Atatürk İle Aynı Dönemde Yaşamış Olsaydınız Ülkemiz İçin Neler Yapmak İsterdiniz?

 Atatürk İle Aynı Dönemde Yaşamış Olsaydınız Ülkemiz İçin Neler Yapmak İsterdiniz?




Mustafa Kemal ile aynı dönemde yaşamış biri olsaydım ülkem için üzerime düşen her ne varsa onu yapmaya gayret ederdim. Gücüm neye yetiyorsa onu yapardım. Atatürk’ün vatan için yaptığı mücadeleye destek olurdum ve milli mücadele tarafında olan gazeteleri halka dağıtmaya başlardım ve kapı kapı dolaşır gazete dağıtır ve milli mücadele hakkında insanları bilgilendirirdim. Mustafa Kemal’i iyi dinlerdim  ve onunla birlikte ben de cepheye giderdim. Cephedeki kahraman vatan evlatlarına evden getirdiğim erzakları götürürdüm.

 Evimin yakın bir yerinde çeşme varsa o çeşmeden kaplara su koyar ve bu suları cepheye götürürdüm. Askerlerimizin dudakları susuzluktan çatlamasın diye, ciğerleri sıcaktan yanmasın diye onlara Anadolu’mun bu billur sularından götürürdüm. Ülkemin bağımsızlığı elden gitmesin diye, çocuklar yetim ve öksüz kalmasın diye, vatan sahipsiz  bırakılmasın diye düşmanla çarpışmaya devam eder ve vatan yolunda canımı vermeye hazır olarak her zaman hazır halde olurdum. Bir ülkenin bağımsızlığı elden gitmişse o ülke yok olmuş, köle olmuş demektir. Bunların olmaması için Mustafa Kemal ile birlikte olur, ona yol arkadaşı olmak isterdim. 

Ülkemiz bağımsızlığına kavuştuktan sonra Mustafa Kemal’in cumhuriyeti ilan edeceğini duyduğum zaman onun yanına gider ve cumhuriyetin ne anlama geldiğini sorardım. Atatürk bana cumhuriyet hakkında bilgi verdiği zaman bunun ülkem için en iyi yönetim şekli olduğunu ona ifade eder ve onun ellerinden öperdim, ona sarılırdım ve mavi gözlerinin ne kadar güzel ve vatan sevdalısı baktığını söylerdim. Milli Mücadele yıllarında eşlerini kaybetmiş analarımıza Atatürk ile birlikte olup her türlü yardımın edilmesini sağlardım. 

Kahraman Mehmetçiklerimin evlatlarına minnetle bakar ve onlara her zaman saygı duyardım.  Eğitim alanında ülkemin en iyi yerlere gelmesi için, ekonomi alanında ülkemin en iyi yerlere gelmesi için durmadan çalışır ve Mustafa Kemal’in peşinden ayrılmazdım. Ülkemizin bir daha bağımsızlığı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasın diye daha çok çalışırdım ve yaşıtlarımla birlikte ilim yolunda, bilim yolunda ilerlemeye çalışırdım.

"En Büyük İletişim Problemimiz Anlamak İçin Dinlemiyoruz. Cevap Vermek İçin Dinliyoruz." Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “En Büyük İletişim Problemimiz Anlamak İçin Dinlemiyoruz. Cevap Vermek İçin Dinliyoruz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon




İnsan iletişim kurmak ister, bir başkası ile dertlerini paylaşmak ister. Mutlu anlarında da mutluluğunu paylaşmak ister. Bunların hepsi birden kişinin sosyal gereksinimleri arasındadır. Günlük hayatımızda iletişim kuruyoruzdur mutlaka. İletişimi nasıl kurduğumuz,  ne dediğimizi değil de nasıl söylediğimizi de düşünsek iletişim becerileri anlamında daha iyi bir iş yapmış oluruz. 

Toplumumuzun en büyük iletişim problemlerinden biri de anlamak için dinleme boyutuna geçmemesidir. Hepimiz bir şeyleri anlatma ve rahatlama peşindeyiz ama çoğumuz dinlemekten noksanız ne yazık ki. Karşıdaki konuşurken bile o konuşmasını çabucak bitirsin de ben de cümlelerimi bir an önce söyleyeyim de kendimi kanıtlayayım, kendi sorunlarımı anlatabileyim derdi içine giriyoruz. Karşıdaki kişi anlattığı ile ilgili bize bir şey sorunca da  ne diyeceğimizi bilemiyoruz ve böylece onu dinlemediğimiz ortaya çıkıyor.

 İyi bir dinleyici olmayan bir insan konuşmacı olan kişiye de saygısızlık yapmış olur aynı zamanda. Anlamak için değil de anlatmak için dinliyor gibi bir halimiz var. Oysa karşıdaki kişinin bize ne anlattığına kulak versek, iyi bir dinleyici olsak insani anlamda daha güzel bir davranış sergilemiş oluruz ve dinlediğimiz kişi de bizim sözümüzü kesmez ve o da bize karşı iyi bir dinleyici olur. 

Cevap vermek için dinlemek yerine gerçek anlamda dinlemeyi seçsek daha samimi olur ve daha iyi bir etkileşim ve iletişime geçilmiş olur. Böylelikle bize anlatılanların da ne olduğunu daha iyi öğrenmiş oluruz ve gerçek bir dinleyici konumunda oluruz. Böyle olduğu zaman da insanlar arasındaki saygı daha çok artar, insanlar birbirine karşı ön yargılı olmaz ve birbirini daha çok sever ve birbirine  karşı daha hoşgörülü olur.

“Dil, Bakıldıkça Büyüyen Bir Ağaçtır.” Sözünü Açıklayan Kompozisyon Yazınız.

 “Dil, Bakıldıkça Büyüyen Bir Ağaçtır.” Sözünü Açıklayan Kompozisyon Yazınız.




Bir toplumun gelişmesi ve ilerlemesi ancak o toplumun ana diline verdiği değer sayesinde olur. İnsan ana dilini iyi konuştuğu zaman, ana dilini doğru yazdığı zaman dil bir zaman sonra gelişmeye başlar ve  dili kullananlar olduğu sürece dil gelişir, insanlar ana dilini kullanmazsa o dil unutulur. Toplumların millet olmasını sağlayan en önemli unsur dildir. Dil unutulduğu zaman milli ruh ve  milli kültür diye bir şey kalmaz. 

Genç nesiller kendi ana dilini bilmeyen, başka dilleri konuşmaya çalışan benliğini kaybeden kişilere dönüşür. Oysa dil iyi kullanıldığı zaman o dilin incelikleri keşfedilir, ana dilin ne kadar zengin olduğu keşfedilir. Bizim ana dilimiz Türkçe çok zengin bir içeriğe sahip olan dildir. Bir kelimenin birden çok anlamı vardır. Bizler ana dilimize ne kadar değer verirsek ana dilimiz de o şekilde gelişir. Dilimizi yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmak için günlük hayatımızda ana dilimizi kullanamaya devam etmeliyiz. İş yerlerinde, lokantalarda, çay ocaklarında, mağazalarda kendi dilimize ait sözcükler kullanmalı ve kendi dilimiz geliştirilmeye çalışılmalıdır. 

Mustafa Kemal Atatürk de dilin bir milletin benliği olduğu, kültürün taşıyıcı olduğunu dile getirerek Türk dili ile ilgili şu sözü söylemiştir: “Türk Dili zengin, geniş bir dildir. Bütün kavramları anlatma yeteneği vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek gereklidir. Öyle istiyorum ki Türk Dili bilimsel yöntemlerle kurallarını ortaya koysun. Bütün dallarda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği, güzel, uyumlu dilimizi kullansınlar.” Dilimiz bakıldıkça büyük bir ağaç olsun ve ana dilimizi herkese öğretmeye çalışalım  bu sayede ana dil her zaman aktif kalsın.

Kendinizi “Sığırtmaç Mustafa’nın Öyküsü” Metnindeki Kahramanın Yerine Koyarak Atatürk’e Bir Mektup Yazınız.

 Kendinizi “Sığırtmaç Mustafa’nın Öyküsü” Metnindeki Kahramanın Yerine Koyarak Atatürk’e Bir Mektup Yazınız.

 





 Sevgili Mustafa Kemal Paşam!

Size bu mektubu şu anda okuduğum üniversitenin sıralarından yazıyorum. Hani beni ilk gördüğünüzde adımı sormuştunuz ve benim adım da Mustafa demiştiniz ya. Bana sorular sorup nasıl bir insan olduğumu anlamaya çalışmıştınız ve benim haksız yere kimseden fazla para almayacağımı anladığınızda başımı okşayıp ben Mustafa Kemal’im demiştiniz ve beni çok sevmiştiniz. O başımı okşayışınızı hala unutmuyorum Paşam. Sizin gibi değerli bir vatanseverle orada karşılaşmak ve sohbet etmek hayatımda asla unutamayacağım bir anı olarak kalacak. Beni çobanlıktan aldırıp okuttunuz ve eğitim ve öğretime her şeyden daha çok önem verdiniz. Bugün bu sıralardan size mektup yazabiliyorsam, duygu ve düşüncelerimi etkili bir şekilde yazabiliyorsam bunları sizin gibi bir lidere borçluyum efendim. Milletinin çocuklarını çok seven bir insansınız. Size her zaman minnettar kalacağım.

Sevgili Paşam!

Nasılsınız, sağlığınız ne durumda? Biliyorum yine vatan sorunları ile uğraşmaya devam ediyorsunuz, hem de hiç bıkmadan, seve seve yapıyorsunuz bu işi. Hasta yatağınızda bile vatan diyormuşsunuz da başka bir şey demiyormuşsunuz. Size ne desem ne yazsam bilemedim ki. Siz nasıl bir vatan sevdalısı, nasıl yüce gönüllü bir insansınız. Sizi çok seviyorum Mustafa Kemal Paşam. Beni soracak olursanız ben de derslerime gidip geliyorum. Çok çalışıyorum efendim. Okuyup büyük adam olacağım. Vatanını ve milletini çok seven iyi bir matematik profesörü olacağım. Söz veriyorum size. Siz bana güvendiniz, inandınız ve iyi bir eğitim almam için arkamda dağ gibi durdunuz. Bu güveninizi asla boşa çıkarmayacağım ve ülkeme faydalı bir bilim insanı olmak için çalışmaya, üretmeye devam edeceğim. Ben de sizin gibi okumayan çocukların okumasına vesile olacağım ve milletimin her bir ferdine çok değer vereceğim.

Mektuba son verirken sizi çok özlediğimi ve çok sevdiğimi bir kez daha yazıyorum. Okulum tatile girer girmez inşallah Ankara’ya da uğrayıp ellerinizden öpeceğim. O eller ki vatan sevgisi kokan eller, vatan aşkı ile yoğrulmuş çalışkan eller… Size selam eder ellerinizden öperim. Sarı saçlı, mavi gözlü koca yürekli güzel adam Mustafa Kemal Paşam…

 

          Yazan: Sığırtmaçlı Mustafa

"Çocukları Sağlıklı ve Bilgili Yetiştirilmeyen Uluslar, Temeli Çürük Binalar Gibi Çabuk Yıkılırlar.” Sözü İle Kompozisyon

 "Çocukları  Sağlıklı ve Bilgili Yetiştirilmeyen Uluslar, Temeli Çürük Binalar Gibi Çabuk Yıkılırlar.” Sözü İle Kompozisyon




Bugünün küçükleri olan çocuklar her geçen gün büyüyecek, gelişecek ve geleceğin yetişkinleri konumunda olacaktır. Yetiştiği çevre iyi olan çocuk oradaki iyilikleri ve güzellikleri örnek alacak, yetiştiği ortam kötü olan çocuk ise kötü çevrede yetişerek bir çocuğa ait olmayan davranışları öğrenecek, alışkanlıkları edinecektir. Onun için her çocuğun doğduğu aile ortamı ve çevresi çocuğun gelişiminde doğrudan etkilidir. Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen milletler, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılır der Mustafa Kemal Atatürk. Yetiştireceğimiz çocukların önce sağlıklı olması gerekir. Bunun için de temel ihtiyaçlarının ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. 

Hem bedenen hem ruhen sağlıklı olan çocuklar mutlu ve çalışkan olur. Sağlıklı olan çocukların çalışkan olması için de elimizden gelen her türlü çabayı göstermemiz gerekir. Onlar ile birlikte kitap okumalı, okuduğumuz kitap üzerine konuşmalar yapmalı ve onların düşüncelerinden faydalanmalıyız. Okuyarak yeni bilgiler edinerek çocuklarımızı geleceğe hazırlamalıyız. Elbette sağlıklı olmalı, çalışkan olmalıdırlar ama en önemlisi insan olma özelliğini yani iyi ve güzel ahlaklı insan olma özelliğini kazandırabilmektir önemli olan.

 Bugünün çocuğu yarının öğretmeni olacak, okuttuğu çocuklar ile topluma yön verecek, bugünün çocuğu okuyacak ve doktor olacak birçok insanı iyileştirecek ve topluma katkı sağlayacak. Bugünün çocuğu bir başka çocuğun annesi olacak, babası olacak, komşusu ya da iş arkadaşı olacak. Böyle olduğu zaman da o iyi yetiştirilen çocuklardan iyi nesiller ortaya çıkacak. Kötü yetiştirilen çocuklar da toplum tarafından bela olarak görünecek. Oysa tüm çocuklar masumdur ve iyidir. 

Önemli olan onlara iyi bir eğitim vermek, onları sevmek ve onları korumaktan geçer. İyi yetiştirilmeyen çocuklar saygısız, kaba, vatana, millete faydası olmayan faydasız bir kişi olarak hem kendi hayatını zehir edecek hem de içinde yaşadığı dünyaya zara verecektir. İşte tüm bunlardan dolayı çocuklarımızın temelini iyi atmalıyız. Ağaç yaşken eğilir sözünden de hareketle çocuğa küçük yaşta ne verirsek  çocukta kalacak olan da odur.

 Milletimizin çalışkan millet olması için, bilimde, ilimde, teknolojide, ekonomide iyi bir yerlere gelmesi için iyi çocuklar yetiştirmeliyiz ve ülkemizi yüceltmeliyiz. Bunları yapmadığımız zaman toplum yavaştan parçalanmaya başlar ve bu yavaşlık  bir zaman sonra hız kazanır toplum dağılır ve yok olur.

Atatürk’ün Çocuklarla İlgili Sözlerini Derleyiniz.

 Atatürk’ün Çocuklarla İlgili Sözlerini Derleyiniz.




Atatürk çocukları çok sever ve onların geleceğin mimarı olarak görürdü. Kendi çocuğu olmamasına rağmen manevi çocuklar olmuştur ve o çocuklar ile ilgilenmiştir. Çocuk sevgisi insana yakışan en güzel sevgidir. Onun için çocukları sevmeli ve onların çocukluğunu yaşamasına izin vermeliyiz.

 Mustafa Kemal'in çocuklar ilgili sözleri şunlardır:

"Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır."

"Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir."

"Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır."

 "Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır."


"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz."

"Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir."


"Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim."

"Bugünün küçükleri, yarının büyükleridir."

"Çocukları  sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılırlar.

“Mezarda Fiziksel Bedenin Çürümesi Gibi Hayatta Aşırı Konfor Düşkünlüğü De Zihnimizi ve Yeteneklerimizi Hızla Çürütür.” Sözü İle Kompozisyon

 “Mezarda Fiziksel Bedenin Çürümesi Gibi Hayatta  da Aşırı Konfor Düşkünlüğü  Zihnimizi ve Yeteneklerimizi Hızla Çürütür.” Sözü İle Kompozisyon




Günlük hayatımızda konforumuza düşkün bir insan olmaya başladıysak bu bizim için tehlikelerin de başladığının sinyalidir. Aşırı konfor düşkünü olmak kişiyi tembelleştirmeye başlar ve kişi bir süre sonra devamlı uyumak ister, yatağından kalmak istemez ve kahvaltısın bile hazırlamaya üşenir. Sinan Canan hocanın söylediği “Mezarda fiziksel bedenin çürümesi gibi hayatta aşırı konfor düşkünlüğü de zihnimizi ve yeteneklerimizi çürütür.” sözü ile fazla konforun insanın sahip olduğu güzellikleri yok ettiğini söyler. 

İlk başta zihnimizde sıkıntılar başlar ve okumayarak, deney ve gözlem yapmayarak, araştırmayarak zihnimizi köreltmeye başlarız ve bunun sonucunda da her şeyi çabuk unutan bir kişiye dönüşürüz. Analiz ve sentez düzeyindeki düşünmelerden yoksun kalmaya başlarız ve en basit şeyleri bile bilemez hale geliriz. Zihinsel becerilerimiz körelmeye başlayınca bu defa da çok iyi bildiğimiz şeyleri bile yapamaz hale geliriz. Tembellik tembelliği doğurur kısacası. Bu gibi durumların olmaması için çalışmayı hayat boyu haline getirmeliyiz. Yani işimizi, aşkla yapmalıyız ve sevdiğimiz bir işi yapıyorsak da bundan asla bıkmayız ve onu iş olarak görmeyiz. Yeter ki sevdiğimiz işte çalışmaya devam edelim ve aşırı konfor düşkünü bir bireye dönüşmeyelim. 

Kendimize mutlaka bir şeyle bulalım ve beynimizi bir işle meşgule ederek yoralım. Böylece beyin ölmez ve aktif olarak çalışmaya ve üretmeye devam eder. Çalışmadığımız zaman hem bedenimiz ölür hem de ruhumuz ölür. Fazla rahatlık kişiyi disiplinden  uzaklaştırır ve kişi kendini salar ve bunun soncunda da mutsuz , hayattan zevk almayan boş bir kişiliğe dönüşür.

“Hırsız Evden Olursa, Bulunması Müşkül Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Hırsız Evden Olursa, Bulunması Müşkül Olur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.





Yakınımızda olan kimselere daha çok güveniriz ve kötü olanı, güvenilir olmayanı hep dışarıda zannederiz. Oysa bazen en yakınlarımızdan gelir en büyük ihanetler ve en büyük yalanlar. Hırsız evden olursa, bulunması müşkül olur atasözü ile de atalarımız şunu anlatmak istemiştir:  Kimse evdekilerden şüphelenmeyeceği için , evin içindeki hırsızı bulmak zordur. Evde hırsızı aramak yerine acaba beni biri takip etti de evimdeki değerli bir şeyleri mi aldı diye düşünürüz, ya da komşular mı eve girdi diye düşünürüz ama evdeki bireyler hayatta aklımıza gelmez.

 Sadece dışarıdaki kişilere karşı değil içerideki kişilere karşı da uyanık olmalıyız. Yakınımızdaki olumsuz kişilere karşı da uyanık olmalıyız. Tüm bunlara rağmen insan olarak yakınlarımızı hayal kırıklığına uğratmamalıyız ve her zaman güvenilir bir insan olmalıyız. Bize güvenen aile bireylerine yalan söylememeliyiz, onların değerli eşyalarını bir yerde satmamalıyız ve evde herkes birbirine güvenebilmelidir. Böyle olduğu zaman evden kimseden şüphelenilmez ve güven duygusu daim olur. Bazen kimi insanlar en yakınlarına büyük hayal kırıklığı yaşatabilirler.

Hiç ummadığımız bir yakınımız evdeki paramızı çalabilir, altınlarımızı çalabilir ve biz ondan asla şüphe etmeyiz. Çünkü evdeki bireylere güveniriz. Bunların olmaması için aile bireylerinde güzel ahlak olmalıdır ve kimse kimseye sinsilik düşünmemelidir.

 

Milli Mücadele Yıllarında Yaşamış Olsaydınız Vatanımızın Düşman İşgalinden Kurtulması İçin Ne Yapardınız Konulu Konuşma

 Milli Mücadele Yıllarında Yaşamış Olsaydınız Vatanımızın Düşman İşgalinden Kurtulması İçin Ne Yapardınız Konulu  Konuşma




Milli Mücadele yılları, bağımsızlık savaşının verildiği o zor ve bir türlü geçmek bilmeyen yıllar… Anadolu halkı yoksul durumda, Evde aş yok ekmek yok. Bir yandan yoksulluk ile mücadele diğer yandan ise acımasız düşmanın akla gelmeyecek zulümleri ile mücadele ve geçmek bilmeyen , sabır gereken, mücadele gereken o zor yıllar…

Sevgili öğretmenim, değerli arkadaşlarım. Bugün sizlere milli mücadele yıllarında yaşamış bir genç olsaydım vatanımızın düşman belasından kurtulmak için neler yapardım adlı konuşmamı sunacağım.

Vatanım için evde oturup, ne de olsa askerlerimiz vatanımızı kurtarır, vatanımıza bir şey olmaz deyip rahatça evde oturmazdım. Önce anamın imkanları doğrultusunda yaptığı hamur aşından, yarı yanık yarı pişmiş ekmeklerden bir azık hazırlayıp bunun cepheye gitmesi için arkadaşlarımla birlikte olurdum ve askerlerimize  o kahraman vatanın kahraman yürekli cengaverlerine yiyecek götürürdüm. Yesinler ki güç alsınlar, yesinler ki düşman karşısında dimdik dursunlar diye düşünürdüm. Köylülerimin de desteği ile askerlerimiz için kıyafetler yapar, ayaklarına çorap örer, sırtlarına kalın kazaklar örerdim. Milli mücadele bilinci içinde olurdum ve bu zor günlerin, bu zalim yılların elbette geçeceği düşüncesi ile çalışmaya, vatana hizmet etmeye devam ederdim. Babası askere gitmiş küçük çocukların ablası olurdum, kardeşlerim ise o yavruların abisi olurdu. Onlar ile oynar, babalarının tez zamanda Allah’ın izni ile köye geleceğini söyleyerek o minik yavrulara umut verirdim. Ülkemiz kurtulduğu zaman bir yerlere saklanmak zorunda kalmayacağımızı söylerdim.

Evimizde olan silahları kardeşlerimle birlikte düşman askerlerinin görmediği bir anda cephaneye taşırdım. Evde bulunan kıymetli eşyaları ise toprağı kazar ve yerin altına gizlerdim ki bu kıymetli eşyalar zalim düşmanın eline geçmesin. Annem askerler için yemek yaparken ben de ona yardım ederdim ve vatan kurtulsun diye her türlü zorluğa göğüs germeye çalışırdım. Düşmanla çarpışmaktan korkan kimselere karşı konuşma yapar ve bu vatan kurtulmazsa hepimizin sonunu büyük bir bela beklediğini söylerdim ve onlara vatan ve bağımsızlık konulu konuşmalar yapardım.

Gerekirse köy köy kapı kapı dolaşırdım ki savaşa askerlerimiz çoğalsın, asker sayımız artsın ve düşman sadece donanma gücü ile bizi yenemesin. Bizim de iman gücümüz olduğunu, zor günlerde birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket ettiğimizi görsün. Vatanımın kurtulması için yeri gelir aç kalırdım ama vatan nöbetine devam ederdim. Eğer ki bu uğurda şehit olmak varsa canımı seve verirdim, yeter ki vatan kurtulsun, yeter ki vatan başka ülkelerin egemenliği altında olmasın. İşte tüm bunlarla birlikte Mustafa Kemal’in emirlerini köye yaymaya çalışır ve en büyük kurtuluşun bağımsızlık olduğu inancı ile çalışmaya, düşman vatanımdan arkasına bakmadan kaçıncaya dek mücadelem iman ve inanç gücümle devam ederdim.

“Hocanın Yap Dediğini Yap, Yaptığını Yapma.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Hocanın Yap Dediğini Yap, Yaptığını Yapma.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon




Öğretmen hep iyi şeyler öğrettiği için ondan öğrendiklerimizi hayatımızda uygulamaya geçirmeliyiz. Eğitimciler öğrencilerine ders anlatır, yol gösterir ve öğrencilerin hem mutlu olması için hem de akademik açıdan başarılı olması için elinden geleni yapar. Kimi eğitimciler çocuklara güzel öğütler verirler ama kendileri dedikleri şeyleri yapmazlar. İşte bu durumda çocuk öğretmeninin dediği şeyi yapmalı ama yaptığı şeyi yapmamalıdır.

 Öğretmeninin örnek olan davranışını yapmalı, öğretmeninin örnek olmayan özelliklerini ise yapmamalıdır. Eğitimci kimsenin söyledikleri ile yaptıkları arasında tutarlılık olmalıdır. Öğrencilerine önder olmalıdır. Böyle yapıldığı zaman öğrenciler öğretmenlerini örnek alır ve kendilerini her alanda geliştirmek için çalışmaya devam ederler. Ne yazık ki her eğitimcinin dedikleri ile yaptıkları uyumlu olmadığı için burada da çocuklara kötü örnek olurlar. Örneğin öğretmen derste öfke kontrolünü anlatmaya başladı diyelim. Bu konuyu güzelce çocuklara anlatırken bir çocuk hocanın dikkatini çekecek aykırı bir davranış sergilediğinde öğretmen öfke krizlerine girip o çocuğun psikolojini alt üst ediyorsa işte burada öğretmen tutarlı davranmıyor demektir. Az önce öfkeli olmamız gerektiğini söyleyen öğretmen kendisi bunu uygulamıyor. Bu durumda öğrenciler de öyle öğretmenleri fazla ciddiye almazlar. Çocuklar böyle kimseleri kendilerine örnek almamalı, daha iyi olan kişilerin peşinden gitmelidirler. İnsanın en zor başarabildiği şey söylediklerini hayata geçirebilmesidir. Sürekli birilerine akıl verir, şunu yap bunu yap diye insanlara moral veririz ama kendimizi bunu bir türlü yapmalıyız.

 İşte bizler de günlük hayatımızda yaptıklarımız ise söylediklerimizde bir bütün olmalıyız ki çocuklarımız bizlerden de  esinlenip güzel bir davranış sergilesinler. Yani hem söyleyip hem yaparsak daha verimli sonuçlar alırız ki bu da günlük hayatımıza katkı sağlar ve kendimizi daha iyi hissederiz.

 

“Dünya Malı Dünyada Kalır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Dünya Malı Dünyada Kalır.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon




Bu dünyanın gelip geçici olduğunun farkında oluruz ama insan olduğumuz için hırslarımız, öfkelerimiz bir türlü bitmez. Dünya malına düşkün oluruz. Az bir malımızı olduğu zaman daha fazlasını isteriz, daha fazlasına sahip olduğumuz zaman ise daha da çoğunu isteriz. Dünya malının dünyada kalacağını da biliriz ama uygulamada bunu bilmezmiş gibi yaparız. 

İnsan aç gözlü olmamalıdır. Bu dünyada paylaşmayı bilsek, kibirli olmasak ben değil de biz anlayışı içinde hareket etsek dünyamız daha güzel olur ve dünya malı da herkese yeter. Hiç kimse öldükten sonra sahip olduğu malları öte dünyaya götüremeyecektir. Onun için iyilik yapacaksak dünyadayken yapmalıyız. Yaşarken kıymet bilmeliyiz. Yaşarken yardımsever insan olmalıyız ve para ile kafayı bozmamalıyız. İnsanın gözünü doyuracak olan bir avuç kara topraktır. Nasıl ki topraktan geldiysek geri de toprağa gideceğiz. Onun için dünya malına tapmamak gerekir, acımasız olmamak gerekir.

 Her şeyden önce iyi bir insan , merhametli insan olmak gerekir. Bunların bilincinde olursak ve ona göre hareket edersek aslında bu dünyanın o kadar da önemli bir yer olmadığının farkında oluruz. İyilik peşinde koşmalıyız, yoksullara yardım etmeliyiz ve ne kadar cömert olursak Allah bize daha fazlasını verecektir. Yeter ki paylaşmasını bilelim ve dünya malı için ahiret hayatımızı tehlikeye atmayalım.

"Ağır Taş Yerinden Oynamaz." Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 Ağır Taş Yerinden Oynamaz Atasözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.




 

Ağırbaşlı insanlar nerede, nasıl davranacağını bilen ve ona göre hareket eden kimselerdir. Böyle kimseler onun bunun lafı ile hareket etmeyen, sözlerinde ve davranışlarında ölçülü olan, kimsenin oyuncağı haline gelmeyen insanlardır. Böyle kimseleri hırpalamaya kimsenin gücü yetmez. Hafif insan değildir böyleleri.

Kendilerinden emin olan, soğukkanlı kimselerdir. Mesela böyle kişileri hemen gaza getiremezsiniz. Onlar kendileri neyi nasıl şekilde yapacağını en iyi bilen insanlardır. Ağırbaşlı insanlar toplum içinde abuk sabuk konuşmalar yapmayan,  yeri geldiğinde mantığı ile hareket eden, yeri geldiğinde duyguları ile hareket eden insanlardır. Böyle Ağırbaşlı insanlar birinin sözü ile hemen gaza gelmeyen, temkinli,  konuştuğu dinlenen, tutarlı kimselerdir. Toplum tarafından da böyle kimseler sevilir ve sayılır. Çünkü hal ve hareketleri ile insanların sevgisini ve güvenini kazanmış insanlardır onlar. Bu özelliklerinden dolayı başkaları onları çabucak yıkamazlar, çabucak yenemezler. Çünkü dirençli ve güçlü kimselerdir bunlar. Bizler de ağırbaşlı olmalıyız, tutarlı olmalıyız ve kendimize karşı olan saygımızı kaybetmemek için nerede nasıl davranacağımızı bilmeliyiz. Kimsenin bizi hırpalamasına, bizi elinde oynatmasına müsaade etmemeliyiz. Girdiğimiz  bir ortamda az ve öz konuşmalıyız.

Kaypak olmamalıyız, olgun bir insan olmalıyız. Ağırbaşlılığın önemi ile ilgili şu özlü sözü de unutmamalıyız:  “Bence ağırbaşlılık, düşünmeden girişilen davranışlardan çok daha yarar sağlar insana.” Stefan Zweig

İlim İle İlgili Özlü Sözler

 İlim İle İlgili Özlü Sözler




İlim yolunda ilerlemek yolların en güzel olanıdır. Kişi ilim ile uğraştığı zaman boş şeylere kafasını yormaz ve beynini devamlı kullanır. Böyle yaptığı zaman da kendini geliştirmiş kültürlü ve bilgili bir kimse olur. Hem kendine yarar sağlar hem de ülkesine, dünyaya faydalı bir insan olur.

İlim ile ilgili özlü sözler şunlardır:

Eğer bütün dünya halkı; ilmin büyük hakikatlerini kavrayabilecek olsaydı, ıstıraplarını ve isteklerini onun vasıtasıyla hallederdi.

Her şeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir. Hz. Muhammed

İlim rütbesi, rütbelerin en yücesidir.(Hz. Ali)

İlmi ile amel etmeyen kimse, üzerine kitap yüklenmiş hayvandan başka bir şey değildir.(Şeyh Sadi)

İlimsiz din topal, dinsiz ilim kördür. (A. Einstein )

İlim öyle bir şeydir ki, sen ona tüm gücünü vermedikçe, o sana yarısını bile vermez. (Ebu Yusuf)

Bizi, daima hayvanlık halinin üstüne yükselten şey ilimdir ve ancak ilimdir.(Edmont Goblot)

İlim işlenmemiş zeka, ayan bozuk saat gibidir. Kâh ileri gider, kâh geri kalır. Agah İzzet Yaygaç

İlim aşağıdakileri yükseltir, cahillik yüksektekileri alçaltır.(Socrates)

İlim; fakirlikte servet, zenginlikte ziynettir. (Zübeyr Bin Ebubekir)

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendin bilmez isen, ya nice okumaktır.(Yunus Emre)

İlim; ancak edeple alınır, edeple anlaşılır.(Yahya Bin Muaz)

İlim, üç şeye bağlıdır; istidat, zeka, sebat. Hacı Veyiszade

İlim öyle bir şeydir ki, sen ona tüm gücünü vermedikçe, o sana yarısını bile vermez. Ebu Yusuf

İlim öğrenmek, nafile ibadetten hayırlıdır. İmam-ı Şafi

İlmin evveli niyet, sonra anlamak, daha sonra yapmak, daha sonra muhafaza etmek, en sonra da yaymaktır. Abdullah Bin Mübarek

 

 

 

 


“Hürriyet Olmayan Bir Memlekette Ölüm ve Çöküş Vardır. Her İlerleyişin ve Kurtuluşun Anası Hürriyettir.” Sözü İle Kompozisyon

 “Hürriyet Olmayan Bir Memlekette Ölüm ve Çöküş Vardır. Her İlerleyişin ve Kurtuluşun Anası Hürriyettir.” Sözü İle Kompozisyon



Ne kadar gelişmiş bir ülkede yaşarsanız yaşayın, ne kadar zengin bir ortamda bulunursanız bulunun  var olduğunuz topraklar kendinize ait değilse, bir başka devletin egemenliği altında köle olarak hayat sürüyorsanız o zenginliğin, o bolluğun zerre kadar değeri yoktur. İnsanın ana dilini istediği gibi kullanamaması, ana dilini konuşan insanların yaban ellerde az olması, kültürünü yaşamamak, gelenek ve göreneklerine sahip çıkamamak, bağımsızlığından mahrum kalmak kişiyi esir eder ve kişi bu durumda asla gerçek anlamda mutlu olamaz.

 Mustafa Kemal de hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır, her ilerleyişin anası hürriyettir sözü ile bağımsızlığın her şeyden daha üstün ve daha önemli olduğunu ifade etmek istemiştir. Bağımsızlıktan yoksun kaldığımız zaman ölmüş sayılırız, memleket diye bir şey kalmaz ve memleketimiz yıkık dökük harabeden farksız olur. Çünkü insanları bağımsız değildir. Her ilerleyişin anası hürriyettir. Bağımsızlık olunca, özgürlük olunca bilim ve teknoloji gelişir, farklı düşünceler ortaya çıkar ve her alanda gelişme hız kazanır.

 Bağımsızlık yoksa ölüm vardır, bağımsızlık yoksa esaret vardır, insanlarda hayat sevinci kalmamıştır, ruh kalmamıştır ve hayatın hiçbir anlamı kalmamıştır. Onun için özgürlüğümüzün kıymetini, ülkemizin kıymetini ve cumhuriyetimizin de kıymetini bilmeliyiz.

Öğretmene Değer Vermezsek Ne Olur? Konulu Kompozisyon

 Öğretmene Değer Vermezsek Ne Olur? Konulu Kompozisyon




Bir toplumun geleceğini inşa eden, yetiştirdiği çocuklar ile onların geleceğe yön vermesine katkı sağlayan öğretmenler bu dünyadaki en fedakâr ve en değerli kimselerdir. Öğretmenlik zor ve aynı zamanda bu mesleğe gönül vermiş kişilerin yaptığı büyük bir hizmettir. Bir kere bu mesleği yapmaya gönüllü olmak ve çocukları çok sevmek gerekir. Zaten çoğu öğretmen de çocuk ruhludur ve içlerindeki güzel coşku ömür boyu devam eder. Bir ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkaracak olan, bir toplumu cahillikten güzel yarınlara götürecek olan kişi öğretmendir.

 Bizler öğretmene değer vermediğimiz takdirde, onun sözlerine kulak asmayıp ona saygısızlık yaptığımız zaman kara cahilliğimiz ile kalırız ve bir adım öte gidemeyiz.  Öğretmene gereken önem verilmediği zaman, öğretmen değersizleştirilmeye çalışıldığı zaman öğretmen de kendini bir süre sonra değersiz hissetmeye başlar ve toplumu değiştirmek için herhangi bir çaba göstermemeye başlar, kendini geliştirmez ve ne de olsa kimse beni sevmiyor, kimse benim görüşlerime değer vermiyor duygusu ile içe kapanır . Böylece öğretmenin içindeki öğretmenlik coşkusu kaybolur ve bir millet de işte böyle eğitimsiz kalır, işte böyle cahil kalır ve sonra da hiçbir alanda ilerleme kaydedilmez.  Ne çocuklarımız erdemli bireyler olur, ne yetişkinlerimiz olgun insan olur ve daha çok şey… Toplumda ne yazık ki öğretmenlere gereken değer verilmemektedir. Mesela biri kız istemeye gittiğinde şöyle bir tabir vardır ya. Kızlar şunu der: “ “Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de varmadım denilir. Oysa beni ne öğretmenler istedi de varmadım tabirini ne yazık ki duyamadık çoğu zaman. 

İşte bu söz de bile öğretmene verilen değeri ortadır. Yani öğretmen kavramı sözde bile geçmemektedir.  Ya da bir çocuk sınava girdiği zaman ailesi istediğimiz bölümü kazanmadın bari öğretmenliği seç der gibi öğretmenliği küçümseyen sözler kullanırlar. Bunlar son derece yanlış ve cahilce sözlerdir. Öğretmene değer verilmediği zaman öğretmenlik mesleği çekici gelmemeye başlanır bir süre sonra. Öğretmenlerin meslek başarısı azalmaya başlar. Sevgiye olan inançları, öğrenmeye olan inançları zamanla azalmaya ve yok olmaya başlar.

Öğretmene gereken değer verilmediği zaman çok büyük yıkımlar olur. Eğitim ve öğretimden yoksun bir millet ortaya çıkar. Cahiller topluluğu olarak gezmeye ve boş atmaya devam ederiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi toplumun düşmanı cehalete, cehaletin düşmanı ise öğretmendir der baş öğretmenimiz.

 Aristo ise öğretmenlerin önemi ile ilgili şunu söylemiştir: “Çocukların öğretmenleri, onların ebeveynlerinden daha fazla onurlandırılmalıdır. Çünkü anne ve babalar çocuklarına sadece yaşam verirler, öğretmenler ise iyi yaşama sanatını.”  Aristo’nun öğrencisi Büyük İskender de şunu söylemiştir: “Bana can verdiği için babama, iyi yaşamımı için de öğretmenime minnettarım.” Öğretmenlik mesleği işte bu sözlerdeki kadar çok ama çok kıymetlidir.

Öğretmenlik yapmak için atamayı bekleyen binlerce öğretmen, öğretmenlik mesleğini okuduğu halde atanamadığı için başka bir mesleği seçen öğretmenlerimizi, okulunda görevini en iyi şekilde yaptığı halde üstleri tarafından azarlanan, değeri yok edilmeye çalışan öğretmenlerimiz ve daha nice aydınlarımız. İşte bunlara değer verilmediği zaman toplum büyük bir hezeyana uğrar ve insan olmayı  da unutmaya başlarız. 

Bu olumsuzlukların  olmaması için eğitime ve öğretmene hak ettiği değer fazlası ile verilmeli, öğretmen maaşları artırılmalı, öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğu her yerde söylenmeli ve anlatılmalıdır. Şunu unutmayalım ki  eğitim sisteminin bel kemiğini öğretmenler oluşturur.  Öğretmene değer verilmeyen bir toplum çökmeye ve yoksul kalmaya mahkumdur .

“Atatürk’ün Bu Millete Çok Şey Öğretebildim Ama Onlara Uşak Olmayı Bir Türlü Öğretemedim.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


“Atatürk’ün Bu Millete Çok Şey Öğretebildim Ama Onlara Uşak Olmayı Bir Türlü Öğretemedim.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


Milletimizin asaletli insanları her türlü zorluğa katlanmış, savaşlarda, depremlerde ve diğer birçok felakette her türlüyü çileyi çekmiştir. Özellikle de Kurtuluş Savaşı yıllarında evinde bir dilim ekmeği, içecek bir damla suyu olmayan Anadolu’nun vatansever kadınları, kahraman yiğitleri bu vatan toprakları düşmana kalmasın diye canını feda etmiş ama toprağını feda etmemiştir. Çünkü milletimiz geçmişinden beri bağımsızlığına çok önem vermiş olan ve bunun için de canını vermeye hazır olan değerli bir millet olarak tarihe geçmiştir.

 Mustafa Kemal “Atatürk’ün Bu Millete Çok Şey Öğretebildim Ama Onlara Uşak Olmayı Bir Türlü Öğretemedim sözü ile milletinin bağımsızlığından asla ödün vermediğini, köle olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih eden asil ruhlu bir millet olduğunu ifade etmek istemiştir . Gerçekten de Anadolu insanı köleliği asla sevmeyen bundan dolayı bağımsızlık savaşı sonucunda köle olarak yaşayan ülkelere örnek olmuş  millet olarak tarihe adını tarihe yazdırmıştır.

 Bizim milletimizin fertleri hizmetçilik yapmayı sevmez bir yere hizmetçilik yapılacaksa o da sadece vatana yapılır ve vatanın hizmetçileri, vatan bekçileri oluruz. Bu vatan için her şeyimizi feda ederiz ama hiçbir ülkenin de manda ve himayesi altında köle olarak asla yaşamayız. Ya ölürüz ya da hür olarak yaşamaya devam ederiz.