimizde hüzünleniriz ama yine de bize ait bir parça eserlerin kalması bizi güçlü kılar ve geçmişi öğrenmeye daha meraklı, daha araştırmacı ve daha gözlemci olmaya başlarız. Müzeleri ve tarihi eserleri gezmek, sanatsal eserleri ve tarihi nesneleri görme imkanı sunar ve bu da bireyin estetik duygularını geliştirmeye yardımcı olabilir. Müze ve tarihi eserleri gezmek çocukların gözlem, eleştirel düşünme, sonuç çıkarma, yaratıcılık gibi becerilerini geliştirir.

 

Sevgili öğretmenim

 Müzeleri gezmek, tarihi yerleri gezmek, çocukların kültürel değerlerine sahip çıkmayı ve kültürel bilincini geliştirmeyi sağlar. Müzeler çocukları geçmişle tanıştırır ve geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı verir. Aynı zamanda gelişimin ve değişimin kaçınılmaz olduğunu, geleceğin de bugünden farklı olacağını gösterir. Çocuklara tarihsel olaylar ve dönemlerin yaşam nesneleri ile ilişki kurma olanağı sağlar. 


Müzelerin böylelikle çocuklarda tarih bilincinin gelişmesine de yardımcı olacağı ifade edilmektedir. Buraları gezmek bizi  farklı düşüncelere sürükler ve geçmişimize olan ilgimiz daha çok artmaya başlar, daha çok sorgulayıcı ve analitik düşünmeye başlayan bireyler oluruz. Her bir nesneye dokunarak yaparak yaşayarak öğrenme de sağlamış oluruz. Müzelerin önemi ile ilgili Sunay Akın'ın şu sözü de çok anlamlıdır: Müzeler toplumların hafızasıdır. "Bir ülkede aydınlanmayı, demokrasiyi ve adaleti esas kılacaksanız, atacağınız ilk adım müzecilik alanında olmalıdır." (Sunay Akın). Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür derim.

Ben Bir Köy Öğretmeniyim Hikaye

 

Ben Bir Köy Öğretmeniyim Hikaye


Öğretmenliğimin yeni günleriydi henüz. Yeni atanmıştım. İlk öğrencilerimin karşısına çıkacaktım. Ağrının Doğubeyazıt İlçesi’nin bir köyüne atanmıştım. Gittiğim köy küçük ama çok şirin bir köydü. İnsanları ise samimi ve doğaldı. Sınıfa ilk girdiğimde birinci sınıf öğrencilerinin ne kadar da küçük olduğunu gördüm ve  o kadar masum ve tatlı duruyorlardı ki onların her birini öpesim geldi.


Sınıfa girdiğimde okulun hizmetlisi henüz gelmediği için soba kurulmamış, sınıf çok soğuktu. O küçük masumlar üşümeye başlamıştı. Hemen diğer bir öğretmen arkadaşımla birlikte olup sınıfa soba kurduk ve sınıf çok güzel ısınmaya başladı. Sonra sırayla minik öğrencilerimle tanışmaya başladım. Her biri bahar güneşi gibi tertemiz , dünyanın rengarenk çiçekleri gibi çok güzeldi.  Onlarla tanıştıktan sonra  her biri ile çok güzel ilgilenmeye ve onlara günden güne daha çok bağlanmaya başladım. 


Onlar benim her şeyimdi. Ailemdi, arkadaşlarımdı, çocuklarımdı. Yıllar geçmeye başladı ve böylece o birinci sınıf çocuklarını dördüncü sınıfa kadar getirdim. Hepsi kendine güvenene, güzel ahlaklı ve  başarılı çocukla rolmuştu. Onlar da beni çok seviyor ve beni gördükleri zaman gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Nihayet bu şirin köyde görevim sona ermiş ve artık kendi memleketim olan Kayderi2ye gitme vakti gelmiş ve tayinim oraya çıkmıştı. 


Öğrencilerim ve velilerim benim için kocaman çiçek yaptırmışlar, bir sürü ev yemekleri hazırlamışlar ve birçok zahmet içine girerek okula getirmişlerdi. Çok duygulanmıştım. Sevilmek, ait olmak, öğretmen olmak –böyle bir şeydi galiba. Her birine sarıldım, gülüştük, ağlaştık ve veda vakti geldiğinde oradan üzülerek ayrıldım ama vicdanım rahattı. Çünkü hiçbir  çocuğumu dört yıl boyunca üzmemiştim, onları diğer arkadaşlarının yanında rencide etmemiştim ve çok ama çok sevmiştim. Biliyordum ki onlar da başka insanları incitmeyecek, her şeyden önce insan olacaklardı.