“Tembel Öğrenci Deyip Hor Görmek” İle İlgili Kompozisyon

 “Tembel Öğrenci Deyip Hor Görmek” İle İlgili Kompozisyon




Ön yargı, tüm insanları birbirinden soğutan ve hoşgörüyü etkisiz kılan büyük bir yanılgıdır. Öğrenciler arasında çalışkan, tembel ayrımı yapmak, öğrencilerin ailelerin kim olduğunun daha önemli olması, tembel öğrencilere söz hakkı fazla verilmemesi yapılan en büyük yanlışlardan biridir. Elbette bunu her öğretmen için ya da her aile için genellemiyoruz ama ne yazık ki böyle üzücü tablolar ile de karşı karşıya kalabiliyoruz. 

Çocuklar arasında ayrım yapmak ve bunları o masum yavrulara hissettirmek onların iç dünyasında nasıl bir yara açıyor peki bunun farkında oluyor muyuz? Olmuyoruz elbette . Ne de olsa vicdan duygumuzu kaybettik, hoşgörüyü kaybettik ve empati kurmayı kaybettik. Geçenlerde bin (1000)  kitap adlı bir uygulamada bir gencin şöyle bir alıntısını okudum ve çok hoşuma gitti. Şöyle yazıyordu tembel öğrenciler için: “Tembel öğrenciler arkaya oturtulur, dersten bırakılır, söz hakkı değil; düşük not verilir bu öğrencilere. Onları dinlemeye, anlamaya layık gören az insan vardır. Onlarda saklı hazineler aranmaz, aileleri aranır. “Gelin alın, işe yaramaz artık bu.” der gibi. Hayat o sıralarda öğretir aslında her şeyi… ama görene, ama bilene… Sonra, “Neden çoğaldı bu kötü insanlar.” Derler, yakınırlar… Ya tımarhaneye tıkarlar, ya hapishaneye. Batmış olana el uzatıp göklere çıkarmak yerine yerin dibine sokarlar. Böyle tüketirler bir nesli, böyle değersiz kılarlar insanı. İnsan ki “Eşref-i mahlukat” dediği Yaradan’ın. Yaradan en şerefli kılarken yaratılan onursuz kılar insanı, şerefsiz kılar. Yazacak çok şey var ve yazılmamış çok şey… 

Gerçekten de tembel öğrencilere karşı çoğumuzda ön yargılı bir tutum vardır. Aslında onların elinden tutsak onların iç dünyasına girsek ne kadar da zengin bir dünyaları ve zengin hayalleri olduğunun farkına varırız. Yeter ki bu çocuklarımızın farkına varalım, yeter ki onları da koşulsuz sevelim ve ellerinden tutup birlikte güdelim güzel yarınlara doğru

 

Sabır İle İlgili Öyküleyici Metin Örneği

 Sabır İle İlgili Öyküleyici Metin Örneği



Fulya  Hanım; sekiz çocuğu, kayınvalidesi ve eşi olmak üzere çok kalabalık geniş bir aileydi. Geniş aile olmak  kolay değildir. Her birine yemek hazırlanacak, her birinin kıyafetleri yıkanacak, ütülenecek, çocukların dersleri ile ilgilenecek, geriye kalan zaman da ev geçimine yardımcı olmak için evde halı dokunmaya devam edecek ve üç ayın sonunda bitirilen halılar ise satılıp eve erzak alınacak ve böyle aile bütçesine de katkı sağlanacaktır. Fedakar bir anneydi, fedakar bir eş ve elbette fedakar bir gelindi Fulya Hanım. Fulya Hanım’ın kayınvalidesi Sıdıka Hanım da ona ev işlerinde az da olsa yardım ediyor, yaşı küçük olan çocukları dışarıya çıkarıyor ve onları gezdiriyordu. 

İyi bir babaanneydi  Sıdıka Anne de. Arada atışmaları olsa gelin kaynana hemen barışıverir ve normal yaşamlarına devam ederlerdi. Fulya Hanımın eşi Kemal Bey düzenli bir işi olmayan kişiydi. Ne iş bulursa ona gider ve çocuklarına faydalı olmak için elinden geleni eder ve gece gündüz demeden çalışırdı. Konya’da yaşayan bu geniş aile maddi açıdan da iyi bir durumda olmadığı için kıt kanaat geçinirdi. Onları hiçbir komşu evlerine davet etmez, çocuk çok olduğu için kimse onlara fazla yüz vermezdi. Fulya Hanım da onların iki kuruşluk yemeğine tamah edecek ucuz bir kadın değildi zaten. Hayat böyle zorluklar içinde devam ediyor ve bu zorluklar içinde Fulya Hanım bıktım yeter artık, ben bu kadar çocuğa bakamam, çoğu yük benim üzerimde demiyor sabırla ailesi için her şeyi yapıyor çalışıyor da çalışıyordu. Çocuklarının dersleri ile ilgileniyor ve onların gelecekte kendilerine bir meslek edinmesi için emek ediyordu. Günler günleri kovaladı, aylar ayları ve yıllar da yılları. 

Fulya Hanımın çocuklarından ilk ikisi doktor olmuş, diğerleri hakim, avukat, mühendis vb. Yani hepsi eline ekmeğini almış ve iş güç sahibi evlatlar olmuştu. Annelerinin de bir dediğini iki etmiyorlar ve onu mutlu edece her şeyi yapıyorlardı. Bir gün kardeşler aralarında toplandılar ve annelerine çok güzel bir ev aldılar ve içini de çok güzel bir şekilde döşediler. Babaları için de son model bir araba alıp onlara sürpriz yaptılar. Fulya Hanım, Kemal Bey ve babaanneleri mutluluktan gözyaşı döktü. Sabretmek, zorluklara göğüs germek, evlatları için her türlü çileye katlanma devri bitmiş, sabrın sonu selamet olmuş ve artık Fulya Hanım ve ailesi için her açıdan güzel ve mutlu günler başlamıştı.

Adalet İle İlgili Öyküleyici Metin

 Adalet İle İlgili Öyküleyici Metin




Sabah erkenden kalktığımda hemen okula gitmek için hazırlandım. Babam kahvaltımı hazırlamış, çayı demlemiş beni kahvaltı sofrasına davet ediyordu. Annem dün gece ağır bir bel ağrısı ile hastaneye yattığı için o hastanede kalmış, birkaç günlüğüne fizik tedaviye yatmıştı. Bugün babamla baş başa kalmıştık. İkimiz de karnımızı doyurduktan sonra evden dışarı çıkıp arabamıza doğru yöneldik. Arabamıza doğru giderken üstü başı kir içinde, saçı sakalı birbirine karışmış, gözleri masmavi olan bir amca ile o anda göz göze geldim. Amcanın üstü başı dökülüyordu ama bakışlarında hiç dökülme yoktu. 

Masumluk vardı, efendilik vardı. Amcaya bakmamla amca da bana baktı ve sessiz sessiz yoluna devam etti. O yoluna gidip biz de yolumuza doğru yürürken az sonra çat diye bir ses geldi. O amca bir anda yerdeki taşa doğru düşmüş ve başı kan revan içinde kalmıştı. Babamla ben hemen amcanın yardımına koştuk ve onu hastaneye yetiştirmek için arabamıza bindik. O anda ambulans geldi ve hemen arabadan inip ambulansa geçtik hepimiz de. Yol boyu giderken amca kendine gelmeye başlamıştı. Babam neden dikkatli olmadın amca dedi.

 Adam ise dikkatli olsam ne olacak ki evlat dedi babama. Babam ile konuşmaya başladılar. Meğer ki amcanın büyük bir derdi varmış. Yıllarca çalışıp emek ettiği büyük bir şirket biz artık iflas ediyoruz diyerek çoğu işçiyi işten çıkarmış ve o işçilerden biri de  Saim Amcaymış. Beş çocuğum var dedi babama bakarak. Bu arada başındaki kan durmuş, sağlıkçılar da onu dinlemeye koyulmuş, ambulans ise yola devam ediyordu. Çocuklarıma nasıl bakarım, ne yedirir, ne içiririm hepsi benim elime bakar. Annelerini geçen yıl ağır bir hastalıktan kaybettik ve onların bana ihtiyacı var diyerek ağlamaya başladı. Saim amcanın anlatışı o kadar duygusal o kadar acıklıydı ki babam, sağlıkçılar ve ben hep birlikte ağlamaya başladık. O arada hastaneye geldik ve Saim Amcanın yanında olduk.  Çok şükür ki ciddi bir şeyi yoktu o arada da annemi de ziyaret etmiş olduk. Canım çok şükür ki ağrıları azalmış, kendine gelebilmişti. Babamla annemin yanından ayrılıp amcanın yattığı odaya gittik. 

Babam Saim Amcaya elinden gelen yardımı etti ve hastane masraflarını karşıladı. Babamın ağabeyi avukat olduğu için babam telefonla amcamı aradı ve olanları anlattı. Amcam da olanlara üzülmüş ve yarın ilk uçakla Bursa’ya geliyorum dedi. Ertesi gün amcam Ankara’dan dediği gibi ilk uçakla sabah saatlerinde geldi. Saim Amca ile konuştular. Avukat olan amcam Saim Amcanın yanında oldu ve onun hakkını ve diğer işçilerin hakkını mahkemede aradı ve haklarını da bir güzel o büyük şirketin acımasız patronlarına yedirmediler. İşçiler başka bir fabrikada işe alındı, tazminatları ödendi ve he işçi evine ekmek götürmeye başladı. Saim amca tüm bunlar için babama ve Melih Amcama içten teşekkür etti. 

Adalet yerini bulmuş ve adalete güven, devlete güven tam olmuştu. Saim Amca da o günden sonra çocuklarına daha iyi bakmaya başlamış ve babam ve amcam da ona her zaman destek olmuştu. Adalet varsa hiçbir mazlumun ahı yerde kalmazdı. Bir de amcam gibi adaletin yanında olan avukatlar varsa masumların başı yere eğilmez ve onurlu yaşamaya devam ederlerdi masum insanlar. Yaşasın adalet, yaşasın ekmeğini onuru ve alın teri ile kazanmaya çalışan güzel bakışlı emekçiler.

“Çok Söz Yalansız, Çok Para Haramsız Olmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Çok Söz Yalansız, Çok Para Haramsız Olmaz.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.




Çok konuşmak bir olayı bir zaman sonra abartılı hale getirmeye başlar. İnsan çok konuştuğu zaman onun içine yalanlar da girmeye başlar ve olmamış bir şeyi, yaşanmamış bir olayı, söylenmemiş bir sözü ha bire konuşmaya, anlatmaya başlarız. Anlattığımız şeyin içine yalan girmeye başlayınca orada konuşmanın da bir anlamı olmaz. Onun için toplum içinde hal ve hareketlerimize  dikkat etmeliyiz. Bir olayı nasıl şekilde anlatmak gerekiyorsa o şekilde anlatmalıyız. 

Kendi kafamızdan yeni laflar uydurmamalıyız ve insanları da kendi kafamızdaki abartılara  inandırmaya çalışmamalıyız. Özelliklede bizim gibi toplumlarda bir olayı gereğinden fazla abartılarak anlatılır ve bunu yapmaktan da zevk alınır.  Çok söz yalanlı olur çok malın içine de haram girmiştir. Bir insan bir gecede ya da bir yılda bir anda milyon dolarlık olamaz. Kendi alın teri ile çalışan bir insan hemen zengin olamaz. Çok zengin olanların malında da muhtemelen faiz vardır, haram vardır kısacası karışık işler vardır. Çok para haramsız olmadığı için kazancımız helal olmalıdır.  Çok ve gereksiz konuşan kimse bir zaman sonra  yalan da  söylemeye başlar. 

Gereğinden fazla servete sahip olan kimse de başkasının hakkını yer. Böyle olmaması için ilk olarak az konuşmalıyız, işimize haram bulaştırmamalıyız ve işlerimizde dürüst ve güvenilir insan olmalıyız.  Yalan ve haksız kazanç erdemli insanların yapmayacağı şeylerdir, bu gibi olumsuz şeylerden kaçınmalı, kendimizi ve ailemizi de bu durumlara hiç bulaştırmamalıyız.

Vicdan Sözleri

 Vicdan Sözleri




Vicdanı olan insan haksızlıklar karşısında susmaz ve çıkarları uğruna kimsenin hayatını karatmaz. Vicdanı olmayan kimse ise ama giden her yol meşrudur sözü ile her türlü ahlaksızlığı yapar. İyi bir vicdana sahip olmak gerekir. Vicdanımız rahat ederse ruhumuz da rahat eder ve kimseye zarar vermediğimiz için mutlu oluruz ve bu da başka işlerimize de olumlu yansır.


Vicdan ile ilgili sözler şunlardır:

"İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil gerçek sevdalar yaşanırdı." Nazım Hikmet.

“"En mükemmel adalet, vicdandır." Victor Hugo

"Bir insanı üstün kılan, onu kendi arzu ve ihtiraslarından kurtaran, sadece vicdanıdır."

“"İnsanın kendi vicdanı, sözden daha ağırdır." Gançarov

"Her şeyde vicdan sahibi olmayan kişiye hiçbir şeyde güvenme." Laurence Sterne

"Kanunlara dayanan adli muhakemelerden, daha büyük bir muhakeme vardır ki, bu da her kişinin kendi vicdanıdır." Mahatma Gandhi

"İyi bir vicdan, en rahat yastıktır." C. Brentana

“ İradene hâkim ol; fakat vicdanına esir ol." Aristotales
“ Huzur dolu bir kalple bir parça ekmek, vicdan azabı ile beraber olan zenginlikten, bin kere daha iyidir." Amenemope

“Vicdanın ve samimiyetin, temel değerlerin olsun, değersiz insanlarla da arkadaşlık etme, hataya düştüğünü anladığında, onu düzeltmek için hiç tereddüt etme." Confucius

“"Her şerefli insan vicdanını yitirmektense, şerefini yitirmeyi yeğler."

“"Vicdanlarınız sizi itham etmezse, başkalarının ithamının hiçbir değeri yoktur."

"Kötü bir işin en gizli şahidi, vicdanımızdır."

“"Hayatta daima gerçekleri savun! Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun." Che Guevara

"Görevini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına, ne mazeretin çaresi, ne ilacın şifası çare getirmez." Mevlana

"Vicdan azabı, insanın içinde bir cehennemdir."

“Bir insanın dikkatini maddi kazanca ya da bundan benim çıkarım ne gibi sorulara verirse; elde edeceği geçici bir başarı için hayal gücünden yararlanabilir ama bence kendini aşmak, tek bir amaca ve karşılıklı olarak birbirine bağımlılığın gerçekliğine hükmeden ilkelere dayalı, katkı dolu bir yaşam yaratmak için hayal gücünün daha yüksek düzeyde kullanımı, vicdanın kullanımıyla uyumludur." Stephen R. Covey.

 

 

“Merhamet, Her Zaman İntikamdan Daha Asildir.” Sözü İle Kompozisyon

 “Merhamet, Her Zaman İntikamdan Daha  Asildir.” Sözü İle Kompozisyon




İçinde yaşadığı doğaya, birlikte yaşadığı insanlara, hayvanlara karşı hoşgörülü olan, merhametli olan, yüreğinden merhameti eksik etmeyen insanlardan olmak gerekir. İçinde merhamet duygusu olan kişi ufak bir karıncaya dahi zarar vermez. Bilir ki o karınca da bir canlıdır ve onun da bu doğada yaşam hakkı vardır. İnsanlar merhametli olduğu zaman daha güzel bir görünüme kavuşur.  Merhametli olduğumuz kişilerden bazen kötülük görebiliriz. 

Acıdığımız insanlar, evimizin içine girmiş, ekmeğimizi yemiş, aşımızı içmiş ve bizi iyice tanımış olan kimseler bazen bile en büyük darbeyi atan ve bizi hayal kırıklığına uğratan kimseler olabilir. İşte burada da atalarımızın dediği gibi merhametten maraz doğar sözü devreye girer ama yine de her şeye rağmen merhametli olmak böyle kimselerden intikam almaktan daha iyidir. İntikam kişiye hırs yaptırır, kişinin içindeki kötü duyguları ortaya çıkarır ve insanı yorar. İntikam almak insanı bedenen ve ruhen de yorar. Oysa affetmeyi bilsek ama yapılanları unutmasak bizim için daha sağlıklı olur ve daha mutlu oluruz. Yapılan yanlışlara karşı bundan sonra daha uyanık olmak gerekir ama yine de içimizdeki merhamet güneşini söndürmediğimiz zaman insani yönlerimiz de öldürmemiş oluruz.

 Bazı insanların kalbi katılaşmıştır ve merhametten nasibini almamışlardır. Böyle insanlara bile merhametli olmak gerekir. Çünkü merhametli olmak intikam almaktan daha iyidir insanın canı merhametli olunca daha az sıkılır. İntikamda ise öfke ve hırs gözümüzü bürümüştür ve intikam bazen istenilmeyen sonuçlara bile yol açabilir. Ondan dolayı merhametli olmak her zaman daha asilce davranış olur.

“El Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Örneği

“El Yarası Geçer, Dil Yarası Geçmez.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon Örneği



Bu dünyada güzel bir anı bırakmak istiyorsak insanların kalbini kırmamak en güzel anı olur. Bazen bir kötü bakışımız, kötü jest ve mimiklerimiz, kalp kırıcı konuşmalarımız insanları olumsuz etkiler ve insanlar incinir. Oysa güzel bir şekilde insanca yaşamak, birlik ve beraberlik içinde olmak, gönül kırmak yerine gönül almayı bilmek, geçinmeye gönüllü olmak insanlar arası sevgiyi ve saygıyı artırır. El yarası geçer ama dil yarası geçmez.

 Çünkü dilimizle  birini kırdığımız zaman, canını acıttığımız zaman kırılan insan bunu unutmaz ve kalbinde hep bir burukluk olur  içi kolay kolay soğumaz. Onun için toplum içindeki davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Ağzımıza gelen her şeyi bir anda boşalarak söylememeliyiz. Kendimizi dizginlemesini bilmeliyiz ve konuşmalarımızda ölçüyü kaçırmamalıyız. İnsanların hassas olduğu konularda onların kusurlarını bulup kalplerini kırmamalıyız. Örneğin bir insan zor durumdayken ona yardım etmiş olabiliriz ve o kişiyi o zor durumundan kurtarmış olabiliriz. Günü gelip bu olay açıldığı zaman ben sana en zor anında yardım etmiştim, senin beş paran yoktu, ezik seni dediğimizde o kişinin kalbi incinmiş olur ve yaptığımız iyiliğin de hiçbir anlamı kalmamış olur. 


Bir kere kalp kırılmıştır ve kırılan  kalbi düzeltmek de imkansız olmayacaktır ama çok zaman alacaktır. Onun için baştan dilimizi tutmalıyız ve baştan insanları kıracak hareketlerden kaçınmalıyız.


“Güzel Gören , Güzel Düşünür, Güzel Düşünen Hayattan Zevk Alır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “Güzel Gören, Güzel Düşünür, Güzel Düşünen Hayattan Zevk Alır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon




Bir şeyi güzel ya da çirkin diye nitelendirmek kişinin bakış açısı ile ilgilidir. Onun için bir olay hakkında yorum yapacağımız zaman ilk olarak bakış açılarımızı değiştirmemiz gerekir. Yani hemen ön yargılı olmamak gerekir, güzel düşünmek ve iyi niyetli olmak gerekir. İnsan bir olaya olumlu baktığı zaman yani güzel düşündüğü zaman kendini boş yere strese sokmamış olur. 

Güzel düşündüğümüz zaman da hayattan zevk almaya başlarız. İnsanlara, hayvanlara güzel bakmak gerekir. Kimsede kusur bulmamak gerekir. Kusur gören gözlerimizi kör ettiğimiz zaman işte o zaman mutlu oluruz ve kendimize yöneliriz. İnsanların iyi özelliklerine odaklanmalıyız. Onların yanlışlarını hoş görmeli ve en ufak bir yanlışta bir kişiyi etiketlememeliyiz. İnsan güzel düşündüğü zaman, kalbini tüm sinsi düşüncelerden arındırdığı zaman daha hayat dolu olur ve kendini daha zinde hisseder. Güzel gören insan bir süre sonra güzel yani olumlu düşünmeye başlar. 

Hayata olumlu yönden bakmak,  şer gibi görünen şeylerin ardında bir hayır olduğunu görmek kişiyi motive eder ve olumsuz olaylara karşı bile kişinin daha dirençli olmasını sağlar. Böyle olduğu zaman da kişi daha sağlam adımlarla hayatına mutlu bir şekilde devam eder ve hayattan zevk alır. En ufak bir olumsuzlukta da hemen yıkılmaz.

 

Peygamber Efendimize Mektup

 Peygamber Efendimize Mektup Yazınız.




Alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan ve sonra da bu dünyaya veda etmiş, ümmeti için daima dua etmiş Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa!

Efendim. Sen ki bu dünyaya son Peygamber olarak gönderildin. İnsanlara Müslümanlığı yaymak için önüne çıkan türlü engeller karşısında pes etmedin. Allah’ın emirlerini yaymak, bu emirleri insanlara öğretmek, kardeşliği, barışı  insanlar arasında yaygınlaştırmak için yıllarını verdin. Sana kötülük edenlere, senin önüne engeller koyana ve sana türlü türlü eziyet edenlere karşı bile bağışlayıcı oldun. Çünkü sen merhamet sahibi, hoşgörü sahibi bir Peygamberdin. Seni görmedik ama senin sözlerine bağlandık Sevgili Peygamberim. Senin insanlığa örnek olan yaşayışına, davranışlarına, sabrına ve azmine hayran kaldık efendim.

Sevgili Peygamberim!

Seninle bu dünyada yüz yüze gelemedik ama kalplerimizde hep sen varsın. Nerede bir gül görsem ve o gülün kokusunu içime çeksem senin kokunu içime çekiyor gibi oluyorum ve  duygulanıyorum ama aynı zamanda içimde bir mutluluk, biraz hüzün biraz da özlem oluyor efendim. Sen ki insanlığa inmiş olan bir nurdun. Sen ki bizi kendine hasret koyan gül kokulu Peygamberdin. Yetimlerin, öksüzlerin yardımcısı, zalimlerin düşmanıydın sevgili Peygamberim. Zalimler seni sevmezdi bilirlerdi ki ellerindeki güç gidecek ve sen onların tahtını yerle bir edeceksin, insanlığı yayacaksın dünyaya, sevgiyi, barışı, affetmeyi. Onlar, o zalimler ise nefislerine yenik düştü ve sana karşı geldi. Sana karşı durmadan kötülük etmeye devam ettiler. Sen ise yılmadın, yenilmedin Efendimiz. Bizler senin gibi bir Peygamberin ümmeti olduğumuz için çok mutluyuz.  Güzel ahlakın sembolüydün sen . Seni yeryüzünde görmüş olan biri olmak isterdim. Seni görmek, seninle konuşmak, senin himayene girip Müslümanlığı yaymak için elimden gelen her türlü fedakarlığı yapmak isterdim ve bugün sen bu dünyada olmasan bile ben iyi bir Müslüman olmak için elimden geleni yapacağım efendim. Merhametli olacağım, insanlara karşı ön yargılı olmayacağım, hiçbir canlının canını yakmayacağım, adaletsizlik karşısında susan dilsiz bir şeytan olmayacağım Sevgili Muhammed’im, sevgili alemlerin sevgilisi efendim.

Sevgili Peygamberim!

Senin gibi dürüst insan olmak için çaba göstereceğim. Bulduğumla yetinip aç gözlü olmayacağım. İnsanlara  tepeden bakan kibirli kimselerden olmayacağım inşallah. Nerede bir yardıma muhtaç olan varsa imkanlarım doğrultusunda ona yardımcı olacağım. Çocukları çok seveceğim, yaşlılara yardımcı olacağım, hem bedenen, hem de kalben temiz bir Müslüman olmak için elimden geleni yapmaya çalışacağım efendim.

Bizler günahı çok olan insanlarız. Bizlere ahirette destek ol efendim. Yüce Allah'ın da izni ile bizlere şefaatçi ol efendim.

 

“Ananın İlki Olmaktansa Dağda Tilki Olmak Yeğdir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Ananın İlki Olmaktansa Dağda Tilki Olmak Yeğdir.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon



Çocuklar dünyanın en tatlı varlıklarıdır. Onlar hayata neşe katan, hayatı anlamlaştıran güzelliklerin dışa yansımasıdır. Çocuk dünyaya getirmek, onun sorumluluklarını üstlenmek hem kolay hem de zordur aslında. Kimi ailelerde kimi evin en büyük olan çocukları çocukları aile tarafından deneme tahtası olarak kullanılır. İlk çocuk olduğun için büyük sensin, sen daha olgun ol, sen daha akıllı ol gibi ilk çocuklara nasihatler verilir, psikolojik baskılar yapılır.

 Atalarımız da  ilk çocukların  ailenin yükünü omuzladıkları için, sorumlulukları da üzerine aldıkları için onlar için “Ananın ilki olmaktansa dağda tilki olmak yeğdir.” atasözü ile ilk çocuk olmanın zorluğunu anlatmak istemiştir. Oysa çocuğumuz ilk çocuk diye, evin en büyüğü diye tüm sorumluluklar ona yüklenmemelidir. O ne de olsa büyük ve daha iyi olması gerekir gibi yanlış bir düşünce ile onların çocukluğunu yaşamasına engel olmamalıyız. Anne ve babalar bu konuda dikkatli olmalı, aile içindeki sorumluluklar paylaşılmalı ve ilk çocuğa da diğer çocuklara gücü yettiği kadar görev verilmeli, fazlası yapılmamalıdır. 

Aile içindeki sorumlulukların sadece bir kişinin üstlenip diğerlerinin hiçbir şey yapmamasına göz yummamak gerekir. Bunu yaptığımız zaman ilk çocuk da mutlu olur ve kendini değerli hisseder. Aile bireylerindeki diğer kişiler de görevi eşit olarak paylaştıkları için adil bir dağılım olur ve mutluluklar sürer gider.

Sizce Öğretmen ve Öğrenci İlişkileri Nasıl Olmalıdır? Konulu Kompozisyon

 Sizce Öğretmen ve Öğrenci İlişkileri Nasıl Olmalıdır? Konulu Kompozisyon   

  


Öğretmen ve öğrenci eğitim ve öğretim sürecinde birbirini tamamlayan bir bütündür. Öğretmen öğrencileri için elinden gelen her türlü özveriyi göstermeli, öğrenciler de öğretmenin özverisine karşı üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Öğretmen ve öğrenci arasında sevgi ve saygı olmalıdır. Öğretmen öğrencileri arasında hiçbir ayrım gözetmeden onları sevmeli ve onlara ilgi göstermelidir. Sadece çalışkan öğrenciler ön planda tutulmamalı, fazla konuşmayan, çekingen ve tembel öğrenciler ile de öğretmen aynı şekilde ilgilenmeli ve onları da çok sevmelidir. Öğrenciler de öğretmenlere karşı saygılı olmalı ve ahlaklı olmalıdır.

 Öğretmenlerinin değerli olduğunu ona hissettirmeli ve öğretmenlerini kıracak davranışlardan kaçınmalıdırlar. Öğretmen ve öğrenci arasında belirli bir mesafe olmalı ama ölçülü düzeyde de samimiyet olmalıdır. Öğretmenler öğretmen olarak kalmalı, öğrenci de öğrenciliğini yapmalıdır. Öğretmen öğrencilerine karşı hoşgörülü olmalı, en ufak bir sorunda öğrencilerini fiziksel ya da psikolojik olarak cezalandırmamalıdır. Öğrencilerin seviyesine inmeli, kendini öğrencilerinin yerine koyarak empati kurmalı ve öğrencileri için çok çalışmalıdır. Öğretmen ve öğrenci arasında iş birliği olmalı, ortak anlayış olmalı ve birlikte güzel işler ortaya çıkarılmalıdır. Tüm bunlar karşılıklı sevgi ve saygı olduğu zaman gerçekleşir. İyi bir öğretmen hemen telaşa kapılmamalı, bir olay karşısında sakinliğini koruyabilmelidir. Öğretmen ön yargılı olmamalı, tutarlı davranışlar sergilemelidir. Öğretmen ve öğrencisi arasında  önemsenme duygusu olmalı, öğretmen ve öğrenci arasında açıklık olmalı ve her iki tarafta birbirini anlayacağı şekilde iletişim kurmaya çalışmalıdır.

 Öğretmen öğrenciye emirler yağdırmamalı, onun bilgisi ile alay etmemeli ve öğrenciyi mutsuz edecek mimik hareketlerinden kaçınmalıdır. Sürekli ahlak dersi vermeye çalışmak, sürekli çocuğu eleştirmek öğrenci ve öğretmen arasında iletişimde sorunlar ortaya çıkarır. Öğrencilere ad takılıp alay edilmemelidir. Öğretmen öğrenciye güven vermeli ve öğrencinin kendini değerli bir birey olarak hissetmesi sağlanmalıdır. Tüm bunlar olduğu zaman öğretmen ve öğrenci ilişkisi de sağlıklı olur.                     

“Âlim Olmak Kolay Adam Olmak Zordur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon

 “Âlim Olmak Kolay Adam Olmak Zordur.” Atasözü İle İlgili Kompozisyon




İnsan çalıştığı zaman, okuduğu zaman, kendini geliştirip bir bilim insanı, bir öğretmen, bir doktor ya da bir hakim olabilir. Bunlara çalışılarak ulaşılır ve kişi bir meslek sahibi olur. Herkesin kendine göre ilgi ve yetenekleri vardır ve bununla ilgili çalıştıkları zaman mutlaka bir bir meslek sahibi olabilir, iyi yerlere gelebilir ama asıl önemli olan hangi mesleği yaparsanız yapın insan olarak kalabilmektir.

 İnsani duygulara sahip olabilmektir. Mesela merhametli olmak, vicdanlı olmak, empati kurabilmek, hoşgörülü olmak işte bunlardır insan olanda aranan. Sözde alim olmak değil gerçekten alim olmak gerekir. Alim diyebileceğimiz kişi topluma önder olmuş, örnek olmuş, güzel ahlaklı olmuş kimseler olmalıdır. İşte böyle olduğu zaman o kişi iyi biri olmuş olabilir. İnsan okuyarak bilim adamı olabilir ama mayası bozuk bir insansa bilgilerini kötü yolda kullandığı zaman o bilim insanın ortaya koyduğu buluş insanlığa zarar verir, canlılara zarar verir, doğaya zarar verir ve daha çok olumsuz sonuçlar ortaya çıkarır.

 Onun önce ahlak olmalıdır bir bilim insanında. Yani bilimin de ahlakı olmalıdır ve bu ahlak ile yola devam edilmeli ve insanlığa faydalı buluşlar yapılmalıdır. Tüm bunlar yapıldığı zaman, insan olarak kalındığı zaman işte o zaman dünya daha güzel bir yer olur ve insanlık ölmez.

“Öğretmenler Işık Kaynağıdır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.

 “Öğretmenler Işık Kaynağıdır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon Yazınız.



Tüm gücünü sonuna kadar öğrencileri için kullanan, yeri geldiği zaman hasta hali ile bile öğrencilerine ders anlata anlata sesi kısılan değerli öğretmenler bir toplumu, ülkeyi hatta dünyayı değiştirebilecek güçte olan kimselerdir. Cehaletin ortadan kalkması için durmadan çalışmaya, üretmeye devam eden ve bunun için de of bile demeyen öğretmenler öğrencileri için, içinde yaşadığı toplum için bir ışık kaynağı, bir yol gösteren ve insanları aydınlatan kişidir. Nasıl ki güneş dünyamızı aydınlatan ve ısıtan bir ışık kaynağı ise öğretmenler de insanlığın gelişmesi, insanın birey olması, kendini geliştirmesi için ona yol gösteren, onun elinden tutan bir aydınlatıcı, değiştirici, yön verici kişidir.

Onlar ki kendilerinden her türlü tavizi verip yetiştirdiği öğrencilerin insan olarak kalabilmeleri için, onların ilk olarak güzel ahlaklı bireyler olması  ter döken değerli aydınlarımızdır. Bir toplumda cehalet sular seller gibi akıyorsa o toplumda yeteri kadar öğretmene değer verilmiyor demektir. Oysa öğretmen içinde yaşadığı çevredeki insanları olumlu anlamda değiştirmek ve geliştirmek için durmadan çalışır ve tıpkı bir arının çiçek çiçek gezdiği gibi öğretmen de her öğrencisi için elinden gelen her türlü emeği sarf eder ve her bir öğrencisinin başarılı olması için elinden geldiği kadar onların seviyesine iner ve bunu yapmaktan da asla yorulmaz. Çünkü o öğretmendir, çünkü o ışık saçan ve kendini bitiren ve ama toplumu ayağa kaldıran, şahlandıran ve geliştiren büyük bir hazinedir. Öğretmenler mesleğini gönüllü yapan, kendini insan yetiştirmeye adan neferlerdir. Gazi, Mustafa Kemal kıymetli öğretmenlerimizin değerli olduğunu anlatmak için şu sözü söylemiştir:” "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır." 

Kişi bir şeyleri merak etmek isterse, yeni bilgiler öğrenmek için çabalarsa mutlaka bir öğretmenin peşine takılmalı ve onun bilgilerinden, onun ışığından faydalanarak kendi hayat yolculuğuna başlamalıdır. Bunu yaptığı zaman hem çalışan kişi başarılı ve mutlu olacak hem de ona yardım eden öğretmen kendini iyi hissedecek ve işe yaramanın verdiği o muhteşem duygu öğretmenlerin daha çok insana faydalı olacak, daha çok yüreğe dokunmasını sağlayacaktır. Bir ışık kaynağı bulmak istiyorsanız hemen öğretmenlerin peşine takılın ve onların engin bilgilerinden faydalanmak için onlardan öğrenmeye devam edin. İşte o zaman ışık yayan kişinin yanında siz de ışık yaymaya başlarsınız yavaştan.

“İyi Bir Vicdan, En İyi Yastıktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “İyi Bir Vicdan, En İyi Yastıktır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon




İnsan vicdanlı davrandığı zaman, merhametli olduğu zaman kendine yakışanı yaptığı için onurlu bir davranış sergilemiş olur. Vicdanı olan insan içindeki kötülüğü öldürür ve hak olanı arar ve bulur. Bunun için de kötüyü ve zalimi savunmaz. Her zaman dürüstlükten, haktan ve adaletten yana olan olur vicdan sahibi kimse. İyi bir vicdan, en iyi yastıktır çünkü vicdanımız rahat ettikten sonra yastığa başımızı koyduğumuz zaman mutlu oluruz. 

Mutlu oluruz çünkü kul hakkı yememiş olarak hayatımıza devam ediyoruzdur, mutlu oluruz ah almamışızdır, can yakmamışızdır. Adaletsizliğin karşısında sessiz kalmamışızdır. İşte tüm kötülükleri bir başka insana ya da bir başka canlıya yapmadığımız zaman içimizde kanayan yara da olmaz. Birine iftira attığımız zaman, birinin hakkını yediğimiz zaman, küçük bir canlıya zarar verdiğimiz zaman işte o zaman vicdanımız sızlar. Eğer ki yaptığımız kötülüklerde vicdanımız sızlamıyorsa o halde insan olma vasfına da henüz erişememişizdir. İnsanı mutlu eden en kıymetli hazine vicdan rahatlığıdır. Para bugün olur yarın olmaz, ya da bugün olmaz yarın olur ama insanlık olmadığı zaman işte burada ciddi bir sıkıntı vardır demektir. Vicdanını kaybeden insandan her türlü zorbalığı ve kötülüğü bekleyebiliriz. Çünkü onların içinde merhamet duygusu kalmamıştır, sevgi yok olmuştur ve o kimse ruhsuz bir varlığa dönüşmüştür.

 Gece yastığa başımızı koyup huzur içinde bir uyku uyumak istiyorsak vicdanımızı rahatlatan her güzelliğin yanında olmalıyız, kötülüklerden uzak durmalı içimizdeki insani duyguları daha ön plana çıkarmalıyız. İşte o zaman dokunmayın keyfimize.

“Acele İşe Şeytan Karışır.” Atasözü İle İlgili Hikâye Örneği

 “Acele İşe Şeytan Karışır.” Atasözü İle İlgili Hikâye Örneği




Kirada oturmaktan sıkılmış olan ve bir an önce kendi evinin yapılmasını çok isteyen  Nurullah Bey hafta sonu kendine ait olan arsaya gitmiş ve buraya ev yapma fikrini aklından geçirmişti. Hiçbir plan ve program yapmayan, kimseden yardım almadan kendi başına ev yapmaya kalkışan Nurullah Bey aldığı malzemeleri kamyonla boş arsaya getirmiş ve evi kendi başına yapmaya başlamıştı. Buraya küçük, sadece, bahçeli bir ev yapmak istemişti. Hemen işe başlamıştı. Evin temelini acele ile atmış ve ev yapımında gerekli olan özeni göstermemişti. Otuz gün sonra ev hazır hale gelmiş ama evin yapımında acele edildiği için ev hiç de istenilen şekilde olmamıştı. Acele ile ev yapma girişiminde bulunan Nurullah Bey yaptığı ev ile gurur duyuyor ve mutlu oluyordu. Ailesini de bu eve taşıdıktan sonra evde kalmaya başladılar. 

Nurullah Bey’in yaşadığı şehir olan Sivas’ta havalar soğumuş, rüzgar sert ve hızlı bir şekilde esmeye başlamıştı. Aile bir gece uyurken dışarıda kuvvetli fırtına esmeye başlamış ve evin çatısını uçurmuştu. Bu korkunç ses karşısında gece uykusundan uyanmak zorunda kalan aile bireyleri hayretler içinde kalmıştı. Çünkü evin çatısı yok olmuş, pencereler sağlam yapılmadığı için her yerden eve soğuk girmeye başlamıştı. Bu plansızlığın ve programsızlığın pişmanlığını yaşayan Nurullah Bey çok üzülmüş, acele ile bir iş yaptığı için ve bunun da kötü sonuçlara neden olduğunu gördüğü için ailesinden özür dilemişti. Acele işe şeytan karışmıştı yani. Allah’tan aile bireylerine bir zarar gelmemişti. 

En büyük moral bu olmuştu Nurullah Bey için. Aile bireylerinde hiç bir yara izi falan yoktu. Daha sonra o ev yıkılmış, arsaya yeniden temeli sağlam olan bir ev yapılmak için ustalar getirilmişti. Bu defa acele ile değil plan ve program dahilide, bir mimarın gözetiminde ev gayet de güzel yapılmıştı. Nurullah Bey o günden sonra bir daha işlerini çabucak yapmamaya çalışmış ve her işini düzenli yapmıştır. Onun için de işler tıkırında gitmiş, bir daha acele ile işe koyulmamıştır.

Şems-i Tebrizi Sözleri

 Şems-i Tebrizi Sözleri



Tasavvufla uğraşmış kişi olan Şems-i Tebrizi Mevlana’nın gönül dünyasında değişikler olmasını sağlayan kişidir.  Hz Muhamedd’in ahlakını örnek alan Şemseddin-i Tebrizî, devamlı bir arayış içerisinde olmuş, manevî bir işaret üzerine de Mevlâna’yı  arayıp bulmuştur. Dünyaya, kılık ve kıyafete önem vermeyen bir şahsiyettir kendisi.

Şems-i Tebrizi sözleri şunlardır:

 "Kapımıza değil; Kalbimize vuran buyursun."

"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme; nereden bilebilirsin, hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?"

"Ne zaman ki iyiliğim kötülük olarak algılandı, anladım ki doğru yoldayım."

"Arza hacet yok, halim sana ayandır. Dile gerek yok, sessizliğim sana beyandır."

"İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama"

"Sevmeye layık olmayana hatırlayarak değerli etme. Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme"

"Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca"

"İşin Allah'a kalmışsa, olmuş bil!"

" Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun! Doğumun bir damla su ölümün bir avuç toprak değil mi?"

"Altın olsam, değerimi herkes bilir. Ben basit bir demir olayım... Değerimi, sadece anlayan bilsin... "

"Kalp ruha der ki: ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin. Ruh da cevap verir: 'sen yeter ki sev.'"

"Ne zaman ki iyiliğim kötülük olarak algılandı, anladım ki doğru yoldayım."

“"Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir"

"Seni sevmeyen acı söyler. Dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa, senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler."

Kadın; bilene "nefes", bilmeyene "nefs"tir.

"Ey insan! Kaf dağı kadar yüksekte olsan da; Kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma.! Her şeyin bir hesabı var; Üzdüğün kadar üzülürsün. "

“Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmaktır. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.”

 

Çocuk İle İlgili Özlü Sözler

 Çocuk İle İlgili Özlü Sözler




Hiçbir davranışında yapmacıklık olmayan çocuklar bu dünyanın neşe kaynağı, bu dünyanın güzellikleridir. Onların bir bakışı, bir gülüşü, bir dokunuşu insana kendisini iyi hissettirir. Mutlu çocuklar olmasını istiyorsak mutlu aileler olmalıyız her şeyden önce. Onlara sevgi vermeliyiz, onlarla güzel vakit geçirmeliyiz ve onların  çocukluğunu çocukça yaşamasına  katkıda bulunmalıyız.

Çocuk ile ilgili özlü sözler şunlardır:


“Oyunlardan sanki ciddi öğrenmenin yorgunluğunu atmak için yapılan faaliyetmiş gibi söz edilir. Oysa oyun, çocuklar için ciddi öğrenme demektir. Oynamak aslında çocukluk sırasında icra edilen bir meslektir.” Fred Rogers,

"Terbiyenin sırrı, çocuğa saygı ile başlar." Ralph Waldo Emerson

"Oyun oynayan çocuğun zamana olan münasebeti şahanedir, zira hiç bir münasebeti yoktur, çocukta bizleri hayran kılan da budur, zamandan çıkış."  Erich Kastner

"Bir çocuk doldurulacak bir vazo değildir, o yakılacak bir ateştir." François Rabelais

"Çocukların, nasihattan çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır." Joseph Joubert

“Biz çocuklarımıza konuşmayı değil, susmayı öğretiyoruz." Japon atasözü.

““Dünyadaki dürüst ve gerçek sözlerin neredeyse tamamı çocuklar tarafından söylenmektedir.” Oliver Wendell Holmes.

“Çocukların yarın neye dönüşeceklerinden korkuyoruz, ama onların bugün de birer birey olduklarını unutuyoruz.” Stacia Tauscher

“Çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız onlara peri masalları okuyun. Eğer daha da zeki olmalarını istiyorsanız, daha da çok peri masalı okuyun.” Albert Einstein

"Terbiye, ana kucağında başlar; Her söylenilen kelime, çocuğun şahsiyetine konan bir tuğladır." Namık Kemal

"Hiç şüphe yok ki ideal terbiye, çocuğun kabahatlerinden dolayı cezalandırmak değil, onu kabahat yapmaktan alıkoyacak bir seviyeye çıkarmaktır." Peyami Safa

“Çocuklar şekle sokulacak şeyler değil, serpilmeleri sağlanacak bireylerdir.”  Jess Lair

“Eğer bu dünyada gerçek barışı öğreteceksek ve eğer savaşa karşı gerçek bir savaş vereceksek, işe önce çocuklarla başlamamız gerekmektedir.” Mahatma Gandhi

 “Çocuklarınıza verebileceğiniz en iyi hediyeler sorumluluğun temelleri ve özgürlüğün kanatlarıdır.” Danis Waitley

“Gerçek eğlence ihtimali yalnızca çocukların toplandığı bir yerde mümkündür.” Mignon McLaughlin.

“Güvenlik ve emniyet kendiliğinden olan şeyler değildir, ortak fikir birliği ve kamusal yatırımın sonuçlarıdır. Toplumumuzun en kırılgan bireyleri olan çocuklarımıza şiddet ve korkudan arındırılmış bir hayat borçluyuz.” Nelson Mandela.

“Bir Dirhem İlim, Bin Okka Edebe Muhtaçtır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon

 “Bir Dirhem İlim, Bin Okka Edebe Muhtaçtır.” Sözü İle İlgili Kompozisyon


İlim yolunda olmak, insanlara faydalı eserler ortaya çıkarmak, insanlığa faydalı buluşlar geliştirmek çok büyük bir başarıdır. Başarılı insanlar bu yaptığı çalışmalar sayesinde insanlığın gelişmesine ve ilerlemesine fayda sağlar. İnsanlık bilim ve teknoloji alanında gelişir. Bunlar güzeldir ama bunu gerçekleştirirken  ilim insanlarının, bilim insanlarının yapacağı işlerde  akıl ve edep kavramlarını da ortak noktada buluşturması gerekir. Bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır sözü ile anlatılmak istenen; Önemli olanın önce edep sonra arkasından gelecek olan büyük çalışmalar olduğudur.

 Bir iş edep ile yapıldığı zaman, insanlığın faydasına yapıldığı zaman iyi olur. Mesela atom bombasını insanlığın faydasına bulan Albert Eınstein bunu savaşlarda insanlar ölsün, yıkımlar olsun, acılar olsun diye yapmamıştır. Aksine insanlığın katkısına işler yapılsın diye atom bombasını bulmuştur. Yani burada edep kavramı devreye girmektedir. İşler edep çerçevesinde yapıldığı zaman, insanlığa büyük kötülükler yapılmadığı zaman ortaya çıkan bilimin ve ilimin herkese faydası olur ve herkes ortak noktada insan olma noktasında birleşir. Birlik, beraberlik içinde, barış içinde yaşama duygusunu hisseder ve dünyaya hep birlikte yeni şeyler katar insanlar. Yapılan ilimde, ortaya çıkarılan buluşlarda insanlığın zararına bir şey varsa orada edep yoktur ve o ilimin hiç bir anlamı yoktur. Bilimde etik olmalıdır. Yani bilimin ahlaki yönü de olmalıdır. Mesela belli bir deneyler yapmak için hayvanlara eziyet yapılmamalı, insanlar örnek olarak o  acı veren deneylerde kullanılmamalıdır.

 Bilimde ahlak kavramı olmalıdır önce. Bilimsel araştırmalarda bilerek ya da bilmeyerek etik sorunlar ortaya çıkabilir ve buna deneyimsizlik deriz  onu deriz bunu deriz. Ya bilerek yapılanlara ne demeli? Örneğin, binlerce sınava giren insanların başarılı olmak için yıllarını verdiği sınavlarda soruların bir takım kişilere önceden verilmesi, mülakatta torpil olması ve emek edenin hakkını alamaması vb. Eş ya da akraba kontenjanının olması ahlaki değildir elbette.

  Belki o çalışanlar ileride büyük işlere imza atacak olan kişiler olacaktı ama edep kavramı yaşamda uygulanmadığı zaman, iş ahlakı yerini almadığı zaman o insanların hayatı ile oynamakta bir edepsizlik değil midir aslında. Bundan dolayı her işte önce edep olmalıdır. Edep olduktan sonra, hak hakkına teslim edildikten herkes elinden geleni yapar ve dünyaya faydalı bir birey olmak için çalışmaya devam eder.

Düşünceyi Geliştirme Yollarını Kullanarak Bir Hikâye Yazınız.

 Düşünceyi Geliştirme Yollarını Kullanarak Bir Hikâye Yazınız.




 Sabah uyandığımda Güneş çoktan dağların tepesinden doğmuş ve pencereme girmişti. Gözlerimi kırparak uyandım. Çünkü bugün dedem gelecekti  köyden. Bana kurtuluş savaşı yılları hakkında bilgi verecekti. Hemen kalktım doğruca banyoya girip elimi, yüzümü yıkadım. Annemin el emeği ile işlediği o beyaz ve süslü havlu ile kuruttum yüzümü.  Daha sonra  pencereye yöneldim ve dışarısını seyretmeye koyuldum .Bu sabah gökyüzü bulutlarla kaplıydı. Yağmur ha yağdı ha yağacaktı. Sanki bugünkü konuya özel bir gün gibiydi hava koşulları. Karamsar, kapalı, hüzün dolu bir hava iklimi vardı bugün dışarıda. Dağlardan görünen çamların kokusu, rengarenk çiçeklerin kokusu evimize kadar geliyordu.(betimleme) Yüksek bir yerdeydi evimiz. Ormana yakın bir yerde. Karadeniz’de böyledir evler. Engebeli bir alanda yaşadığımız için evlerimiz de yüksekte oluyordu. Sel bir geldi mi aşağıdaki evler yerle yeksan oluyordu. Neyse konuma devam edeyim. 

Dedem gelecek bugün çok mutluyum. Kurtuluş Savaşını ve Mustafa Kemal'i anlatacak bugün bana. İçimi bir anda heyecan kapladı. Çok mutluyum bugün. Kurtuluş Savaşı dedim ama savaşın ne olduğunu az buçuk bilsem de yine de sordum anneme savaş tam anlamı ile nedir anne diye. Annem bana doğru dönerek savaş; devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylem diyerek savaşın ne anlama geldiğini çok güzel açıkladı ve açıklar açıklamaz işte kapı çalmaya başladı. (tanımlama) Hemen kapıya koştum. Kapıyı açar açmaz kimi göreyim. Canım dedem gelmişti. Sanki yaşlanmıştı biraz daha.

 Saçlarına daha çok kır düşmüş, sakalları uzamış, eli yüzü de geçen yıllara göre daha da kırışmıştı ama olsun o benim dedemdi ve ben onun her halini seviyordum. Benim yufka yürekli, gülüşü güzel dedem.(betimleme)  Hemen dedemle birlikte kahvaltı sofrasına geçtik. Bana benim güzel Can’ım dedi. Bu arada adım gerçekten Can ve dedem  beni canım, canımın içi yavrum diyerek sever hep. Dedemle hoşbeş ettikten sonra odama geçtik ve bir an önce bana savaş yıllarını Ve Mustafa Kemal’i anlatmasını istedim.

 Dedem benim odamdaki sarı renkli sandalyeye oturdu ve başladı Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatmaya. Ülkemiz yokluk ve sefalet içindeydi oğul. İtilaf Devletleri ülkemizi yok etmek istiyor ecdadımız olan Osmanlı’yı ise hasta adam olarak görüyorlardı. Hasta adama benzetiyorlardı Osmanlı Devleti’ni. (benzetme (hasta adam) O koca Osmanlı İmparatorluğu eski gücünü kaybetmiş, borçlanmış ve ne yazık ki savaşlar da artık yenilgiler almaya başlamıştı. Bizim devletimizin eskiden adı Osmanlı Devleti mi diye meraklı bakan gözlerle sordum. O da evet oğlum dedi ve Osmanlı Devleti’nin eskiden  ne kadar güçlü olduğunu ve bununla ilgili bir sürü şeyi anlattı. Hatta bir de Osmanlı tokadı varmış onu bile anlattı ve kahkahalar içinde güldüm. Ne güzeldi insanın tarihini dinlemesi karşımda canlı tarih dedem duruyordu ve anlatıyordu  bana her şeyi zevkle. 

Osmanlı elden ayaktan düşünce bunu gören Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları milleti de arakasına alarak vatan yolunda çarpışmaya başladı oğul dedi dedem. Aslında Mustafa Kemal zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir dermiş,(Tanık gösterme)  Yurtta Barış Dünyada barış demiş ama düşmanlar rahat durmamış işte dedi. Ülkemize girmiş o zalim düşmanlar. Çoluk çocuk demeden , ocak, yurt demeden her yeri  yakıp yıkıyor, her insanı yok ediyorlarmış. Düşmanın acıması olmaz evlat dedi bana duygu dolu gözler ile bakan canım dedem. Benim de gözlerim doldu ve o anı canlı yaşıyormuş gibi hissetim bir anlığına. Dedemi  dinlemeye devam ettim. Büyük savaş başlamış ve Mustafa Kemal’in önderliğinde mücadelemiz başlamış. En büyük mücadele cephelerin cephesi Çanakkale Cephesinde başlamış. Atatürk bu cephede askerlerine örnek olmak ve güç vermek için şunu demiş: Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum….” (tanık gösterme) Demiş ve askerler büyük bir azim ile başlamış düşmanla çarpışmaya ve düşmanı yok etmiş ve Çanakkale geçilemez denilmiş o yıllarda. 

Çok acılar çekilmiş, çok canlar şehit olmuş, çok canlar gazi olarak kalmış ama vatan kurtulmuş işte dedi dedem. Eline beyaz mendilini alıp göz yaşlarını kurularken ben hemen ona sarıldım ve ben de ağlamaya başladım. Bu cephede çok sayıda insan ölmüş. Ne kadar biliyor musunuz? Çanakkale Cephesi’nde iki yüz elli iki bin kişi yaşamını kaybetmiş.( sayısal verilerden yararlanma)  Farklı ülkelerden insanların ülkemizde ne işi varsa onlar da diğer İngiltere ve Fransa’nın kışkırtması ile ülkemize gelmiş . Herkes kendine bir pay almış ama durur mu hiç Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve milletin kahraman evlatları. Hep bir olmuş atmış düşmanı yurttan. Bağımsız olmuş vatanımız, kurulmuş yeniden Türkiye Cumhuriyeti olarak. Ülkemizin kahraman evlatları diğer ülkelerin esir insanlarına (karşılaştırma) örnek olmuş ve bizim evlatlarımız kahramanca, korkmadan, yılmadan, yıkılmadan temizlemiş yurdu ve ölüme seve seve gitmişler. Kurtulmuş vatanımız, yeniden bahar gelmiş bu topraklara, nazlı bayrağımız nazlı nazlı bakar olmuş kendi toprağına. Kuşlar yeniden ötmeye başlamış, insanlar yeniden normal yaşamına dönmüş ve tabiat bir yeşil cennete dönüşmüş adeta. (benzetme)

Yenilikler ve güzellikler  gelmiş vatanıma. Atatürk çok çalışmış bu vatan için. Atatürk'ü örnek al kendine dedi güzel gözlü dedem.(Örneklendirme, örnekleme) Alacağım elbette dedem Atatürk hiç örnek alınmaz mı dedim gülerek. Ona çok şey borçluyuz dedi dedem. Onu bir aslana benzetti ve aslan Mustafa Kemal, yiğit Mustafa Kemal (benzetme)diyerek konuyu bitirdi. Birazını da yarın anlatayım oğul yaşlandık artık yoruldum diyerek yerinden yavaşça kalktı ve elimi eline alarak bana sarıldı ve birlikte dışarıya gezmeye çıktık. Sabahki kapalı hava yerini açık havaya bırakmıştı. Galiba savaş bitmişti ya ondan hava da açmıştı gökyüzü karanlık bulutlara elveda demişti sanki.

“En İyi Kitapların Okunması, Geçmiş Yüzyılların En Büyük İnsanlarıyla Sohbet Etmek Gibidir.” Konulu Kompozisyon

“En İyi Kitapların Okunması, Geçmiş Yüzyılların En Büyük İnsanlarıyla Sohbet Etmek Gibidir." Konulu Kompozisyon




Günlük iş temposu içinde çoğu zaman kitap okumaya zaman ayıramıyoruz gibi bahanelerle bir süre sonra kitap okuma alışkanlığını tamamen bırakmaya başlarız ve bu alışkanlık zamanla yok olur. Oysa kitap okumaya mutlaka vaktimiz vardır ama biz o vakti haz aldığımız şeyler için harcıyoruzdur. Kitap okumak insanı yormaz aksine kitap okumak insanı iyileştirir ve geçmiş zamana götürür.

En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanları ile konuşmak gibidir sözü ile anlatılmak istenen kitap okumak  kişiye o kitabın yazarı ile konuşuyor gibi bir his verir. Ayrıca geçmiş yıllarda yaşanmış olayları kitap okuyarak yaşıyormuş gibi hissederiz. O günlere gider ve o günlerin  ana kahramanları ile, yardımcı kahramanları ile ve kişileri ile o zamanlarda yaşanmış olayları konuşuruz ve bir tür kendimizde o zamana gitmiş oluruz. O yıllardaki büyük insanlar ile sohbet etmek, onların nasıl başarılı olduğunu kendi ağızlarından duymak, onlarla sohbet etmek gibi güzel duygular  okumak sayesinde gelişir. O yüzyılların en başarılı insanları ile bir arada olmak, canlandırma yapmak, empati kurmak kişinin hayal gücünü geliştirir ve beyin içinde küçük bir  gezinti  de okumak sayesinde sağlanmış olur. İnsan okuduğu zaman daha yaratıcı olur, beyin daha iyi çalışır ve  ve  daha bir çok fayda sağlar.

İşte tüm bunlardan dolayı kitap okumayı yaşam alışkanlığı haline getirmeliyiz. Geçmiş yüzyıldaki olayları daha iyi anlamak için, kelime hazinemizi geliştirmek için, hafızamızı güçlendirmek için, o dönemde yaşamış insanların nasıl bir yaşam biçimine sahip olduğunu öğrenmek için, tarihi bilmek için okumak ve öğrenmek gerekir.