“Acele İşe Şeytan Karışır.” Atasözü İle İlgili Hikâye Örneği

 “Acele İşe Şeytan Karışır.” Atasözü İle İlgili Hikâye Örneği




Kirada oturmaktan sıkılmış olan ve bir an önce kendi evinin yapılmasını çok isteyen  Nurullah Bey hafta sonu kendine ait olan arsaya gitmiş ve buraya ev yapma fikrini aklından geçirmişti. Hiçbir plan ve program yapmayan, kimseden yardım almadan kendi başına ev yapmaya kalkışan Nurullah Bey aldığı malzemeleri kamyonla boş arsaya getirmiş ve evi kendi başına yapmaya başlamıştı. Buraya küçük, sadece, bahçeli bir ev yapmak istemişti. Hemen işe başlamıştı. Evin temelini acele ile atmış ve ev yapımında gerekli olan özeni göstermemişti. Otuz gün sonra ev hazır hale gelmiş ama evin yapımında acele edildiği için ev hiç de istenilen şekilde olmamıştı. Acele ile ev yapma girişiminde bulunan Nurullah Bey yaptığı ev ile gurur duyuyor ve mutlu oluyordu. Ailesini de bu eve taşıdıktan sonra evde kalmaya başladılar. 

Nurullah Bey’in yaşadığı şehir olan Sivas’ta havalar soğumuş, rüzgar sert ve hızlı bir şekilde esmeye başlamıştı. Aile bir gece uyurken dışarıda kuvvetli fırtına esmeye başlamış ve evin çatısını uçurmuştu. Bu korkunç ses karşısında gece uykusundan uyanmak zorunda kalan aile bireyleri hayretler içinde kalmıştı. Çünkü evin çatısı yok olmuş, pencereler sağlam yapılmadığı için her yerden eve soğuk girmeye başlamıştı. Bu plansızlığın ve programsızlığın pişmanlığını yaşayan Nurullah Bey çok üzülmüş, acele ile bir iş yaptığı için ve bunun da kötü sonuçlara neden olduğunu gördüğü için ailesinden özür dilemişti. Acele işe şeytan karışmıştı yani. Allah’tan aile bireylerine bir zarar gelmemişti. 

En büyük moral bu olmuştu Nurullah Bey için. Aile bireylerinde hiç bir yara izi falan yoktu. Daha sonra o ev yıkılmış, arsaya yeniden temeli sağlam olan bir ev yapılmak için ustalar getirilmişti. Bu defa acele ile değil plan ve program dahilide, bir mimarın gözetiminde ev gayet de güzel yapılmıştı. Nurullah Bey o günden sonra bir daha işlerini çabucak yapmamaya çalışmış ve her işini düzenli yapmıştır. Onun için de işler tıkırında gitmiş, bir daha acele ile işe koyulmamıştır.

Şems-i Tebrizi Sözleri

 Şems-i Tebrizi Sözleri



Tasavvufla uğraşmış kişi olan Şems-i Tebrizi Mevlana’nın gönül dünyasında değişikler olmasını sağlayan kişidir.  Hz Muhamedd’in ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlâna’yı  arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen bir şahsiyettir kendisi.

Şems-i Tebrizi sözleri şunlardır:

 "Kapımıza değil; Kalbimize vuran buyursun."

"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme; nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"

"Ne zaman ki iyiliğim kötülük olarak algılandı, anladım ki doğru yoldayım."

"Arza hacet yok, halim sana ayandır. Dile gerek yok, sessizliğim sana beyandır."

"İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama"

"Sevmeye layık olmayana hatırlayarak değerli etme. Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme"

"Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca"

"İşin Allah'a kalmışsa, olmuş bil!"

" Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun! Doğumun bir damla su ölümün bir avuç toprak değil mi?"

"Altın olsam, değerimi herkes bilir. Ben basit bir demir olayım... Değerimi, sadece anlayan bilsin... "

"Kalp ruha der ki: ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: 'sen yeter ki sev.'"

"Ne zaman ki iyiliğim kötülük olarak algılandı, anladım ki doğru yoldayım."

“"Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir"

"Seni sevmeyen acı söyler. Dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa, senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler."

Kadın; bilene "nefes", bilmeyene "nefs"tir.

"Ey insan! Kaf dağı kadar yüksekte olsan da; Kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma.! Her şeyin bir hesabı var; Üzdüğün kadar üzülürsün. "

“Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmaktır. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.”

 

Çocuk İle İlgili Özlü Sözler

 Çocuk İle İlgili Özlü Sözler




Hiçbir davranışında yapmacıklık olmayan çocuklar bu dünyanın neşe kaynağı, bu dünyanın güzellikleridir. Onların bir bakışı, bir gülüşü, bir dokunuşu insana kendisini iyi hissettirir. Mutlu çocuklar olmasını istiyorsak mutlu aileler olmalıyız her şeyden önce. Onlara sevgi vermeliyiz, onlarla güzel vakit geçirmeliyiz ve onların  çocukluğunu çocukça yaşamasına  katkıda bulunmalıyız.

Çocuk ile ilgili özlü sözler şunlardır:


“Oyunlardan sanki ciddi öğrenmenin yorgunluğunu atmak için yapılan faaliyetmiş gibi söz edilir. Oysa oyun, çocuklar için ciddi öğrenme demektir. Oynamak aslında çocukluk sırasında icra edilen bir meslektir.” Fred Rogers,

"Terbiyenin sırrı, çocuğa saygı ile başlar." Ralph Waldo Emerson

"Oyun oynayan çocuğun zamana olan münasebeti şahanedir, zira hiç bir münasebeti yoktur, çocukta bizleri hayran kılan da budur, zamandan çıkış."  Erich Kastner

"Bir çocuk doldurulacak bir vazo değildir, o yakılacak bir ateştir." François Rabelais

"Çocukların, nasihattan çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır." Joseph Joubert

“Biz çocuklarımıza konuşmayı değil, susmayı öğretiyoruz." Japon atasözü.

““Dünyadaki dürüst ve gerçek sözlerin neredeyse tamamı çocuklar tarafından söylenmektedir.” Oliver Wendell Holmes.

“Çocukların yarın neye dönüşeceklerinden korkuyoruz, ama onların bugün de birer birey olduklarını unutuyoruz.” Stacia Tauscher

“Çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız onlara peri masalları okuyun. Eğer daha da zeki olmalarını istiyorsanız, daha da çok peri masalı okuyun.” Albert Einstein

"Terbiye, ana kucağında başlar; Her söylenilen kelime, çocuğun şahsiyetine konan bir tuğladır." Namık Kemal

"Hiç şüphe yok ki ideal terbiye, çocuğun kabahatlerinden dolayı cezalandırmak değil, onu kabahat yapmaktan alıkoyacak bir seviyeye çıkarmaktır." Peyami Safa

“Çocuklar şekle sokulacak şeyler değil, serpilmeleri sağlanacak bireylerdir.”  Jess Lair

“Eğer bu dünyada gerçek barışı öğreteceksek ve eğer savaşa karşı gerçek bir savaş vereceksek, işe önce çocuklarla başlamamız gerekmektedir.” Mahatma Gandhi

 “Çocuklarınıza verebileceğiniz en iyi hediyeler sorumluluğun temelleri ve özgürlüğün kanatlarıdır.” Danis Waitley

“Gerçek eğlence ihtimali yalnızca çocukların toplandığı bir yerde mümkündür.” Mignon McLaughlin.

“Güvenlik ve emniyet kendiliğinden olan şeyler değildir, ortak fikir birliği ve kamusal yatırımın sonuçlarıdır. Toplumumuzun en kırılgan bireyleri olan çocuklarımıza şiddet ve korkudan arındırılmış bir hayat borçluyuz.” Nelson Mandela.

“Bir Dirhem İlim, Bin Okka Edebe Muhtaçtır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “Bir Dirhem İlim, Bin Okka Edebe Muhtaçtır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


İlim yolunda olmak, insanlara faydalı eserler ortaya çıkarmak, insanlığa faydalı buluşlar geliştirmek çok büyük bir başarıdır. Başarılı insanlar bu yaptığı çalışmalar sayesinde insanlığın gelişmesine ve ilerlemesine fayda sağlar. İnsanlık bilim ve teknoloji alanında gelişir. Bunlar güzeldir ama bunu gerçekleştirirken  ilim insanlarının, bilim insanlarının yapacağı işlerde  akıl ve edep kavramlarını da ortak noktada buluşturması gerekir. Bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır sözü ile anlatılmak istenen; Önemli olanın önce edep sonra arkasından gelecek olan büyük çalışmalar olduğudur.

 Bir iş edep ile yapıldığı zaman, insanlığın faydasına yapıldığı zaman iyi olur. Mesela atom bombasını insanlığın faydasına bulan Albert Eınstein bunu savaşlarda insanlar ölsün, yıkımlar olsun, acılar olsun diye yapmamıştır. Aksine insanlığın katkısına işler yapılsın diye atom bombasını bulmuştur. Yani burada edep kavramı devreye girmektedir. İşler edep çerçevesinde yapıldığı zaman, insanlığa büyük kötülükler yapılmadığı zaman ortaya çıkan bilimin ve ilimin herkese faydası olur ve herkes ortak noktada insan olma noktasında birleşir. Birlik, beraberlik içinde, barış içinde yaşama duygusunu hisseder ve dünyaya hep birlikte yeni şeyler katar insanlar. Yapılan ilimde, ortaya çıkarılan buluşlarda insanlığın zararına bir şey varsa orada edep yoktur ve o ilimin hiç bir anlamı yoktur. Bilimde etik olmalıdır. Yani bilimin ahlaki yönü de olmalıdır. Mesela belli bir deneyler yapmak için hayvanlara eziyet yapılmamalı, insanlar örnek olarak o  acı veren deneylerde kullanılmamalıdır.

 Bilimde ahlak kavramı olmalıdır önce. Bilimsel araştırmalarda bilerek ya da bilmeyerek etik sorunlar ortaya çıkabilir ve buna deneyimsizlik deriz  onu deriz bunu deriz. Ya bilerek yapılanlara ne demeli? Örneğin, binlerce sınava giren insanların başarılı olmak için yıllarını verdiği sınavlarda soruların bir takım kişilere önceden verilmesi, mülakatta torpil olması ve emek edenin hakkını alamaması vb. Eş ya da akraba kontenjanının olması ahlaki değildir elbette.

  Belki o çalışanlar ileride büyük işlere imza atacak olan kişiler olacaktı ama edep kavramı yaşamda uygulanmadığı zaman, iş ahlakı yerini almadığı zaman o insanların hayatı ile oynamakta bir edepsizlik değil midir aslında. Bundan dolayı her işte önce edep olmalıdır. Edep olduktan sonra, hak hakkına teslim edildikten herkes elinden geleni yapar ve dünyaya faydalı bir birey olmak için çalışmaya devam eder.

Düşünceyi Geliştirme Yollarını Kullanarak Bir Hikâye Yazınız.

 Düşünceyi Geliştirme Yollarını Kullanarak Bir Hikâye Yazınız.




 Sabah uyandığımda Güneş çoktan dağların tepesinden doğmuş ve pencereme girmişti. Gözlerimi kırparak uyandım. Çünkü bugün dedem gelecekti  köyden. Bana kurtuluş savaşı yılları hakkında bilgi verecekti. Hemen kalktım doğruca banyoya girip elimi, yüzümü yıkadım. Annemin el emeği ile işlediği o beyaz ve süslü havlu ile kuruttum yüzümü.  Daha sonra  pencereye yöneldim ve dışarısını seyretmeye koyuldum .Bu sabah gökyüzü bulutlarla kaplıydı. Yağmur ha yağdı ha yağacaktı. Sanki bugünkü konuya özel bir gün gibiydi hava koşulları. Karamsar, kapalı, hüzün dolu bir hava iklimi vardı bugün dışarıda. Dağlardan görünen çamların kokusu, rengarenk çiçeklerin kokusu evimize kadar geliyordu.(betimleme) Yüksek bir yerdeydi evimiz. Ormana yakın bir yerde. Karadeniz’de böyledir evler. Engebeli bir alanda yaşadığımız için evlerimiz de yüksekte oluyordu. Sel bir geldi mi aşağıdaki evler yerle yeksan oluyordu. Neyse konuma devam edeyim. 

Dedem gelecek bugün çok mutluyum. Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal'i anlatacak bugün bana. İçimi bir anda heyecan kapladı. Çok mutluyum bugün. Kurtuluş Savaşı dedim ama savaşın ne olduğunu az buçuk bilsem de yine de sordum anneme savaş tam anlamı ile nedir anne diye. Annem bana doğru dönerek savaş; devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylem diyerek savaşın ne anlama geldiğini çok güzel açıkladı ve açıklar açıklamaz işte kapı çalmaya başladı. (tanımlama) Hemen kapıya koştum. Kapıyı açar açmaz kimi göreyim. Canım dedem gelmişti. Sanki yaşlanmıştı biraz daha.

 Saçlarına daha çok kır düşmüş, sakalları uzamış, eli yüzü de geçen yıllara göre daha da kırışmıştı ama olsun o benim dedemdi ve ben onun her halini seviyordum. Benim yufka yürekli, gülüşü güzel dedem.(betimleme)  Hemen dedemle birlikte kahvaltı sofrasına geçtik. Bana benim güzel Can’ım dedi. Bu arada adım gerçekten Can ve dedem  beni canım, canımın içi yavrum diyerek sever hep. Dedemle hoşbeş ettikten sonra odama geçtik ve bir an önce bana savaş yıllarını Ve Mustafa Kemal’i anlatmasını istedim.

 Dedem benim odamdaki sarı renkli sandalyeye oturdu ve başladı Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatmaya. Ülkemiz yokluk ve sefalet içindeydi oğul. İtilaf Devletleri ülkemizi yok etmek istiyor ecdadımız olan Osmanlı’yı ise hasta adam olarak görüyorlardı. Hasta adama benzetiyorlardı Osmanlı Devleti’ni. (benzetme (hasta adam) O koca Osmanlı İmparatorluğu eski gücünü kaybetmiş, borçlanmış ve ne yazık ki savaşlar da artık yenilgiler almaya başlamıştı. Bizim devletimizin eskiden adı Osmanlı Devleti mi diye meraklı bakan gözlerle sordum. O da evet oğlum dedi ve Osmanlı Devleti’nin eskiden  ne kadar güçlü olduğunu ve bununla ilgili bir sürü şeyi anlattı. Hatta bir de Osmanlı tokadı varmış onu bile anlattı ve kahkahalar içinde güldüm. Ne güzeldi insanın tarihini dinlemesi karşımda canlı tarih dedem duruyordu ve anlatıyordu  bana her şeyi zevkle. 

Osmanlı elden ayaktan düşünce bunu gören Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları milleti de arakasına alarak vatan yolunda çarpışmaya başladı oğul dedi dedem. Aslında Mustafa Kemal zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir dermiş,(Tanık gösterme)  Yurtta Barış Dünyada barış demiş ama düşmanlar rahat durmamış işte dedi. Ülkemize girmiş o zalim düşmanlar. Çoluk çocuk demeden , ocak, yurt demeden her yeri  yakıp yıkıyor, her insanı yok ediyorlarmış. Düşmanın acıması olmaz evlat dedi bana duygu dolu gözler ile bakan canım dedem. Benim de gözlerim doldu ve o anı canlı yaşıyormuş gibi hissetim bir anlığına. Dedemi  dinlemeye devam ettim. Büyük savaş başlamış ve Mustafa Kemal’in önderliğinde mücadelemiz başlamış. En büyük mücadele cephelerin cephesi Çanakkale Cephesinde başlamış. Atatürk bu cephede askerlerine örnek olmak ve güç vermek için şunu demiş: Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum….” (tanık gösterme) Demiş ve askerler büyük bir azim ile başlamış düşmanla çarpışmaya ve düşmanı yok etmiş ve Çanakkale geçilemez denilmiş o yıllarda. 

Çok acılar çekilmiş, çok canlar şehit olmuş, çok canlar gazi olarak kalmış ama vatan kurtulmuş işte dedi dedem. Eline beyaz mendilini alıp göz yaşlarını kurularken ben hemen ona sarıldım ve ben de ağlamaya başladım. Bu cephede çok sayıda insan ölmüş. Ne kadar biliyor musunuz? Çanakkale Cephesi’nde iki yüz elli iki bin kişi yaşamını kaybetmiş.( sayısal verilerden yararlanma)  Farklı ülkelerden insanların ülkemizde ne işi varsa onlar da diğer İngiltere ve Fransa’nın kışkırtması ile ülkemize gelmiş . Herkes kendine bir pay almış ama durur mu hiç Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve milletin kahraman evlatları. Hep bir olmuş atmış düşmanı yurttan. Bağımsız olmuş vatanımız, kurulmuş yeniden Türkiye Cumhuriyeti olarak. Ülkemizin kahraman evlatları diğer ülkelerin esir insanlarına (karşılaştırma) örnek olmuş ve bizim evlatlarımız kahramanca, korkmadan, yılmadan, yıkılmadan temizlemiş yurdu ve ölüme seve seve gitmişler. Kurtulmuş vatanımız, yeniden bahar gelmiş bu topraklara, nazlı bayrağımız nazlı nazlı bakar olmuş kendi toprağına. Kuşlar yeniden ötmeye başlamış, insanlar yeniden normal yaşamına dönmüş ve tabiat bir yeşil cennete dönüşmüş adeta. (benzetme)

Yenilikler ve güzellikler  gelmiş vatanıma. Atatürk çok çalışmış bu vatan için. Atatürk'ü örnek al kendine dedi güzel gözlü dedem.(Örneklendirme, örnekleme) Alacağım elbette dedem Atatürk hiç örnek alınmaz mı dedim gülerek. Ona çok şey borçluyuz dedi dedem. Onu bir aslana benzetti ve aslan Mustafa Kemal, yiğit Mustafa Kemal (benzetme)diyerek konuyu bitirdi. Birazını da yarın anlatayım oğul yaşlandık artık yoruldum diyerek yerinden yavaşça kalktı ve elimi eline alarak bana sarıldı ve birlikte dışarıya gezmeye çıktık. Sabahki kapalı hava yerini açık havaya bırakmıştı. Galiba savaş bitmişti ya ondan hava da açmıştı gökyüzü karanlık bulutlara elveda demişti sanki.

“En İyi Kitapların Okunması, Geçmiş Yüzyılların En Büyük İnsanlarıyla Sohbet Etmek Gibidir.” Konulu Kompozisyon

“En İyi Kitapların Okunması, Geçmiş Yüzyılların En Büyük İnsanlarıyla Sohbet Etmek Gibidir." Konulu Kompozisyon




Günlük iş temposu içinde çoğu zaman kitap okumaya zaman ayıramıyoruz gibi bahanelerle bir süre sonra kitap okuma alışkanlığını tamamen bırakmaya başlarız ve bu alışkanlık zamanla yok olur. Oysa kitap okumaya mutlaka vaktimiz vardır ama biz o vakti haz aldığımız şeyler için harcıyoruzdur. Kitap okumak insanı yormaz aksine kitap okumak insanı iyileştirir ve geçmiş zamana götürür.

En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanları ile konuşmak gibidir sözü ile anlatılmak istenen kitap okumak  kişiye o kitabın yazarı ile konuşuyor gibi bir his verir. Ayrıca geçmiş yıllarda yaşanmış olayları kitap okuyarak yaşıyormuş gibi hissederiz. O günlere gider ve o günlerin  ana kahramanları ile, yardımcı kahramanları ile ve kişileri ile o zamanlarda yaşanmış olayları konuşuruz ve bir tür kendimizde o zamana gitmiş oluruz. O yıllardaki büyük insanlar ile sohbet etmek, onların nasıl başarılı olduğunu kendi ağızlarından duymak, onlarla sohbet etmek gibi güzel duygular  okumak sayesinde gelişir. O yüzyılların en başarılı insanları ile bir arada olmak, canlandırma yapmak, empati kurmak kişinin hayal gücünü geliştirir ve beyin içinde küçük bir  gezinti  de okumak sayesinde sağlanmış olur. İnsan okuduğu zaman daha yaratıcı olur, beyin daha iyi çalışır ve  ve  daha bir çok fayda sağlar.

İşte tüm bunlardan dolayı kitap okumayı yaşam alışkanlığı haline getirmeliyiz. Geçmiş yüzyıldaki olayları daha iyi anlamak için, kelime hazinemizi geliştirmek için, hafızamızı güçlendirmek için, o dönemde yaşamış insanların nasıl bir yaşam biçimine sahip olduğunu öğrenmek için, tarihi bilmek için okumak ve öğrenmek gerekir.


Arkadaşlığın Önemi İle İlgili Hikaye Yazınız.

 Arkadaşlığın Önemi İle İlgili Hikaye Yazınız.




Mustafa  sabah erkenden kalkmış, elini yüzünü yıkamış okula doğru yol almıştı. Komşusu ve aynı zamanda en yakın arkadaşı olan Hasan ile birlikte okula doğru vardı. Bugün Hasan’ın canı çok sıkkındı. Mustafa arkadaşının üzgün olduğunu anlamış ve ona neler olup bittiğini sormuştu. Hasan neden üzüldüğünü açıklamaya başladı: Mustafa çok üzülüyorum, anneme ve babam ayrıldı ve biz de annemin yanında kalacağız babamı artık eskisi kadar göremeyeceğim dedi ve gözlerinden yaşlar boşandı. Mustafa arkadaşının bu hali karşısında ne yapacağını bilemedi ve ona sarıldı ve onu anladığını davranışlarıyla belli etti, onun sırtını sıvazladı. Hasan bu destekten güç aldı ve derz zilinin de çalması ile sınıfa girdi. Hasan ve Mustafa ayrılmaz iki dosttu. Birbirlerinin her zaman yanında olurlardı. Mustafa’nın da kötü günleri olsa Hasan da onu teselli eder ve onu mutlu etmeye çalışırdı.

 Çocuklar ders çıkışı sonrası eve doğru yürümeye başladı. Hasan yine düşünceliydi. Mustafa ne oldu arkadaşım dedi. Hasan da evde yiyecek hiçbir şeylerinin olmadığını ve babasının sorumsuzluklarından dolayı  borca battığını söyledi. Bunun için de maddi ve manevi olarak zor günler geçirdiğini söyledi Hasan. Meğer Mustafa’nın en yakın dostu, arkadaşı kaç gündür okula ekmek ve birkaç zeytin yiyerek geliyormuş. Mustafa bunu duyduğunda çok üzüldü ve hemen Hasan’ı da yanına alıp öğle yemeğine annesine getirdi. Merve Hanım Mustafa’nın Hasan ile birlikte geldiğini görünce çok mutlu oldu ve onlara yaptığı güzel ve parmak ısırtan köftelerden ikram etti. Yanına da kendi elleri ile hazırladığı vişne suyu ikram etti. Merve Hanım Hasan’ın annesi ile arkadaş olduğu için olup bitenden haberdardı. Onun için bu dönemde Hasan’a daha hassas davranılıyor ve bu süreç ona yansıtılmamaya çalışıyordu.

 Mustafa ise Hasan’ı hiç bırakmıyor her zaman yanında oluyordu. Babası Mustafa’ya bir şey alsa Mustafa Hasan’a da alınsın diyordu. Mustafa’nın ailesi elbette iyi ve vefalı bir aileydi ve Hasan’ı da düşünüyordu. Onlar yardımsever bir aileydi, Hasan da arkadaş gibi arkadaştı. İki arkadaş yıllar boyunca çok iyi dost oldular ve birbirilerinin her kötü gününde yanında oldular  ve mutlu günler de birbirilerinden ayrılmadılar. Arkadaşlık böyleydi işte. Hiç bırakmadan elini arkanda güçlü bir dağın olduğunu bilmekti arkadaşlık.

“Her İnsanın Kelime Hazinesinin Zenginliği Bilgi ve Tecrübesi Ölçüsünde Çoğalır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

“Her İnsanın Kelime Hazinesinin Zenginliği Bilgi ve Tecrübesi Ölçüsünde Çoğalır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon



Her insanın kelime hazinesi kişinin kendini geliştirip geliştirmemesi ile ilgili bir durumdur. Bir insan çok yer gezip görüyorsa oralarda mutlaka farklı şeyler görecek ve gezip gördüğü yerler hakkında yeni bilgiler edinecek ve yeni kelimeler öğrenecektir. Çok fazla gezmeyen biri de okuduğu kitaplar sayesinde kelime hazinesini geliştirecek o ölçüde kendini geliştirmiş olacaktır.

 İnsanın yetiştiği ortam, takıldığı arkadaşları, eşi, dostu da onun kelime hazinesinin gelişmesini sağlayacak ya da yetiştiği ortam iyi değilse kelime hazinesi fazla gelişmeyecektir. Kelime hazinesini geliştirmenin en etkili yolu çok okumaktır. Farklı türden kitaplar okuyarak farklı şeyler öğrenebiliriz ve böylece kelime dağarcığımız gelişerek çok değişik türden şeyler öğrenebiliriz. Yaşadığımız deneyimler de bizim kelime dağarcığımızın gelişmesine katkı sağlar ve bizi öğrenmeye teşvik eder. Bunun için kişi kendini devamlı geliştirmeli, okumalı, araştırmalı ve yaşamına bir şekilde yön vermelidir. Yaşadığımız deneyimlerin de kelime hazinemizi geliştirmesine bir örnek verecek olursak; Mesela yeni bir arkadaş ortamına girdiğimiz zaman arkadaşlarımızın hiç bilmediğimiz kelimeler kullandığını duyarız ve bu kelimeler de elbette Türkçedir ama biz ne anlama geldiğini bilmeliyiz. Onlar kendi aralarında konuşurken biz ise bu duruma yabancı kalırız ve kendimizi yalnız hissederek üzülürüz. 

Bunun üzerine kelime dağarcığımız geliştirmek için daha çok okuruz, daha çok çalışırız ve bize bu durum tecrübe olur. Bundan sonra biz kendimizi geliştiririz ve arkadaşlarımızın konuştuğu kelimelerin anlamını bildiğimi zaman mutlu oluruz ve kendi gelişimimize büyük katkı sağlamış oluruz. Kelime hazinemizin gelişmesi için okumalıyız, anlamını bilmediğimiz sözcüklerin anlamına sözlükten bakmalıyız, sesli okuma yapmalıyız, bulmaca çözmeliyiz, kelime oyunları oynamalıyız, yazmalıyız, kelime dağarcığını geliştiren hafıza tekniklerini öğrenmeliyiz,


Kendini Sevmek İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Kendini Sevmek İle İlgili Kompozisyon Yazınız.




Hayatımızın belli zamanlarını, belli günlerini ya da belli saatlerini sadece kendimize odaklanarak kendimizi düşünerek geçirmek bizim kendimiz ile ilgili olan  duygu ve düşüncelerimizin farkına varmamızı sağlar. Hep başkaları için çalışırız. Başkalarına yardım edelim, onun elinden tutalım, bunun şu eksiğini giderelim, onun bu üzüntüsünün gitmesi için ne yapabilirim vb diye düşünmeye devam ederiz. Peki düşünüp kendimiz için bir şey yapar mıyız? Ben mutlu muyum, bugün kendim için ne yapabilirim, kendimi iyi tanıyor muyum? İstediğim ve mutlu olduğum şeyler nelerdir? Ya da sevmediğim bir işi mi yapıyorum yoksa bana dayatılan şeyleri mi yapıyorum diye çoğu zaman düşünmeyiz ve sisteme ayak uydurup yaşamaya ama mutsuz ve hayattan zevk almadan yaşamaya devam ederiz. 

İnsan elbette başkalarının acılarını paylaşmalı ve o acılara ortak olmalı, elbette yardımlaşma ve dayanışma içinde hareket etmeli ama bu arada da kendini de ihmal etmemelidir. Bir insan ilk önce kendini sevmeli, kendini saymalıdır. Siz kendinizi sevmediğiniz zaman dünya sizi sevse bunun hiçbir önemi yoktur. Onun için kişi önce kendi iç sesine kulak vermeli, kendini nasıl mutlu edeceğini bulmalı ve kendine vakit ayırmalı ve kendi üzerine düşünmelidir. Böyle olduğu zaman kişi kendini sevmeye başlayacak, bu sevgi uygulamada da kendini belli edecek ve bireyde büyük bir değişim işte o kendi kendinin farkında olduğu zaman, kendini sevdiği zaman başlayacaktır. Burada anlattığım kendini sevmek bencillik değildir, kendine olan saygı, kendini değersiz hissetmemesi ve önce kendini mutlu etmesi gerektiği sonra da başkalarının mutlu olması için elinden geleni yapmasıdır. İşte böyle olduğu zaman insan daha mutlu olacak, bedenen ve ruhen daha sağlıklı olacak ve istediği bir hayatı kendi iradesi ile yaşayacak ve kendini de tanımış olacaktır.

İnsanın kendi sevmesi ile ilgili şu söz kendimizin ne kadar değerli olduğunu anlatır aslında: Sorunları ne olursa olsun, herkesi ikna etmeye çalıştığım tek bir şey var: ‘Kendini Sevmek’. Sevgi harika bir tedavidir. Kendimizi sevmek yaşamımızda mucizeler yaratır. Aşırı gurur, küstahça bir kibir ya da kendini beğenme gibi şeylerden bahsetmiyorum; çünkü bunlar sevgi değil, sadece korkudur. Kendini sevmek ise, kendimize saygı duymak, mucizevi bedenimiz ve aklımız için minnettar olmaktır." Onun için kendimiz sevelim, kendimiz sevdiğimiz zaman dünyayı da sevmiş oluruz, başka insanları da sevmiş oluruz ve daha mutlu oluruz.

Türk Dili İle İlgili Özlü Sözler

 Türk Dili İle İlgili Özlü Sözler



 Türk dilinin daha da yaygınlaşması için dilimize gereken önemi vermeliyiz. Yabancı kelimeler kullanmak yerine kendi ana dilimiz olan Türkçeyi kullanmalıyız. İş yerlerinde, lokantalarda, spor salonlarında ve daha çok yerde Türkçe  olmalıdır. Milli benliğimizi kaybetmemek için, ana dilimizi yerinde kullanmalıyız ve yabancı özentiliğinden de bir an önce vazgeçmeliyiz yoksa büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalırsak iş işten geçmiş olur.

Türk dili ile ilgili sözler şunlardır:

“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessesedir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil; şuurla işlensin.” Mustafa Kemal Atatürk

“Türk dilinin kendi benliğine, aslında güzellik ve zenginliğe kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz.”

““Dil, bir medeniyet olayıdır. Bir medeniyetin kurduğu dil, başka bir medeniyetin düşündüklerini söyleyemez. Yetmez onu söylemeğe. Bir ulus, medeniyetini değiştirdi mi, dilini de değiştirmek zorundadır.” Nurullah Ataç

“Arkadaşlar, bizim ahenkli, zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır.” Mustafa Kemal Atatürk

“Mademki Türk’üz, o halde bir Türk gibi görür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi davranırız ve bir Türk gibi yazarız.” (Ömer Seyfettin)

“Bu dil ağzımda annemin sütüdür.”  Yahya Kemal Beyatlı

Türkçenin derinliklerine dalınca, gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bin evren göründü.” (Ali Şir Nevai)

“Türklüğün vicdanı bir dini bir, imanı bir; fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir.” Ziya Gökalp

“Dil bayrak gibi devletin simgelerinden biridir.” Ömer Asım Aksoy
Dilimizin Türkçe, Arapça ve Farsça’nın bir bileşimi olduğu söyleniyorsa da, bu bileşim, bazı başka dillerde olduğu gibi bir çeşit kimyasal bileşim değildir. Dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça sözcükler her zaman bir yabancı olarak durur, bütünüyle dilimize karışmamış, dilimizin kurallarına, söylenişine asla uymamış, yabancılıklarını korumuşlardır. Bunun için, ne zaman istersek bu yabancı sözcükleri atarak, dilimizi tertemiz etmek elimizdedir.”
Şemsettin Sami

Atatürk’ün Sizi Etkileyen Bir Özelliğini Kompozisyon Olarak Yazınız.

 Atatürk’ün Sizi Etkileyen Bir Özelliğini Kompozisyon Olarak Yazınız.




Mustafa Kemal Atatürk Türk Milleti’nin kurucusu olan, vatanı ve milleti için her türlü zorluğa göğüs gerip ülkeyi halkı ile düşmanlardan temizleyen  büyük bir lider olarak adını tarihe ve yüreklere yazdırmıştır.  Onun çok sayıda kişisel özellikleri vardır. İleri görüşlü olması, çalışkan olması, vatan sevdalısı olması, idealist olması vb.  gibi bunları çoğaltabiliriz.

Onun en sevdiğim ve beni etkileyen yönü ise sabırlı ve disiplinli oluşudur.  Atatürk vatan ve milletin düşmandan kurtulması için ilk olarak çok çalışmış, vatanın kurtarılacağına inanmış ve bunun için de çalışmayı sabır ve disiplini ile birlikte yürütmüştür. O eğer sabırlı olmasaydı, disiplinli olmasaydı ülkemiz bugün cumhuriyet yönetimi ile yönetilemeyebilir, ülkemiz bağımsız da olmayabilirdi. Onun sabırlı ve disiplinli olması sayamadığımız birçok olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Sabırlı olmuştur çünkü sabırlı olmazsa istediği amaca ulaşamayacağını biliyordu. Disiplinli olmuştur çünkü disiplin olmadan özgürleşemez insanoğlu. Disiplin düzen getirir ve başarı getirir. Atatürk önce düşünür, sonra karar verir, araştırır ve daha sonra ise uygulamaya geçerdi. Örneğin; Samsun'dan Kurtuluş Savaşını başlattığı zaman hayallerini hemen kimseye söylememiş ve sabır ile çalışmalarına devam etmiştir.  Ben de onun için gibi sabırlı olup derslerime çok çalışacağım ve disiplinli bir şekilde inandığım yolda hedeflerime ulaşmak için var gücümle çalışıp vatanıma ve milletime faydalı bir evlat olacağım.

Unutmayalım ki sabır ve disiplin başarı da getirir. Atatürk sabırlı olmuştur vatan kurtulmuştur, ülkenin yönetim şekli değişmiştir. Disiplinli olmuştur işini zamanında yapmış ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında en büyük katkıyı gösteren milleti ile birlikte o olmuştur. Eğitim ve öğretim alanında çeşitli yenilikler getirmiş ve disiplinli olması sayesinde de ülkesinin fertlerine okuma yazmayaı öğreten kişi olmuştur.

Mutlu Aile Nasıl Olur? Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Mutlu Aile Nasıl Olur? Konulu Kompozisyon Yazınız.




 Aile kurmak, çocukların dünyaya gelmesi, onlara güzel bir yaşam sunabilmek ve bu yolculuk sürecinde  birlik ve beraberlik içinde olmak mutlu bir ailenin sırlarından biridir. Mutlu aile olmak için ilk olarak aile içindeki bireylerin birbirine karşı sevgi bağı ile bağlanması ve saygı duygusu ile hareket etmesi gerekir. Anne ve baba ilk önce kendi aralarındaki sorunları halletmeli ve bu sorunları hallederken evde gürültü çıkararak değil öfke duygusuna hakim olarak, kibarlığı elde bırakamayarak problemlerin üstesinden gelmeye çalışmalıdırlar. 

Elbette ki her anne ve babanın kendi ailesinden ve genlerinden aldığı huylar vardır. Bu huyların iyi olanını devam ettirmek, kötü olanını ise ortadan kaldırmak aile bireylerinin mutlu olmasına katkı sağlayacaktır. Mutlu aile olmak için aile bireylerinin her birinin kendi içindeki sorumluluklarını yapması gerekir. Anne ve baba çalışıyorsa işlerini en güzel şekilde eyerine getirmeli, işten kalan zamanda ise aile birlik içinde olmalı, güzel  sofralar kurulmalı, güzel konuşmalar yapılmalı ve anne, baba ve çocuklar bu mutluluğun tadını doyasıya yaşamalıdır. Anne sinirlendiği zaman baba onu alttan almaya çalışmalı, baba sinirlendiğinde ise anne onu alttan almaya çalışmalıdır.

 Çocuklar sinirlendiği zaman da anne ve baba çocuklarının sorununun ne olduğunu anlamaya çalışmalı, çocuklara hemen ön yargı ile yaklaşılmamalıdır. Dışarının olumsuzluğu eve taşınmamalıdır. Aile içindeki bireyler birbirlerinin yaşam alanına saygı duymalıdır. Evde küçük bir kütüphane kurulmalı ve aile bireyleri her gün belli saatte birlikte okuma saatleri yapmalıdır. Kararlar birlikte alınmalıdır. Dışarıya çıkarken güzel giyindiğimiz gibi evde de güzel ve şık giyinmeliyiz ki kendimizi mutlu ve olumlu bir ruh hali içinde hissedelim.

 Çocuklara verilen sevgi koşulsuz olmalıdır. Anne ve baba çocuğu sadece akademik anlamda başarılı etmek için uğraşmamalı aynı zamanda çocukların mutlu olması için de onların ilgi ve yeteneklerinin ne olduğunu anlamalı, çocukların neyi yapmak istediği onlara sorulmalıdır. Çocuğa zorla bir şey dayatılmamalıdır. Bizler anne ve baba olarak onları sevmeliyiz, korumalıyız. Bizler onun öğretmeni değiliz bizler anne ve babasıyız. Onun için çocuğa sürekli çalış , şunu yap bunu yap diye ısrara ederek onu çalışmaktan soğutmamalıyız. Sorumlulukları varsa bunu ona sevdirerek yaptırmaya çalışmalıyız.

 İşte bunları yaptığımız zaman aile mutlu bir aile olur ve aile içinde büyük problemler ortaya çıkmaz. Yeter ki herkes birbirine karşı anlayışlı olsun, birbirinin her hatasını yüzüne vurmasın. Böyle olduğu zaman mutlu aileler ve mutlu çocuklar ortaya çıkar. O çocuklar da geleceğin mimarı olur ve gelecek nesilde de sağlıklı, çalışkan ve mutlu çocuklar mutlu ailelerin ortaya çıkmasını sağlar.

Çalışmanın Kişiye ve Milletimize Kazandıracakları Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Çalışmanın Kişiye ve Milletimize Kazandıracakları Konulu Kompozisyon Yazınız.




İnsanı yoran ama onun mutlu olmasını sağlayan, kazanç elde etmesini sağlayan, kimseye muhtaç olmamasını sağlayan en önemli unsur çalışmaktır. Kişi çalıştığı zaman ve emeğinin sonucunu aldığı zaman önce kendine bir çeki düzen verir. Aç kalmaz, kimseye el açmak zorunda kalmaz, sorumluluklarını yerine getirdiği için mutlu olur ve psikolojik olarak da kendini sağlam hisseder. Çalışmak önce kişinin kendisine daha sonra da içinde yaşadığı topluma fayda sağlar.

 Çalışkan insanlar milletine faydalı olan insanlardır. Örneğin; bilim adamı olup buluş yapan insanlar bilim ve teknolojiye katkıda bulunur, çorak bir tarlayı sürüp orada  her çeşit sebze, meyve yetiştiren insanlar ülkesinin tarımsal faaliyetlerine destek olur, bir öğretmen nitelikli öğrenciler, ahlaklı öğrenciler yetiştirerek milletine sağlam karakterli çocuklar yetiştirir, bir doktor bir hastanın yaşamını kurtararak çok sayıda kişinin yaşama sevinci olur ve bunun tahmin edemeyeceğimiz çok faydası olur. Çalışmak aynı zamanda kişinin beden ve ruh sağlığı için de faydalıdır.

 Sürekli oturup evde beklemek kişiyi tembelleştirir ve tembel olan kişin de ne kendisine ne de milletine hiçbir faydası olmaz. Ülkemizin gelişmesi için, çocuklarımızın mutlu ve çalışkan bireyler olması için çalışmalı ve gelişmiş ülkeler seviyesine yükselmeliyiz. Çalışmak ile ilgili  şu söz de çok güzeldir:

“Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir.” Necip Fazıl Kısakürek

 

Sonbahar Mevsiminin Sizi Nasıl Etkilediğini Anlatan Bir Kompozisyon Yazınız.

Sonbahar Mevsiminin Sizi Nasıl Etkilediğini Anlatan Bir Kompozisyon Yazınız.

 


Yaz mevsiminin bitmesinin ardından havaların da  yavaştan soğumaya başlaması ile sonbahar mevsimine merhaba dedik. Yaz boyunca gezdik, tozduk güneşli günlerde. Güneşli günler bitti ve artık yarı güneşli günlere başladık. Sonbahar mevsimi benim içimin biraz daha buruk  olduğu bir mevsimdir. Yaz mevsiminde dışarıda özgürce gezerken, yeşille, doğa ile içe olmak varken yaprakların ağaçlardan yavaş yavaş dökülmeye başlaması ile o yeşil yok olmaya başlıyor ve ağaçlar yapraksız kaldığı zaman üzülüyorum.

 Biliyorum ağaçların da dinlenmesi gerekiyor, yapacağını yaptı ne de olsa. Bahardan beri önce çiçek açtı sonra meyvesini verdi ve en sonunda olgunlaştırdığı meyvelerin üzerinden alınmasını isteyerek üzerine düşen sorumlulukları en güzel şekilde yerine getirdi ağaçlar. Her ne kadar içim buruk olsa da sonbaharın içimde uyandırdığı güzel duygular da var elbette. Mesela havalar soğuduğu için herke evlerine kapanmaya başladı ve komşularımızla böyle havalarda birbirimize gidip gelerek sıcak bir ıhlamur içip dışarıda yağan yağmurları seyretmek bana ayrı bir zevk veriyor. Annemin hazırladığı kışlıklara yardım etmek ve tıpkı bir karınca veya arı gibi kış hazırlığı yapmak, kışın da aç kalmayacağız diye hazırlıklara sın hızla devam etmek de kişiyi mutlu ediyor.

 Ev temizlikleri ayrıntılı olarak yapılıyor ve kışa hazırlanıyor insanlar. Yağmurlu havalarda yürümek, yağmur damlalarını yanağında hissetmek insana güzel duygular hissettiriyor. Her mevsimin kendine göre güzellikleri olduğu gibi sonbaharın da bana güzel duygular olduğu kadar beni üzen duyguları hissettirmesi son derece doğal galiba.


Ülküsü Kardeşlik Olan Bir Dünyada Yaşayan İnsanların Özellikleri Nelerdir?


Ülküsü Kardeşlik Olan Bir Dünyada Yaşayan İnsanların Özellikleri Nelerdir?



Ülküsü kardeşlik olan bir dünyada yaşayan insanların özellikleri şunlardır: Böyle insanlar kimseye karşı ön yargılı olmayan ve hoşgörüyü kendi bilinçlerinde yer edinmiş insanlardır. Milletine, ülkesine ve içinde yaşadığı evrene saygı duyan kimselerdir. Dünyadaki tüm insanların iyiliğini isteyen, tüm çocukların mutlu olmasını, aç kalmamasını isteyen insanlardır.

 Çalışkan ve üretken kimselerdir. Sevdiği insanların başarısını kıskanmayan, kötü niyetli olmayan kişilerdir. İçinde şefkat duygusu olan, doğadaki tüm canlılara saygı ile bakan ve onlara zarar vermeyen kimselerdir. Zor durumda olan her kim ise ve dünyanın hangi ucundaysa o insana iyilik götürmek için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapan kimselerdir. Demokratik insanlardır. Adaletli kimselerdir. İnsan haklarını her şeyden önce savunan ve bunun için gerekirse her türlü mücadeleye var olan ve çok azimli insanlardır. Böyle insanların değerini bilmek ve onları kendimize rehber edinmek gerekir. 

Böyle insanlar olduğu sürece dünya insanları da kardeş olmaya devam eder ve savaşlar son bulur, acımasızlıklar son bulur ve insanlar kardeşçe dolu bir dünyada mutlu bir nefes alarak yaşamaya, gülmeye, eğlenmeye devam ederler. Hepimizin ülküsü kardeşlik olmalıdır ve bu kardeşlik de sonsuza kadar gitmelidir.

Mevlana’nın Ahlak İle İlgili Sözleri

 Mevlana’nın Ahlak İle İlgili Sözleri




İnsanın insan olarak kalabilmesinin en güzel yolu güzel ahlaktır. Güzel ahlakın olduğu yerde sevgi vardır, sabır vardır, merhamet vardır. İnsanların güzel olup olmamasını dış görünüşüne göre ya da mal varlığına göre değerlendirmek doğru olmaz. Önemli olan iç güzelliktir, güçlü bir karakterdir ve güzel ahlaktır. Mevlana da güzel ahlaka çok önem vermiş ve onun için aşağıdaki sözleri söylemiştir:

“Güzel huy peşinde yürü, iyi huyla düş kalk. Gül yağına bak, nasıl gülün huyunu almış.”

“Maşrapamız küçük ise deryayı suçlamaya hakkımız yok.”

“Cebi zengin fakat ruhu fakir olan insanın hali çok rezil! Çünkü o; ‘her şeyin fiyatını bilir, değerini değil.”

“Huyları yaratanın huyuyla huylan. Peygamberlerin ahlâkını yetiştirip besleyen Allah’ın ahlâkına bürün.”

“Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle aslanın sesi gibi meydandadır.”

“Güzel ve iyi suret, bil ki kötü huyla beraber olunca bir kalp akçe bile etmez! Çirkin ve hakir bir sureti olanın huyu güzel olursa, ona kurban ol!”

“Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında, iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedim. Fazileti, mahareti, hüneri bir tarafa bırak. Hak yolunda hizmet ve iyi huy işe yarar.”

“Göz iki, kulak iki, ağzımız ise tektir. Çok görüp, çok dinleyip, Az konuşmak gerekir. “

“Ey adam! İnsanlarda gördüğün birçok zulümler, senin huyundur. Sen, kendi huyunu onlarda görüyorsun. Senin varlığın, nifakın, zulmün, gafletin onlara aksetmiştir.”

“Uzuvlar ile bedenler tam uygundur. Huylar ile canlar, tam birbirine denktir. Ruha münasip olan her vasfı, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak yaratan Allah’tır. Allah, mademki huyu, cana uygun ve eş olarak yarattı, o hâlde onu, göz ile kaş gibi yerinde ve birbirine münasip bil! Güzeldeki huylar da uygun ve yerinde, çirkindeki huylar da. Allah’ın yazdığı harfler birbirine tam münasip!”