Kendinizi Engelli Bir Bireyin Yerine Koyarak Hikaye Yazınız.

 Kendinizi Engelli Bir Bireyin Yerine Koyarak Hikaye Yazınız.


O sabah yine can sıkıntısı ile kalkmıştım yerimden. Elim ayağım tutmuyor gibiydi. Gerçi gerçekten de ellerimde ve ayaklarımda doğuştan bir engelim vardı. Ellerim yamuk yumuk ayaklarım çarpıktı. Kendimi hiç beğenmiyordum. Diğer kardeşlerimin hiçbir engeli yoktu ama ben annemin karnından böyle doğmuştum. Bazen aynaya baktığımda kendimden nefret ediyordum. Çok düzgün yüz hatlarım vardı ama zihnim karmakarışık ve mutsuzdu. Kendimi ve hayatı sevmiyordum. Engelli olduğum için herkesin benden nefret ettiğini düşünüyor ve geceleri odama geçince yatağımın altında gizli gizli saatlerce ağlıyordum. Benim adım  Umut. Annem koymuş adımı. Engelli olduğumu görünce belki bir umut ileride iyileşirim diye düşünmüş bana hep sevgi ile bakmış, beni diğer kardeşlerimden ayırmamış.


 Sekiz kardeşiz. Beşi erkek üç kızı olmak üzere kalabalık bir ailede Kayseri’de dünyaya gelmişim.  Başlarda çok üzülmüş annem ama daha sonra alışmış benim böyle olmama.  Bu arada annemi ve babamı tanıtayım. Annemin adı Gül babamın adı i  Mustafa.  Annem ev hanımı babam ise boyacı. Gittiği yerlerdeki evleri boyar, kazandığı para ile de bize bakmaya çalışır benim kıymetli babam. Bazen çok yorgun gelir eve bana göz kırparak ve içten gülümseyerek geçer odasına. Annem hemen onun yemeğini koyar, diğer kardeşlerim ilgilenir ve sonra da benimle ilgilenirdi. Bazı günler canım çok sıkılıyor ve engelli olduğum için hayattı sevmiyorum ama yaşamak, nefes almak yine de güzel. 


Çünkü beni seven bir ailem var ve onar bana hep sevgi ile baktı. Annem bir gün olsun bile suratını asmadı bana. Hep sabırlı ve şefkatli biri annem. Farklı biriyim dedim ya.  Ben farklı olduğum için kardeşlerim bana yardımcı olmaya çalışırdı ama onların bana acıyan gözlerle bakmasını istemezdim. Çünkü ben acınacak biri değildim. Ben de onlar gibi insandım ama sadece farklı ve özeldim. Onların beni ben olduğum için sevmesini ve benimle ilgilenmelerini isterim. Annem onlar gibi değil o bana daha farklı gözle bakıyor ve benim her şeyi başaracağıma inandığı için çocukları yatırdıktan sonra bana da zaman ayırır ve bu sayede bana okuma yazmayı öğretti. Önceleri elimi kolumu hiç iyi kullanamıyordum ve annem internetten izlediği fizik tedavi egzersizlerini bana öğretti ve zamanla ben de yazı yazmaya başladım, annem okumayı da öğretti ve artık hayatım daha neşeli hale geldi. Her ne kadar normal insanlar gibi olmasam da okuyorum, yazıyorum, çiziyorum ve zihnim bir şeylerle meşgul. 


Artık hayatı seviyorum ve kardeşlerim de bana acır gibi değil gerçekten beni sevdiği için bana güzel gözlerle bakmaya başladılar ve benim azim ve kararlılığıma hayran kaldılar. Engelimizi ne olursa olsun yeter ki sizi sevenler olsun  ama sizi koşulsuz sevenler olsun ki hayatınızdaki büyük engeller aşılsın. Çünkü en büyük engel sevgisizliktir. İşte ben sevgi ile bugün okula gidiyorum, yazıyorum, arkadaşlarımla iyi iletişim kurabiliyorum ve mutluyum.

“Fakir Bebeğin İçemediği Sütü Zenginin Köpeği İçiyorsa; Bana Adaletten Bahsetmeyin.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

“Fakir Bebeğin İçemediği Sütü Zenginin Köpeği İçiyorsa; Bana Adaletten Bahsetmeyin.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Günümüz dünya sorunlarından bir tanesi de açlık sorunudur. Ne yazık ki dünyada herkese yetecek kadar yiyecek, içecek varken hala bir yerlerde bazı çocuklar, gençler, yetişkinler açlıktan ölmekte ve dünyada buna seyirci kalmaya devam etmektedir. Özellikle de Afrika'daki ülkelerde açlık sorunları ile mücadele eden çocukların açlıktan karınları şişmiş, bedenleri bir iskelet gibi olmuştur. Yeterli ve dengeli beslenemeyen bu masum çocuklara dünya insanları olarak çok şey borçluyuz. Kimi gönüllü elçiler bu insanlar için, bu güzel çocuklar için ellerinden geleni yapmaya çalışsa da ne yazık ki bu yeterli olmamaktadır.


Herkesin bu konu üzerine kafa yorması gerekir. Bu işi sadece yetkililere bırakacak olursak sorun tamamen ortadan kalmaz. “Fakir bebeğin içemediği sütü zenginin köpeği içiyorsa; bana adaletten bahsetmeyin.” der  Paul Samuelson. Gerçekten de öyledir. Hayvanlar  öyle ya da böyle doğada insanlar ona bir zarar vermediği sürece karınlarını doyurmaya çalışır, çünkü hayvanların doğası arayış içinde olmak ve kendi ihtiyaçlarını doğanın ekolojik dengesi içinde giderebilmektir. Çünkü onların da kendilerine göre bir iç güdüsü vardır. Oysa küçük bir bebeğin ne dili vardır, ne de doğadan kendi başına bir şey elde edebilmesi. O küçük bebek, o insan olan bebek yine başka bir insana ihtiyaç duyacaktır. Onun için çocuklar aç kalmamalıdır, çocukluklar göz göre açlığa mahkum edilmemelidir. Önce yoksul çocuklar, önce aç olan çocuklar doyurulmalı, yeterli ve dengeli beslenebilmelidir. Daha sonra yine hayvan sevgisi olmaya devam edilmeli, yine sokak hayvanlarına kucak açılmalı ve elbette onlara da iyilik edilmeli ve onlarında aç kalmaması sağlanmaya çalışılmalıdır.

Eğer çocuklar açlıktan ölüyorsa ve zenginin köpeği süt içebiliyorsa burada adalet denen şeyden bahsedilemez. Çünkü adaletin olduğu yerde insanoğlu aç kalmaz, bebekler açlıktan hayatını kaybetmez ve insan onuruna yakışmayacak trajediler yaşanmaz. Önce insanı yaşatalım ki yaşayan insanlar da o masum hayvanları yaşatmaya ve sevmeye devam etsin.

 

“Evi Delikli Baca, Milleti Hacı İle Hoca Yıkar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Evi Delikli Baca, Milleti Hacı İle Hoca Yıkar.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Evin bir yanında açılan delik zamanla büyür ve yıkılmasına neden olur. Hacı ile Hoca da tutucu ve bilgisiz olursa, insanları yanlış yönlendirir ve zarar görmelerine sebep olur. Onun için her Hoca sandığımız insanları aydın kimseler olarak görmemeliyiz ve böyle insanlara karşı dikkatli olmalıyız. Elbette toplum içinde mesleğini yapan her insan çok iyi değildir. Her meslek dalında kötü insanlar çıkacağı gibi Hocalık mesleğinde de cahil kimseler vardır. Böyle kimseler kafalarından uydurduğu bilgiler ve yöntemler ile insanları kandırır.


Özellikle de bizim toplumda Hacı Hoca ayağından sapık kimselere giden ve hayatlarını mahveden cahil kimseler çoktur. Bunlar batıl inançlara inanan, hocanın kendine şifa bulacağını sanan ve Hocadan medet uman bu kimseler daha sonra büyük hayal kırıklığı yaşamaktadır. Böyle kimselere kanan kişiler de genelde cahil kimselerdir. Hacı ya da Hoca sandığımız kişilerin insanlıkla alakası olmadığı, ahlaksız işler peşinde koştuğu da görülebilir. Elbette çok iyi hocalarımız vardır ve bunlar her hareketi ile topluma önderlik eden örnek kimselerdir. Böyle Hocalarımız da insanlığa faydalı işler peşindedir ve Allah’ın kitabını elinden geldiğince bize anlatmaya çalışırlar ve kendi yaşamlarında da güzel ahlaklı kimselerdir böyleleri.


 Buradaki sözümüz aydın ve kendini geliştirmiş hocalara değildir. Kendini Hoca kılıfı altında her türlü pisliği yapan ve insanların yaşamını mahveden hocalar vardır. İşte böyle tehlikeli ve cahil insanlardan kendimizi, çocuklarımızı, sevdiklerimizi korumalıyız ve onların her sözüne inanmamalıyız. Merak ettiğimiz konuları kendimiz okumalı, araştırmalı ve sorgulayarak öğrenmeye devam etmeliyiz. Evimizi, çevremizi, toplumumuzu yıkıcı etmenlerden korumalıyız.


Hatta bu atasözü ile ilgili yakın anlamlı şu atasözü de vardır. “Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke'ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.” Yani önce iyi bir insan olmalıyız ve hayatımızla başka insanlara örnek olmalı, güzel ahlaki kendimize rehber edinmeliyiz, her gördüğümüz Hoca sanmamalı, yalancı hocalardan kaçınmalıyız.

Yine, Yeniden, Yeni Bir Yıla Merhaba Konulu Kompozisyon Yazınız.

 Yine, Yeniden, Yeni Bir Yıla Merhaba Konulu Kompozisyon Yazınız.


Bir yılı daha iyisi ile kötüsü ile, hayal kırıklıkları, hayat sürprizleri ile  geride bıraktık. Zamanın bize nerede, ne zaman, ne getireceği hiç belli olmaz. Onun için yeni yıla girerken daha bir umutlu olmalıdır, daha bir heyecanlı olmalıdır insan. Çünkü yeni yıl demek yeni umutlar, yeni kararlar, hayata yeniden tutunma demektir. Geride bıraktığımız iki buçuk yılımız korona virüs ile geçti. Bu zaman zarfında insanlar birbiri ile yüz yüze iletişim kurmaktan, sarılmaktan, birbirine gelip gitmekten kaçındılar. Çok canlar aldı bu virüs aynı zamanda.


Her şeye rağmen hayat devam ediyor ve her yıl ardında gelecek yeni bir yıla hazırlanıyor. İşte bu yıl da o yılda o yıllardan biri. Artık 2023 zamanı. Yeni bir yıl, yeni heyecan, yeni mutluluklar olsun umudumuz. Yeni yılda ailemle birlikte olacağım ve onlarla evimizde çok güzel bir zaman geçireceğim. Önce  onları güzel bir akşam yemeği için lokantaya götüreceğim. Çünkü artık işimi elime aldığım için, mesleğimden kazandığım para ile onlara güzel bir yemek ısmarlayacağım. Mesleğim mühendislik bu arada. Kimya mühendisiyim ve çok şükür ki bu yıl devlet kadrosunda kendime yer bulabildim. Çok çalıştım yıllarca ama en sonunda istediğime kavuştum.


  Bu yılda yapacağım çok şeyler var. Mesleğimde iyi biri olmak için, vatana ve millete faydalı bir mühendis olmak için çok çalışacağım ve elimden gelen her türlü fedakarlığı yapacağım. Bu yılın bana huzur, mutluluk ve kazandığım helal para getirmesini umut ediyorum. Kardeşlerimle birlikte de güzel vakit geçirmek istiyorum. Onlara çok güzel zeka oyunları aldım. Mangala, Q- Bitz  satranç gibi oyunlar aldım ve yılbaşı akşamı onlarla birlikte doyasıya zeka oyunları oynayacağım. 


Babama ve anneme çok güzel hediye aldım. Babama altın saat, anneme ise altın küpe aldım ve bunları yılbaşı akşamında canlarıma hediye olarak vereceğim. Kardeşlerime ise oyuncaklar, şekerlemeler, ve kuruyemişler aldım. Ayrıca onlara okul harçlığı da vereceğim ki mutlu olsunlar. Yeni yılda yapacağım çok şeyler var. Yeni yılda ülkemizin her açıdan gelişmesini temenni ediyorum.


 Daha huzurlu, daha adil, daha gelişmiş bir ülke olsun ülkemiz. İnsan haklarının  her anlamda iyi uygulandığı eşitliğin daim olduğu, haksızlıklara karşı susulmaması gerektiği kanısındayım. Onun için ülkem için çok dua ediyorum ve çok çalışıyorum. Yeni yıl bana, aileme ve ülkemize huzur ve mutluluk getirsin. Hasta olanlar şifa bulsun, dertli olanların derdi çözülsün, ülkem bilim ve fen alanında daha iyi bir yere gelsin  ve daha çok sayıda umutlarım var. Herkesin yeni yılını tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.

“Aslan Yattığı Yerden Belli Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Aslan Yattığı Yerden Belli Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Aslan, yiğit ve temiz bir hayvan olduğu için barındığı yeri de  kötü bırakmaz. Aslan, ormanların kralı bu büyük ve güçlü hayvan gücünü aynı zamanda temiz olarak da insanlara yansıtır. Aslan yattığı yerden belli olur diyen atalarımız bizlere ise şunu anlatmak istemiştir: İnsan kaldığı yerden belli olur. Yani kaldığı ortam temiz mi, dağınık mı yoksa pislik içinde mi işte bunlara bakılır.


Özellikle de bizim gibi toplumlarda (Türk toplumu) temizliğe çok önem verilir. Misafirliğe giderken, misafir gelirken, hayatın her anında bizler için temizlik ve düzen çok önemlidir. Evimizi kir pas içinde bıraktığımız zaman insanların gözünde pek bir değerimiz olmaz. Yüzümüze bir şey denmez ama arkamızdan o da çok pasaklı, evine hiç çeki düzen vermemiş diye arkamızdan atılır tutulur. Yani bizim toplum temizliğe meraklı toplumdur. Bundan dolayı da insanın barındığı yerin durumundan, niteliğinden o insan ile ilgili bilgi sahibi olabiliriz.


Çevremizi, barındığımız yeri tertemiz bırakmalıyız. Hem böylece kendi ruhumuzu iyileştirmiş oluruz , hem bedenimizi temiz tutmuş oluruz hem de içinde yaşadığımız topluma temiz olarak uyum sağlamış oluruz. Hem temizlik de iyi bir şeydir, Kir ve pasak her türlü mikrobun yayılmasını sağlar. Onun için kaldığımız yerin pırıl pırıl olmasına gayret  etmeliyiz.

Kendimizi Keşfetmek İçin Okumaya ve Düşünmeye İhtiyacımız Var Mıdır? Neden?

 Kendimizi Keşfetmek İçin Okumaya ve Düşünmeye İhtiyacımız Var Mıdır? Neden?


İnsan okuyarak kendini geliştirebilir ve keşfedebilir. Hiç okumadan kendimizi keşfedemeyiz ve hayata dair hiçbir şey öğrenemeyiz. İlgi duyduğumuz kitapları okuduğumuz zaman, yeteneklerimiz doğrultusunda işler yaptığımız zaman, bilime meraklı olduğumuz zaman kendimi keşfederiz ve okumaya zevkle devam ederiz. Okuyan insan merak eden, sorgulayan, eleştiren insandır. Okuyan insan yerinde durmayı sevmeyen devamlı yenilikleri takip eden kimsedir. Okuyarak kendimizde ne gibi özelliklerin olduğunun farkına varırız. 


Hayatın amacını anlamak için okumak gerekir. Bu dünyaya gelme amacımız yiyip içip yatmak değildir. Bunu hayvanlar da yapıyor. Bizim hayvanlardan farkımız olmalıdır o fark da aklımızı kullanarak bilime merak salmamız, okumaya merak salmamızdan gelir. İnsanlığa faydalı işler yapmaktır, ardımızda kalıcı izler bırakmaktır. Eğitim ve öğretime önem veren toplumlar gelişmiş toplumlardır. Bir millet kitap okumadan mahrumsa o milletin fertleri cahil kalmaya mahkumdur. Okumayan ve düşünmeyen insan ne kendisine faydalı olur ne de çevresine. İnsan okudukça sorgular, sorguladıkça düşünmeye başlar ve o düşünme kişiyi farklı şeyler öğrenmeye yönlendirir.


 Böylece kişi okuyarak kendini mutlu eder, güzel işler başarır ve hayatı boyunca okuma zevkinden mahrum kalmamak için var gücü ile çalışmaya ve zihnini aktif tutmaya çalışır. Düşünen ve okuyan insan kulaktan duyma bilgilere de inanmaz. Bizzat kendi okur, araştırır ve kendi okuduklarına, bilimsel kanıtlara inanır ve böylece daha güçlü ve daha kültürlü bir birey olur.

"Kardeşimin Hikayesi "Kitabı İle İlgili Test Soruları

 Kardeşimin Hikayesi Kitabı İle İlgili Test Soruları


1)Kitapta ikiz olan kardeşlerin adı nedir?

A)Ayşe ve Fatma

B) Ali ve Veli

C) Ahmet ve Mehmet

D) Zeynep ve Kasım

 

2) Davet verdiği gece öldürülen ve roman boyunca adı geçen kadının adı nedir?

A) Alev

B) Arzu

C) Asya

D) Aylin

 

3) Ahmet Beyin mesleği nedir?

A) Bilgisayar Mühendisi

B) İnşaat Mühendisi

C) Elektrik Elektronik Mühendisi

D) Kimya Mühendisi

 

4) Ahmet Arslan’ın köpeğinin adı nedir?

Kerberos

Surabaya

Bozu

Cookie


 

5) Kitapta adı geçen kadını kim öldürmüştür?

Bakıcı kadının oğlu

Kadının eski sevdalısı

Kadının eşi

Ahmet Bey

 

6) Ahmet Arslan diye kendini tanıtan ve roman boyunca Ahmet diye bildiğimiz kişi aslında kimdir?

A) Kendini ölmüş kardeşi Ahmet yerine koyan Mehmet’tir.

B) Kendini ölmüş kardeşi yerine koyan Ali’dir

C) Hayalinde Ahmet diye bir kardeşinin olmasını isteyen kişidir.

D) Anne ve babasını kaybeden bir adamın kendine Ahmet adını vermesidir.

 

7) Rusya’da acı deneyimler yaşayan aslında  kimdir?

A) Ahmet

B) Mehmet

C) Gazeteci kız

D) Cinayete kurban giden kadın


 

8) Kitabın yazarı kimdir?

A) Zülfü Livaneli

B) İclal Aydın

C) Jock London

D) Yaşar Kemal

 

9) Aşağıdakilerden hangisi Ahmet’in en önemli özelliğinden biridir?

A) Herkesle sarılmayı seven samimi biridir.

B) Kendisine dokunulmasından korkan ve bundan asla hoşlanmayan  biridir.

C) Düzenli bir hayatı vardır.

D) Kitaplardan haz almaz.

 

10) Cinayete kurban giden kadın neden devamlı Ahmet’in evine gelmektedir?

A) Ahmet ile gizli aşk yaşadığı için

B) Ahmet Bey’in evi geniş olduğu için

C) Kitaplardan konuşmayı sevdiği için

D) Ahmet Bey zengin olduğu için

 


Cevaplar:

1.c  2. b  3. b  4. a  5. a   6. a  7. b 8.a 9.b  10.c

"Körlük" Kitabı İle İlgili Test Soruları

 Körlük Kitabı İle İlgili Test Soruları


1) Kitap ilk olarak aşağıdakilerden hangisi ile başlıyor?

A) Kitap okuyan genç bir kızın bir anda kör olması ile

B) Kırmızı ışıkta arabasında duran bir adamın anında kör olması ile

C)Bir hırsızın banka soyarken kör olması ile

D) Bir annenin yıllardır görmediği çocuğuna kavuşamadan bir anda kör olması ile

 

2) Bir anda kör olan insanların yakalandığı rahatsızlık aşağıdakilerden hangisidir?

A) Siyah körlük

B) Beyaz körlük

C) Gri körlük

D) Mavi körlük


 

3)  Ülkede herkes kör olduğu halde kör olmayan tek kişi kimdir?

A)Eczacı kalfasının annesi

B) Göz doktorunun karısı

C) Kırımız ışıkta kör olan adamın arabasını çalan hırsız

D) Göz Doktoru

 

4) Aşağıdakilerden hangisi kitapta geçen olaylar ile ilgili doğru bir bildi değildir?

A) İnsanlar kör olduğu zaman temel gereksinimlerini bile gideremeyecek duruma gelmişlerdir.

B)İlk önce kör olan gruplar karantinaya alınmışlardı.

C) Karantinadaki körlerin hepsi birbirine karşı anlayış içinde olarak insanlığa örnek davranışlar sergilemişlerdir.

D)Hayatın gerçek ve acımasız yönü insanların zor duruma düştüklerinde ne gibi kötülükler yapabileceğini ortaya koymuştur.



5) Kitap nasıl bir kitaptır?

A) Ütopik bir  kitaptır.

B) Gerçek hayatta olmuş bir olayı anlatan kitaptır.

C) Sadece bir ülkede yaşanan engelli vatandaşların anlatıldığı bir kitaptır.

D) Dünyadaki herkesin kör olduğunu anlatan kitaptır.

 

6)Kör olmayan kişi kör olanlar için aşağıdakilerden hangisini yapmamıştır?

A)Kör olanlara yardım etmiştir.

B) Karantinada kaldığı zamanlarda bir kişiyi öldürmüştür.

C) Çocuklara ve yaşlılara merhametli davranmış, onları korumuş ve kollamıştır.

D) Sadece kendini düşünmüş ve hiçbir körü dikkate almamıştır.


 

7)Karantinada olanlar  kaldığı yerden nasıl kurtulmuşlardır?

A) Çıkan bir yangın esnasında

B) Devletin serbest bırakması sayesinde

C) Askerlerin onlara acıması

D) Bir körün askerlere kurşun yağdırması sonucunda

 

8) “Körlük” adlı kitabın yazarı kimdir?

A) Dostoyevski

B) Tolstoy

C) Balzac

D)  Jose Saramago

 

9) Kitabın sonunda gözü ilk gören kişi kim oluyor?

A) İlk körlüğe yakalanan kişi

B) İlk körün karısı

C) Doktor

D) Gözü bantlı yaşlı adam

 

10)  Kitabın sonunda ne oluyor?

A) Gözü kör olan herkesin gözü bir daha asla görmüyor.

B) Sadece çocuğun gözleri açılıyor.

C) Körlere yardım eden kadının gözü de kör oluyor

D) Kör olan herkesin gözü açılıyor ve insanlar kör olmaktan kurtulup sevinç çığlıkları içinde hayata tekrar tutunmaya başlıyor.

 

 

 

 

Cevaplar:

1. b   2. b  3. b  4.c  5. a   6. d  7. a   8. d  9. a  10. d

“Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Yalancının Evi Yanmış, Kimse İnanmamış.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 

Yalan söylemek erdemli bir davranış değildir. Çünkü yalan söyleyen kişinin yalanı eninde sonunda ortaya çıkar ve o kimseye bir daha güven duyulmaz. Onun için her zaman doğru, dürüst ve güvenilir olmak en iyisidir. Yalancının evi yanmış kimse inanmamış atasözünün açıklaması ise şudur: Her zaman yalan söyleyen kimsenin her sözü  herkes tarafından yalan diye algılanır.


Kişinin söylediği ne kadar can alıcı bir gerçek olsa da artık kimse ona inanmaz. Yani kişi bir gün doğruyu söyleyecek olsa bile ona artık güven yoktur. Çünkü yalancı kişi kendi iradesi ile kendini inanılmayacak, güven duyulmayacak noktaya getirmiştir. İnsanların bize inanması için yalandan uzak durmalıyız. Yalanın kötü bir şey olduğunu, kişinin kendisine olan değeri azalttığını ve kişiyi toplum içinde de değersizleştirdiğini  yetiştireceğimiz evlatlarımıza da anlatmalıyız. Ayrıca yalanın küçüğü büyüğü diye bir şey de olmaz. Bugün ufak bir yalan söyleyen yarın başka insanların başına bela açan yalanlar söyleyebilir ve bu durumda insanların hayatında olumsuz etki yaratır.


 İşte bu olumsuzlukların olmaması için her zaman doğrudan yana olmalıyız. İnsanları yalanlarımızla aldatmamalıyız. Yalan söylemenin yanlışlığı ile ilgili şu söz de önemlidir:  “Sana güvenen bir insana yalan söyleme. Sana yalan söyleyen bir insana asla güvenmez. (Hz. Ali). İşte tüm bunlar için yalan söylememek kişiyi sağlam karakterli kimse yapar ve insanlar yalan söylemeyen kişiye her zaman güvenirler.

“Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon

 “Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil, Kendi Yeteneklerine Göre Meslek Bulmak Gerekir.” Sözü İle Kompozisyon


Her çocuk doğuştan farklı yetenekle dünyaya gelir. Her birinin içinde keşfedilmeyi bekleyen büyük bir hazine vardır. Ama bilene, ama görene. Çocuklar toplumun geleceğine ışık tutan, gelecek nesillerin yetişkini olacak olan değerlerdir. Onun için çocuk deyince şöyle bir düşünüp sorgulamak gerekir. Çünkü çocuklar dünyanın sevilmeye layık en değerli neşeleridir.

 

Çocuklara babalarının yeteneklerine göre meslek öğretilmeye çalışılmaktadır. Örneğin; Babası iş adamı olan bir çocuğa  babasının mesleği zorla öğretilmekte ve çocuk bu yaptığı işi severek yapmadığı için hayatını zindana çevirmektedir. Çocuğa zorla bir işi sevdirebilmek ve istemediği işi yaptırmaya çalışmak zorbalıktan başka bir şey değildir. Her çocuğun kendi ilgisi ve yeteneği vardır. Onun için çocuklara kendi ilgisi ve yetenekleri doğrultusunda meslek öğretmek gerekir. Yani onları kendi sevdiği mesleklere yönlendirdiğimiz zaman hem daha verimli çalışmış olacaklar hem de yaptığı işten büyük haz alacaklardır. Bundan dolayı çocuklar da kendi yaşamlarına kendileri yön verecekler ve kendi işlerinin patronu olacaklardır.


İşte bu söylediklerimden de çıkarılacağı gibi çocuklar kendi iradeleri ile sevdiği işleri yapmalıdır. Çocuklara babalarının yeteneklerine göre değil, kendi yeteneklerine göre iş bulmak gerekir der Platon. Bunu yaptığımız zaman çocuklar ile ailesi arasındaki iletişim de daha sağlıklı olacak. Mutlu çocuklar da mutlu aileleri beraberinde getirecektir. Yeter ki onları kendi istediği işleri yapmakta özgür bırakalım.

Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?

 Telefonsuz, Televizyonsuz ve İnternetsiz Bir Gün Hayal Ediniz. Böyle Bir Günde Arkadaşlarınızla ve Ailenizle İlişkilerinizde Neler Değişirdi?


Günlük hayatımızda televizyon, telefon ve internet bizim bağımlı olduğumuz teknoloji ürünleri olduğu için günümüzün çoğunu bunlarla geçiriyoruz. Bunlarsız geçen zaman çok sıkıcı olmaya başladı ve insanlar teknoloji bağımlısı kimseler olmaya başladı. Çocukların elinde, yetişkinlerin elinde telefon saatlerce kullanılmaya başlandı. İnsanlar sosyal yaşamdan kopmaya ve kendi içine kapanmaya başladı. Telefonun olmadığı, internetin olmadığı bir günü hayal ettiğim zaman ilk olarak sıkılmaya ve her şeye çabuk sinirlenmeye başlardım. 

Elimin alışkanlığı olan telefonum, kumandam elimde olmadığı zaman bir işe yaramadığı zaman sıkıntıdan patlardım. Bunlar olmadı diyerek de hayattan umudumu kesmezdim ve ailem ile  güzel bir vakit geçirmek için elimden geleni yapardım. Ailem ile bir araya gelip yüz yüze sohbet ederdik. Annem yemek hazırlarken ona yardım eder ve hep birlikte sohbet ederek güzel anlar geçirirdik. Kitap okuma saati düzenlerdim ve herkes aynı anda başlayıp aynı anda bitirmek üzere bir saat kadar kitap okurdu ve birlikteliğin o muhteşem tadını doyasıya çıkarırdım.

 Dışarıdaki insanların hayatını merak etmek yerine kendi hayatımıza yönelmiş olmanın, kendimizi keşfetmiş olmanın farkına varırdım ve aslında teknolojik ürünler olmadan da hayatın güzel ve anlamlı olacağını anlardım. Arkadaşlarımla dışarıya çıkıp bir lokantada bir araya gelir ve onlarla yemek yer, derslerden konuşurdum ve birlikte çok güzel bir vakit geçirmiş olurduk. Çevremizde yardıma muhtaç olan yaşlılara ailemizin yaptıkları yemeklerden götürür ve birliktelik duygusunun tadını çıkarırdım.

 Güzel toplantılar yaparak, kahkaha dolu anılarımız olurdu. Bir şeye bağlı olmadan da arkadaş çevremiz ve ailemizin bize yetebilen en değerli kimseler olduğunun farkına varırdım. Böylece arkadaşlarımla ve ailem ile ilişkilerim daha normal düzeye gelirdi. Birbirimizle daha uzun sohbetler eder ve daha güzel bir iletişim dili kurulurdu. Her şeye çabuk sinirlenme yerine karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı olurdu.

Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

 Okumanın Düşünmek Üzerindeki Etkileri Nelerdir?


Okumak insanı farklı bir yolculuğa çıkarır. İnsan okuyarak öğrenir, öğrendikçe yeni bilgileri öğrenmek için merak eder, çaba gösterir ve sürekli okuma isteği içinde olur. Okumak insanın düşünmesi üzerine olumlu etki yapar. Çünkü okuyarak sorgulamaya başlarız, eleştirel düşünme becerimiz gelişir, farklı ülkeler, farklı insan karakterleri hakkında bilgi ediniriz.


 Başka insanlar ile ortak yönlerimizin neler olduğunu, farklı yönlerimizin neler olduğunu okuyup düşünerek öğrenebiliriz. Düşünce gücümüz gelişir. Okuduğumuz kitaplardaki bilgiler bize yeni yollar açar. Dünyada ne gibi insanların olduğunu öğreniriz, ne gibi gelişmelerin olduğunu öğreniriz ve bunlar üzerine kafa yorarız. Okuyarak bilgi dağarcığımızı genişletiriz. Yeni öğrendiğimiz kelimeler olur, deyimler olur, atasözleri olur. Farklı kültürleri öğreniriz. Böylece zengin bir dilimiz olur, zengin bir kültürümüz olur. Okuyarak düşünerek kendimizi daha iyi keşfederiz, içinde yaşadığımız dünyaya daha farklı gözle bakarız. Okuyarak düşündüğümüz için hoşgörüyü öğreniriz, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemleri öğreniriz. Kendi doğrularımızı buluruz, kendi düşüncelerimiz ile toplumda var oluruz ve kimsenin bizi kendi tarafına çekmesine izin vermeyiz. Okuyup düşünerek daha objektif bir insan oluruz ve kimsenin maşası da olmalıyız. Yeter ki düşünmeye devam edelim ve okumayı elden bırakmayalım.


  Düşünerek kendi cümlelerimizi kurarız ve kendimizi toplum içinde daha iyi ifade ederiz. Edebi dilimiz son derece gelişir, empati kurma becerimiz gelişir ve okuyup düşünerek yeni ufuklar açarız. Okumayan insanın beyni ise çürümeye başlar ve kişi en basit konular hakkında bile düşünemez ve sorgulamaya yeteneğini de kaybetmeye başlar.

"Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp" Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 "Bilmemek Ayıp Değil Sormamak Ayıp." Atasözü İle İlgili Kompozisyon


Dünyadaki en bilge insan bile her şeyi bilemez. Çünkü insanın her şeyi öğrenmeye ne zamanı vardır, ne de her şeyi öğrenmeye ömür yeter. Her şeyi öğrenemeyiz ama çalışırsak kendi alanımızda iyi bir yerlere gelebiliriz ama kendi alanımızda bile bazen çok iyi olamayız. Bildiğimiz konular vardır, bilmediğimiz konular vardır. Bizim bilmediğimizi başka biri bilebilir. Başka birinin bilmediği bir konuyu ya da bir işi biz bilebiliriz.

 Onun için bilmiyorsak mutlaka bir bilene danışmalıyız. İşte bunun için de atalarımız “Akıl akıldan üstündür.”  “Bin bilsen de bir bilene danış.” demiştir. Onun için öğrenmek istiyorsak bilmediğimiz şeyleri başkasına sormalıyız ve öğrenmeye çalışmalıyız. Çünkü bilmemek ayıp değildir öğrenmemek, sormamak ayıptır. Bilmiyorum ayağında yan gelip yatan o kadar çok insan vardır ki. Bu insanlar bilmedikleri şeyleri öğrenmek için en ufak bir gayret göstermezler ve bilmiyorum diyerek geçiştirirler. Oysa o bilmediği şeyleri bilen birine sorsalar iş daha başka duruma gelecektir. Sormak ayıp bir şey değildir aksine soran insana değer  verilir,  o kişi takdir edilir ve çabası destek görürü.

Bir de çok bilmişler vardır. Bunlar kimseye sorma ihtiyacı içinde olmazlar ve her şeyi en iyi ben bilirim kafasında olup kendi cahil halleri ile yaşamaya devam ederler. İşte böyle kimselerden de olmamak gerekir. Bilmiyorsak öğrenmeliyiz, bilen insana sormalıyız, merak etmeliyiz ve merak ettiğimiz konuyu iyice öğrenene kadar kararlılığımızı sürdürmeliyiz. İmkanımız varken  bilmediklerimizi öğrenmeliyiz ve hayata geç kalmamalıyız. Sormazsak, öğrenmezsek hep bir sıfır geriden başlarız hayata.

Eski İnsanlar Daha Mutludur Konulu İkinci Münazara

 Eski İnsanlar Daha Mutludur Konulu 2.Münazara 


Günümüz insanları her ne kadar bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi ile istediği çoğu şeye kavuşmuş, tüketim çılgını insanlar olmuş, gözü doymayan kimseler olmuştur. Her şeye daha kolay kavuşmasına rağmen yine de eski çağlarda yaşayan insanlar kadar mutlu olamamıştır. Çünkü ilkel çağlarda yaşayan insanlar daha mutludur. O zamanki insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için çok çalışıyorlar, yürüyorlar ve doğal besleniyorlardı. Kimseye oturduğu yerden  pizza, hamburger gibi yiyecekler gelmiyordu. İnsanlar avcılık ve toplayıcılıkla geçindiği için o gün bir hayvan buluyorsa yiyorlar bulamıyorsa yemiyorlardı. Yani vücutlarında günümüz insanları gibi fazla yağ biriktirmiyorlar, çok hareket halinde oluyorlar, yoruluyorlar, alın teri döküyorlar ve yorgunluktan da rahat bir uyku çekiyorlar ve daha mutlu oluyorlardı.

Sabah kalktıkları zaman tekrar hareket halinde yemek aramaya çıkıyorlar, bir ateşin başında akşam olduğu zaman toplanıyorlar, konuşmalar yapılıyor, destanlar anlatılıyor, yüz yüze iletişim kuruluyor ve insanlar doğal bir şekilde yaşayıp gidiyorlardı. İnsanlar arasında güven bağları daha kuvvetliydi ve günümüz insanları gibi bencil kimseler değillerdi. Herkes kendine yetecek kadar olanı alıyor fazlasını almak istemiyordu. Çünkü insanlarda mal biriktirme hırsı, daha iyi olma, daha başarılı olma hırsı yoktu. 

Birimiz hepimiz için hepimiz birimiz için anlayışı vardı. Biri hastalandığı zaman o hastalığın tedavisinde doğal yollara başvuruluyor hastalanan kişi günümüzdeki gibi hemen antibiyotiklerle iyileşmeye çalışmıyor, doğal yollardan, bitkisel karşımlar ile iyi oluyordu. İnsanlar arası iletişim yüzü yüz yüzeydi ve daha çok samimiyet, yardımlaşma ve dayanışma vardı. İnsanlar daha sosyaldi. Çocuklar çocukluğunu yaşayabiliyor ellerine bir teknoloji aleti alıp odalarına kapanıp kendi beyinlerini çürütmüyorlardı. Çünkü o zamanlar mağaralarda yaşıyorlar bir odaları da yoktu, o zamanlar bilim ve teknoloji de gelişmemişti.

Bunun için her şey doğal oluyordu ve haliyle insanalar da daha mutlu oluyordu. En ufak bir zorlukta herkes bir yerlere dağılmıyor, birlik ve beraberlik oluyor, huzur oluyordu. Onun için eski insanlar daha mutluydu. O zamanlarda yaşam koşulları daha zorlayıcıydı ama insanlar daha iyiydi, daha güvenilirdi ve daha mutluydu. Çünkü doğal beslenme vardı, günümüzdeki gibi yemekten kaynaklanana hastalıklar fazla olmuyordu o çağlarda. Oysa günümüzde her türlü hastalık çoğu zaman yanlış beslenme şeklimizden dolayı olmakta ve insanlar da bunun için mutsuz olmaktadır.

Günümüz İnsanları Daha Mutludur Konulu Münazara

 Günümüz İnsanları Daha Mutludur Konulu Münazara


İlkel çağlarda insanlar yemek bulmak için günlerce, haftalarca  arayış içine girer ve bunun için de avcılık ve toplayıcılıkla  geçinirlerdi. En basit gereksinimlerini karşılamak için çok zaman geçmesi gerekirdi ve o zamandaki insanların zamanı da boş yere akıp giderdi. Oysa günümüzde bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi, insanoğlunun kendini geliştirip iyi yerlere gelmesi ilkel çağlardaki gibi insanların zor hayat koşullarında yaşamasını sona erdirmiştir. Günümüz insanları daha mutludur çünkü istediği şeylere ulaşabilmesi daha kolaydır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü gündemde ve dünyada olan gelişmelerden internet sayesinde  anında haberdar olmakta ve gelişmelere kayıtsız kalmamaktadırlar.

Teknoloji geliştiği için bir taşla birden fazla kuş vurulmaya başlanmış ve insanlar kısa zamanda kendi faydalarına, kendi eğlencelerine daha iyi zaman ayırmaya başlamışlardır. Günümüz koşullarında eğitim sistemleri daha iyi geliştiği için insanlar cahil kalmaktan kurtulmuş  ve kendilerine, içinde yaşadığı topluma faydalı olmak için icatlar yapmış, keşifler yapmış ve insanlığa katkı sağlamışlardır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü isteğimiz bir şeye ulaşma imkanı daha kolaydır. Aklını kullanana ve çalışkan olan insan istediği şeylere alabilir ve  temel gereksinimleri için çok fazla kendini yormaz. Fiziksel gücü fazla kullanmadan çalışarak iyi yerlere gelebilir ve kendini maddi açıdan güvence altına alabilir. Günümüz insanları tiyatroya gitmekte, sinemaya gitmekte, konserlere gitmekte ve orada duygularını coşkulu bir şekilde yaşayabilmekte, öğrendiği şeyler ile kendini başka insanların yerine koyabilmekte yani empati kurabilmektedir. Günümüz insanının hayat kalitesi daha yüksektir.

 İnsanlar eskiye nazaran eğitim ve öğretime çok önem vermekte, çok okumakta ve zihnini yeni bilgileri öğrenmek için meşgul etmekte ve böylece çalışarak mutlu olmaktadır. Günümüz insanları daha mutludur çünkü sadece fiziksel çalışma ile kazanç sağlanmamakta insanlar sabahtan akşama kadar fiziksel çava gerektiren işlerde çalışmayarak da gelir elde edebilmektedir. Çok iyi çalışmayan kimseler ise fiziksel güç gerektiren işlerde çalışmaya devam ederek kendini mutlu edebilmektedir. Günümüzde her şey daha iyi geliştirdiği için insan sağlığı da daha ön plana çıkmıştır.

Geçmiş yıllarda insanlar herhangi basit bir hastalıktan tedavisi bulunmadığı için ölebiliyordu. Oysa günümüzde tıp alanında gelişmeler kat kat fazla olduğu için artık her türlü hastalığın olma da çoğu hastalıkların tedavisi bulunabilmekte ve insanlar hemen hayattan ayrılmamaktadır. Çünkü sağlık sektörü eskiye nazaran müthiş bir şekilde ilerleme göstermiştir. Bunun için günümüz insanları daha şanslı ve daha mutludur. Ulaşımda, sağlıkta, tarımda, ticarette, ekonomide vb her alanda gelişe günümüzde daha çok olmuş bundan dolayı günümüz insanları da daha mutludur.

“Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Akan Su Yosun Tutmaz.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hayatın en büyük zevki çalışmaktır. Çalışan insan kafasını bir şeylerle meşgul eder ve kendi geleceğini hazırlamak için var gücü ile çalışır. Çalışan insan zihnini, bedenini işi ile meşgul ettiği için aktif olur  ve hayata karşı pasif bir tutum sergilemez. Çalışan insan paslanmaz.


 Her zaman beyni de aktif olur, ruhu da. Akan su sürekli hareketli olduğu için bu su yosun tutmaz. Çünkü devamlı gelen bir su vardır ve gelen su da  bulunduğu yeri taze tutar ve orada yosun oluşmasını engeller. İşte bunun gibi çalışmak da insanın daha hareket halinde olmasını sağlar ve hayata çalışarak tutunan insan kolay kolay pes etmez. Hayallerini gerçekleştirmeye devam eder, okumaya, araştırmaya devam eder. Kendini toplumdan soyutlamaz. Çalışarak kendini mutlu edeceğini ve kendi ruhunu öldürmeyeceğini anlar. Çalışmayan insan ise bir süre sonra tembel biri olur. Tembel olduğu için de  bu durum hayatının alışkanlığına döner ve böylece kişi kendini adım adım  paslanmaya doğru götürür.


 İşte bunun olmaması için hangi yaşta olursak olalım bir işimiz olsun ve o işle kendimizi meşgule edelim. Evdeysek ev işlerini yapalım, kitap okuyalım, kendimizi meşgul eden bir şeyler bulalım ve böylece boş düşünerek hayatımızı zehir etmeyelim. Aşırı konfor sahibi olmayalım ve çalışarak hayatın gerçek anlamına ulaşmaya çalışalım.

Engelliler İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Engelliler İle  İlgili Kompozisyon Yazınız.


Hayatın her zorluklarına rağmen ayakta kalabilmeyi beceren, yetenekleri ve muhteşem zekaları ile büyük başarılara imza atan engelli bireyler bir toplumun  en önemli  ve en özel kişileridir.  Engelli olmayan insanlar kendilerini engelli olan bireylerin yerine koymalı, empati kurarak o kişilerin nasıl zorlu hayat koşullarından geçtiğini tahmin etmelidir. İnsan bedenen engelli olabilir önemli olan  kalpten engelli olmamaktır. Yani insani duygulara sahip olabilmek, üretebilmek, çalışabilmek ve kendine değer vererek yapılamayacak zannedilen şeylerin üstesinden gelmektir. Bazen engelli olmayan bireylerde şımarıkça hareketler, sahip oldukları şeyleri küçümseme, kimseyi beğenmeme gibi tavırlar gözlenir.

 Haline şükretmeyen ve tembel olmaya yatkın olan kimselerdir bunlar. Oysa engelli olup dünya dalında büyük başarılara imza atmış, zekasına hayran kaldığımız, insanlığına, merhametine hayran kaldığımız görünüşte engelli ama yüreğinde ne coşkun denizler olduğu, ne gibi güzel işleri yapacağını aklından geçirdiği nice engelli kardeşlerimiz vardır. Bu  engelli kardeşlerimizin yaptığı takdire değer şeylerdir.  Örneğin  Milli Ampute Futbol takımımız büyük başarısı ile dünyada bu yıl birinciliği hak etmiş ve herkesin gözü önünde olan bu başarı büyük sevinç göz yaşlarına neden olmuş, o futbolcuların eşleri, çocuklar tribünlerde sevinçten ağlayarak zafer göz yaşları dökmüştür. Sadece onlar mı biz seyirciler de hem ağladık hem de onlarla gurur duyduk. İzlenmesi gereken muhteşem bir şölendi birinciliğimiz. Şampiyonluğu getirmişti engelli kardeşlerimizi ülkemize.

 Her ne kadar onlar her türlü engeline karşı hayata tutunsa da bazen çevresel koşullar, bazen de insanların onlara karşı olumsuz tutumu engelli kardeşlerimizi derinden yaralamaktadır. Onlara ön yargı ile bakılması üzer en çok da engelli bireyleri. Oysa engelli olup hiçbir engeli olmayan kişilerden daha büyük işler yapmış kişilerin sayısı da az değildir. Engelli bir bireyin illaki çok başarılı olması gibi bir beklenti de doğru değildir aslında. Onları olduğu gibi kabul edebilmek, onların da sosyal yaşama uyum sağlamasına destek olmak insanlık görevidir. Engelli kimselerin ailelerine de destek olmak ve onlara moral vermek gerekir. Çevre koşulları onlar için daha kullanışlı hale getirilmeli ve her ne yapılacaksa engelliler de düşünülerek yapılmalıdır. 

Engellilere yönelik her türlü şiddete de toplum olarak tepkimizi sert bir şekilde ifade etmeliyiz. Onların kötü niyetli insanlara değil iyi niyetli kimselere gereksinimi vardır. Onları severek, sayarak, onlara şefkat göstererek insan oluruz ancak ki eğer ki kendimizi insan olarak görüyorsak. Bizden bir şey için yardım istediklerinde candan yardım ederek mutlu edebiliriz onları. Bizden yardım istemediklerinde onlara acıyormuş gibi yaparak zorla yardım etmeye çalışıp onların canını yakmaya çalışmamalıyız. Yani duyarlı ve bilinçli insanlar olmalıyız.

“Adam Ahbabından Bellidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

“Adam Ahbabından Bellidir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

İnsan yalnız kalmayı sevmeyen bir canlıdır. Başkaları ile arkadaş olmak ister, dostluk ilişkileri kurmak ister ve böylece sosyal bir varlık olur. Her ne kadar başkaları ile arkadaşlık kurmayı sevse de insanoğlu gezdiği kişilerin, dostluk kurduğu kişilerin kimler olduğuna da dikkat etmelidir. Çünkü kiminle gezersek, kiminle iletişim halinde daha çok olursak bir zaman sonra ya o bize benzemeye başlar, ya da biz ona benzemeye başlarız.


Yani kişi ahbabından belli olur atasözü ile atalarımız şunu demek istemiştir: Kişi arkadaşından belli olur. Kötü bir arkadaşla geziyorsak ve kendimizde kötülüğe meyilli biriysek bizde onun gibi kötü oluruz ve kendimize kötü alışkanlıklar ediniriz. İyi bir arkadaşa sahipsek ve bizim de içimiz iyi olmaya niyetli ise iyi bir insan oluruz ve birbirimize faydalı oluruz. Mevlana’nın arkadaşlığın önemi ile ilgili bu atasözüne yakışır şöyle bir sözü vardır: “ Kiminle gezdiğinize, kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü; bülbül güle ,karga çöplüğe götürür.” der. Yani insan kendine iyi bir arkadaş seçmeli ve  güzel alışkanlıklar kazandıran kişileri arkadaş edinmelidir. Eğitimli, güzel ahlaklı , içinde şefkat ve merhamet duygusu olan bir arkadaşınız sizi güzelliklere götürür.


Eğitimsiz, cahil, her türlü kötü alışkanlığı yaşam şekli haline getirmiş, kaba, ağzından küfür eksik olmayan kişide sizi kendine benzetir ve siz de onun gibi toplum tarafından örnek alınmayan ve sevilmeyen bir insana dönüşürsünüz. Onun için kimle gezdiğimize dikkat etmeliyiz ve kendimize güzel ahlaklı insanlar bularak onlarla arkadaşlık kurmalıyız.


Bencillik İle İlgili Özlü Sözler

 Bencillik İle İlgili Özlü Sözler


Bencillik insanların doğasında olan bir şeydir ama bunun ortada olanı normaldir. Aşırı bencillik kişiye karşı nefret duygusu uyandırır ve kimse bencil olana sevgi duymaz. Aşırı bencillik de eğitimle, empati kurarak düzeltilebilir. Yeter ki insan bencil olmaya karar versin ve içinde vicdanı olsun. Vicdanlı olmayan insanlar bencil olmaktan mutlu olan ahmak kimselerdir. Bu kimselerden olmamak için paylaşmayı öğrenmeliyiz, kendimizi düşündüğümüz kadar bir başkasını da düşünürsek işte o zaman insan oluruz.


Bencillik sözleri şunlardır:

“Bencilliğin gözünde bir perde vardır.”  Mahatma Gandhi

Bir insana, kendi iyiliğine çalıştığı için değil, komşusunun iyiliğine çalışmadığı için bencil deriz. R. Whately

Bencil adam, can sıkıntısından kurtulamaz. Goethe

Bencillik, insanın istediği gibi yaşaması değil, başkalarına da kendisi gibi yaşamayı önermesidir.  Oscar Wilde

 

En iyiler bile bencil düşüncelerden uzak değillerdir.  Victor Hugo

Bencillik, dostluğun zehridir. -  H. Balzac

Bencillik bir doğa vergisidir, bencil olmamak ise bir değerdir.  Joseph Mayer

Bencil olmayan, başkalarının bencilliğinden şikayetçi olmaz.   La Rochefoucauld

Bencil, her yerde yalnızdır.  G. Sand

İnsanları dinleyin ve onlara kendilerinden bahsetme fırsatı verin.  P. Corneille

 

Biz insana yolu gösterdik. İster şükreden olsun, ister nankör (İnsan 76/3)

İnsanların size karşı olmaları diye bir şey yoktur. Onlar kendilerinden yanadırlar, hepsi o kadar.  Gene Fowler

Yalnız kendini düşünen adam, yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar.  Bacon

Bencil insan, tek başına kalmış meyvesiz bir ağaç gibi kurur gider.   Turgenyev

Yalnız kendi için yaşayan ve sadece kendini korumaya çalışan insan, mükemmel bir hayata erişmiş sayılmaz.  Auerbach

 

 

 

 

Kurtuluş Savaşı Hakkında Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

 Kurtuluş Savaşı Hakkında Hikaye Edici Bir Metin Yazınız.

Sabah gün doğar doğmaz cepheye koşmuştu. Akşam düşmanın yurda geldiği haberi köy halkına ulaşmış ve köy halkı ne yapacağını şaşırır bir vaziyette sabaha kadar uyumamıştı. Uyumazdı elbette Anadolu insanı. Vatan demek namus demek, onur demek, haya demek, iman demekti. Durur muydu hiç köy halkı ve Fadime Ananın oğlu Adem. Adem henüz on yedisini yeni bitirmişti. Bıyıkları yeni terlemiş, boyu uzamaya başlamış, genç bir delikanlıydı ama içi vatan sevdası ile doluydu. Güney Cephesine saldıran Fransızlar ve Ermeniler birlik olup devletimizi, büyük Osmanlı Devletini yok etmek, parçalamak için iş birliği içine girmişlerdir.

 Bu acımasız düşmanlar  çocuk çoluk demeden ateş açıyor, masum köy halkının evini, sahip olduğu eşyaları yerle bir ediyordu. Düşmanın acıması olmaz evlat dedi Fadime ana  Adem’in diğer odada olduğunu zannederek ama Adem çoktan gitmişti cepheye. Ağabeylerine yardım edecekti. Fransızlara ve Ermenilere bırakılmayacaktı bu vatan toprakları. Fadime Ana torunun evde olmadığını görünce telaşlandı ve sonradan aklına geldi. Adem akşamdan demişti ana ben sabah olunca cepheye koşacağım diye. Milleti Sadık-a denilen Ermeniler bile sadık kalmamıştı Osmanlı Devleti’ne.  Düşman devletlerin kışkırtması ile Ermeniler de ayaklanmış ve Fransızlar ile birlikte olmuştu. Bunu, bu ihaneti kabul etmiyordu Adem. Adem cepheye koşar adımlarla gitmişti, gittiğinde oradaki ağabeylerini gördü ve onlara evden getirdiği sıcak çöreklerden ikram etti. 

Bende bu uğurda öleceğim gerekirse lütfen beni cepheden göndermeyin diye yalvardı Cevat komutana. Komutan da onun bu kararlılığı karşısında hayır diyemedi. Cephede çatışmalar başladı ve Adem de düşman cephesine saldırdı. Başını kaldırıp karşı tarafa top atacağı sırada başından vurularak yere yığıldı. Oracıkta şehit düştü bu vatan evladı, bu güzel yürekli asker. Adem de  şehit oğlu şehit olmuştu artık. Çünkü babası da şehit olmuştu başka bir cephede.

 Adem’in şehit haberi köye ulaştı ve Fadime Ana ağladı ama dik durdu. Çünkü düşman karşısında eğilmemişti torunu da tıpkı oğlu gibi şehit olmuştu. Evlat acısı, hele hele torun acısı çok üzdü onu ama vatan sağ olsun da yeterdi gayri. Alırdı onun intikamını  bu kahraman Türk ordusu elbette.