Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısa hikaye örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Havuç, Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Havuç,  Sepet, Kardan Adam Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımda dışarıda kar yağmıştı. Kar yağdığını duyunca çok mutlu oldum. Memleketimiz Sivas'a her yıl yağardı ve biz çocukların bayram günü olurdu o gün. Biz akşam erken uyuduğumuz için valilik bugünün tatil olacağını söylemişti ve annem bana bugün tatil deyince çok mutlu oldum ve mutluluktan havalara uçtum. Hemen komşu çocukları Muhammed Hamza, Harun, Halit ve Eymen'i yanıma çağırarak onlarla kar topu oynama başladık. Arkadaşım Harun arkadaşlar o kadar kar yağmış hiç kardan adam yapmayacak mıyız deyince hepimiz heyecanlandık ve kardan adam yapmaya başladık.


 Herkes kendi önüne kar alıyor, karı yuvarlak şekle getiriyordu. İşbirliği ile kocaman bir kardan adam yaptık. Evden getirdiğim zeytini karda adamın gözleri yaptım. Havucu da burnu yaptık. Üzerimdeki bere ve şapkayı da kardan adama takınca harika bir şey ortaya çıktı. Daha sonra kar topu oynamaya devam ettik. Ellerimiz donmuştu. Soğuktan titreyene kadar, çoraplarımız ıslanana kadar oynadık ve  kara doyduk. Daha sonra evden getirdiğimiz sepetlerin içine küçük kar topları yaptık ve onları eve götürdük. 


Kar topları evde erimeye başlayınca annem her ıslanacak çıkar at şu kar toplarını dedi ve hemen kar toplarını dışarı fırlattım. Daha sonra derslerime çalıştım, ödevlerimi yaptım ve uykuya gittim. Harika bir gün geçirmenin mutluluğu ile de yatağıma uzandım ve uykuya daldım.

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Çocuk, Özlem, Oyun Kelimeleri İle İlgili Hikaye


 Kayseri’de hava bugün çok sıcaktı. Sabah uyandım, kahvaltımı yaptım ve işe doğru giderken sokakta oynayan çocukları gördüm. Çocukların elinde balon vardı ve birbirlerini balonlar ile yakalamaya çalışıyorlardı. Hepsi parkta oynuyorlardı. Park dışında oynayacakları güvenli bir alan yoktu. Koca koca şehir merkezlerinde çocuklar için oynama yerleri fazla değildi. O arada parkın oradaki  banka oturdum ve kendi çocukluğuma daldım. Biz küçükken ne güzel çocuklardık, rengarenk ruhlara sahiptik. Ne mutlu çocuklardık. 


Dışarı çıkardık akşama kadar toprakla, çamurla oynardık. Toprağı ıslatır onunla kendimize oyuncaklar yapardık. Üstümüz başımız kir içinde kalır, annemiz kirlendik diye hiçbir şey demezdi. Hatta bir gün komşu anneme sen nasıl  bu kadar fazla sabırlısın, üstünü başını mahvetmiş senin çocuk, neden sinirlenmiyorsun dediğinde annem kadına şu cevabı vermişti: Onlar bir daha çocuk olmayacak Şengül. Bırak kirlenen çamaşırlar olsun, onların yürekleri kirlenmesin, çocukluğunu istediği gibi  yaşasın demişti. Ah canım canım nasıl da severdi bizi. Şimdi dünyada yok ama bize çocukluğumuzu çok güzel yaşatan kişiydi annem. O sırada bir  çocuğun amca sesi ile kendime geldim. Efendim yavrum dedim. Amca  hadi kalk oturmaya mı geldin  sen de bizimle oynasana lütfen dedi.  Saçları kıvırcık gözleri zeytin karası olan bu ufaklığı kıramadım ve hemen yerimden kalktım. Ben de tamam deyip onları yakalamaya çalıştım ve güldürdüm. 


O sırada çocuğun babası ile göz göz geldik ve selamlaştık. Çocukluğumuza olan özlemim bugün parktaki çocukları görünce arttı  ve içimizdeki çocuk aslında hiç ölmemişti. Çünkü oyun oynamayarak yetişkin olduğumuzu zannediyorduk. Oysa oyun her yaşta insan ruhuna iyi gelen bir şeydi ama biz yetişkinler bunu unutmuştuk

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Çocuklar, Park, Kaykay, Akşam  Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Sabah uyandığımızda annem sizi bugün mesire alanına götüreceğim. Kahvaltıyı da yemeği de orda yiyeceğiz dediğinde mutluluktan havalara uçmuştum. Kardeşim Kemal, ben, ablam Alin ile birlikte  anneme yardım ederek eşyalarımızı arabaya taşıdık. On beş dakika sonra mesire alanına varmıştık. Mesirenin her yerine yeni çamlar dikilmişti. Her ağaçlar ile kaplıydı ve güller ile kaplıydı. 


Mangal yapmak için yerler özel olarak yapılmıştı. Ben hemen parka koştum ve kardeşim Kemal ile kaykaydan kaymaya başladık. Çok eğlenceliydi. Daha sonra annem  termosta getirdiği çayları bardaklara doldurmuş ve hadi canlarım kahvaltınızı yapın sonra doyasıya eğlenirsiniz dedi. Hemen aç kurt gibi kahvaltımı yapmaya başladım. Kemal de çok acıkmıştı. Parkta birçok çocuklar vardı ve çoğu da annesi ile gelmişti. Çok mutluydum ama annemler bir şeyi unuttuğu için içte içe çok üzülüyordum ama onlara yalandan mutlu gibi davranıyordum Bugün 24 Aralıktı ve benim doğum günümdü.


 Ben bugün on yaşına girmiştim. Kimse doğum günümü hatırlamamıştı. Akşama kadar parkta oynadık ve daha sonra annem etler mangalda pişti haydi gelin diye seslendi. Ablam da salatayı yapmış, içecekleri dolduruyordu beş altı bardak fazla koymuştu sofraya . Ne oluyor demeye kalmadan arkamı bir döndüm arkadaşlarım elindeki pastası ile mumlar ile gelmiş, iyi doğdun Kerem diye bağırıyorlardı. Annem bu günü önceden planlamıştı. Hem duygulandım hem de  anneme haksızlık ettiğim için vicdanen rahatsız oldum ve her şeye rağmen çok mutlu oldum. Yemeği yedik ve daha sonra pastamı üfledim. 


Doğum günümü çok geçiyordu. Daha sonra arkadaşlarım ile parkta oyunlar oynadık, başka çocuklar bizimle oynamaya başladı. En çok da futbol oynadık ve çok yorulduk. Sonra hava iyice karardı ve hepimiz evimize gittik. Eve gidince anneme sarıldım ve teşekkür ettim. Bu arada gelen hediyeleri de sabah açacağım çünkü çok uykum var, mutluluktan ve oynamaktan çok yorulmuşum.

 

Memleket, İmece, Fedakarlık, Cevher Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Memleket, İmece, Fedakarlık, Cevher Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yaz tatili için İstanbul’dan memleketime biletimi almıştım. Memleketimi, memleketimin; havasını, suyunu, toprağını, insanını özlemiştim. Hele bir de doğduğunuz köy yemyeşilse, ağaçlardan evler bile zor görünüyorsa işte ona memleket gibi memleket denilir. Gitme zamanım geldiğinde hemen otobüse atladım ve  yola çıkıldı. Yolculuk biraz uzun geçti ama keyifli geçti. En sonunda Sivas’a vardım. Oradan da köyüme giden otobüse bindim. Annemi, babamı, kardeşlerimi ve köylülerimi çok özlemiştim. Onlara kavuşma heyecanı sarmıştı içimi. 

 

 Köye vardığımda köylülerin hepsi beni karşıladılar.  Yaz mevsimi gelmiş, havalar ısınmış, köyüm bir başka güzel olmuştu. En sonunda köyüme vardım. Otobüsten indiğimde köylülerim beni karşılamıştı. Bizim köyümüzün çocuğu doktor olmuş, köyümüze bilim getirecekmiş, şifa getirecekmiş diye beni tebessüm ederek karşıladılar. Hepsine tek tek sarıldım ve çok duygulandım. Köyümüzün ilk doktoru olduğum için şanslıydım. Çünkü köylülerimiz  için bu çok önemliydi ve ne yalan söyleyeyim ben de bu ilgiden çok memnun kalmıştım. Eve vardığımda herkes evimize yiyecek bir şeyler getirmişti. Benim için getirmişler, beni düşünmüşlerdi. Özellikle de zor zamanlarda köylülerim birbirine destek olur, herkes birbirinin işine yardım eder, işler daha kısa sürede yapılırdı. Yani imece yapılırdı köyde.

 

Getirilen yiyeceklerden biraz yedim. Köy ekmeği, köy yumurtası, köy tereyağı, tavuğu, balı her şey çok lezzetli olmuştu. Paylaşmayı bilen canım köylülerim benim diye tebessüm ettim. Benim için özene bezene yemekler yapmışlar, ellerinden gelen her türlü fedakarlığı yapmışlardı.  Köylülerim diye demiyorum gerçekten altın bir kalbe sahip sahip insanlardı onlar. Asıl içimizdeki cevherin insanlık olduğunu, yardımlaşma ve paylaşma olduğunu onların benim için yaptığı iyiliklerde gördüm ve onlara saygı duydum. Ben de he geçen gün daha çok çalışacak, köyümde doktorluk yapacak ve onlar için her türlü fedakarlığı gösterecektim.

Deniz, Güneş, İhtiyar, Adam, Balıkçı, Avcı, Sandık Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Deniz, Güneş, İhtiyar, Adam, Balıkçı, Avcı, Sandık Kelimeleri İle İlgili Hikaye


İhtiyar adam her zamanki gibi sabah erken kalkmış deniz kenarına gitmişti. Her sabah mutlaka denizin kokusunu içine çekecek, hayallere dalacak ve yakın zamanda kaybettiği,  çok sevdiği eşini burada hatırlayacaktı. Eşi yakın zamanda öldüğü için onu hiç unutamıyordu. Deniz kenarında bir anda rahatsızlanan eşi orada yere yığılmış ve kalp krizi geçirerek yaşamını kaybetmişti. Onun için  ihtiyar adam denizden ayrılamıyor, denizi ailesi gibi görüyordu. Balık tutmak bahaneydi asıl amacı eşini hatırlamaktı.  


Balıkçı oldum artık deyip gülümsüyordu kendi kendine. Güneş doğar doğmaz yine denize gitti ve oradaki balıkçılara ile selamlaşıp oltasını denize doğru attı. Oltasına bu defa çok ağır bir şey takılmıştı. Yavaşça oltayı çekti ve oltaya gelen minik bir sandıktı. Rengi koyu kahverengi olan çok güzel bir sandıktı bu. Hemen sandığın içini açtı ve sandığın içinin altınlarla dolu olduğunu görünce şaşırdı, heyecanlandı ama bu bana ait bir şey değil , bunu hemen en yakın karakola teslim etmeliyim dedi. O sırada avcılar balık tutmaktan dönüyordu. Avcılardan biri yaşlı adama hey bey amca nedir o elindeki diye bağırdı. İhtiyar adam denizde küçük bir sandık buldum dedi. 


Avcılar heyecanlandılar ve aramızda paylaşalım ihtiyar onları dediler. İhtiyar adam onlar bize ait değil, belki gemiden biri yanlışlıkla düşürmüştür, ya da vapurda birinin elinden düşmüştür dedi. Avcılar, adamın peşini bırakmadılar ve adamdan zorla sandığı almaya çalıştılar. Adam eski topraktı, daha doğrusu eski karate kursu hocasıydı ve avcılara o gün unutamayacağı bir ders verdi. Elindeki minik sandığı da karakola teslim etti. Daha sonra ihtiyar adam evine doğru yol aldı. Bu arada Güneş çoktan batmıştı. Avcılar da yediği dayaktan  dolayı evlerine canını zor atmışlar, bir daha yaşlılara bulaşamayacaklarını anlamıştı.

Ağaç, Tırtıl, Güneş, Toprak, Arkadaş, Tohum Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Ağaç, Tırtıl, Güneş, Toprak, Arkadaş, Tohum Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Havalar ısınmış, bahar mevsimi gelmişti. Dışarıda çok güzel güneş açmış, her yer yemyeşil olmuştu. Toprak Ana  uykusundan uyanmış, bahara merhaba diyordu. Tırtıllar kelebek olmaya hazırlanıyor, doğa her hali ile çok güzel görünüyordu. Geceliğimi üzerimden çıkıp koşarak evimizin bahçesine gittim. Kaysı ağaçları çiçek açmıştı ve bembeyazdı. Kayısı ağaçlarının çiçekleri mis gibi kokuyordu. Her yer renkli görünüyordu. 


Tohumlar çiçek açmış, insanların yüzüne renk gelmişti. Evimizin bahçesinden çıkıp arkadaşım Ali'yi çağırdım. Haydi Ali dışarısı ısınmış gel futbol oynayalım dedi. Ali de sevinçle dışarı çıktı ve birlikte top oynamaya başladık. Günel tüm bedenimizi ısıtmıştı. Hem terlemiş, hem yorulmuştuk ama Güneş’in sıcaklığını özlediğimiz için ona doyamamıştık. Akşama kadar koştuk, oynadık. Günel gidince evlerimize dağıldık. Akşam eve vardığımızda ağaçlar insan gibi görünüyordu gözüme. Ülkemizde dört mevsim belirgin yaşandığı için çok mutluydum. Hem ilkbahar vardı, hem yaz, hem sonbahar hem kış. 


Onun için ülkemizin çocukları olarak çok şanslıydık. Çok yorulmuştum. Gün boyu dışarıda olduğum için halim kalmamıştı. Elimi, yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve uyumaya gittim. Yarın yeni bir gün bizi bekliyordu. Belki tırtıllar kelebeğe dönüşecekti ve biz de o kelebekleri kovalayacaktık Ali ile. Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda diye şarkı söyleyecektik bir araya gelince. 

Hoşgörü, İlim, Alçakgönüllülük İle İlgili Hikaye

 

Hoşgörü, İlim, Alçakgönüllülük İle İlgili Hikaye


Okul çıkışı markete girmiştim ve çocuklarımın istediği meyveleri, çikolataları ve kuruyemişleri alıyordum. O sırada babası ile hemen hemen kendi oğlum Yasin ile yaşıt olan, altı yaşlarında bir erkek çocuğu da vardı markette. Babası beş ekmek aldı, bir şampuan aldı ve raflara bakmaya devam ediyordu. Altı yaşlarındaki çocuk ise gözünü manavdaki muzlardan ayırmıyordu. Ben tam muzlara uzandım ki onunla göz göze geldim ama benden gözlerini kaçırdı. Utandı ve hemen arkasını döndü. O sırada kalbim çok hüzünlendi. Benim maddi durumum çok iyiydi, iyi de bir gelirim vardı ama bazı çocuklar bir muzu bile yiyemiyordu anlaşılan. Canım yandı ve bu duruma çok üzüldüm.

 

 Daha sonra markete bir dilenci girdi ve hemen elime sarılarak abla ne olur bir ekmek parası ver dedi. O sırada market sahipleri kadını azarlamaya başladı ve defol çık dışarı dediler. Onlara ne olursa olsun kalp kırılmaması gerektiğini anlattım. Kimse bu duruma  isteyerek düşmez dedim market sahiplerine. Dilenciye hoşgörülü davrandım, ona bir miktar para verdim ve  da gitti. Bize parayı veren Allah değil miydi. Belki o dilenciyi bana göndermişti Allah. Benim ona ekmek parası vermemi istemişti. Bunun için mutlu da oldum. Muz alamayan çocuk ise ne kadar gururluydu belki bir şeyleri yoktu ama tok gözlü bir çocuktu. Daha sonra çocuk için de bir şey yapmalıyım dedim içimden.

 

Çocuğu utandırmadan hemen üç kilo muz aldım, başka yiyeceklerden de aldım ve çocuk beni görmeden aldıklarımı babasına verdim ve o da bana hayır demedi ve çok şükür aldıklarımı kabul etti. İnsan olmak galibe sadece ilim öğrenmek değil öğrendiğin ilmi  yaşamda uygulayabilmekti de.  O sırada kasiyer kızlar ne kadar iyi bir hanım, hiç kibirli değil, çok alçakgönüllüymüş dediler. Bunu duyunca utandım ve yanağım kızardı. Onlara gülümsedim ve hayırlı işler dedim. O gece yatağıma yattığımda hemen uyuyamadım. O çocuğun bakışları gözümden gitmedi ve ağlamaya başladım ve Allah’a durumun iyi olduğu için, kibirli bir insan olmadığım için şükrettim. Hayatım boyunca da çocuklara yardım etmeye devam ettim ama o çocuğun, o masum bakışını, o onurlu duruşunu hiç aklımdan çıkaramadım.

Dağ, Gül, Ay, Keder, Ozan, Yaban, Zaman, İlim, Nur, Derviş, Hikmet, Gönül Gözü, Nazar, Hakikat, Mürşid Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Dağ, Gül, Ay, Keder, Ozan, Yaban, Zaman, İlim, Nur,  Derviş, Hikmet, Gönül Gözü,  Nazar, Hakikat, Mürşit Kelimeleri İle İlgili Hikaye


 Ozan Garip Osman son zamanlarda kendini boşlukta hissediyordu. Allah’a yönelmek istiyordu ve ibadetlerini yapmak istiyordu. Eserlerinde de Allah sevgisinden çok bahsediyor ama bunu inancının gereği gibi yaşamakta zorlanıyordu.. Mesela  eşi ile en ufak bir tartışmada sinirlerine hakim olamıyor eşinin kalbini kırıyordu. Kendimi nasıl daha iyi bir insan haline dönüştürebilirim diye yollara düştü Ozan Garip Osman. Bir derviş duymuştu. Adı Mustafa Efendi olan Mustafa Efendi adındaki dervişin yanına gidecek ve ondan akıl alacaktı. Bunun için de düştü yollara ve buldu o dervişi. Vardı kapısını çaldı. Kim o diye içeriden naif bir ses geldi.  Benim diyen Osman içeri buyur edildi. O sırada akşam olmuş, ay son dördün halini almıştı. Kederliydi Osman. Ne diyeceğini bilemiyordu.

 

Çok güzel eserler yazıyordu ama hayatında yazdıklarını uygulayamıyordu. Bunu hemen dervişe sordu. Derviş de ona sen iyi bir mürşit olursun, iyi bir insan olursun ama önce içindeki şeytanı yok etmelisin, yani nefsine gem vurmalısın, öfkene hakim olmalısın Osman dedi. Bunun için çok okuman, ilim öğrenmen, hakikate kavuşman gerekir. Onun için de çok çalışacaksın, iradene hakim olacaksın dedi. Osman kederlendi ve sarıldı Dervişe. Merhametli insan ol dedi Derviş Osman’a. Sadece eşine değil herkese iyi davran, dünya malı gözünü kör etmesin, gönül gözü görmeyen can gözünü neylesin be Osman. 


Bir an önce Allah’a gerçek anlamda teslim ol, ibadetlerini hakkı ile yap, nefsini yen işte o zaman vicdanen rahat bir insan olacaksın dedi. Zaman geçti ve Osman da değişti ve daha olgun insan oldu ve dervişin mürşitleri arasına girdi. Artık her şeye öfkelenmiyor, nefsine hakim oluyordu. İçinde falan şeytan olmadığını anladı asıl şeytan içimizdeki kötülükler, öfkeye hakim olamama, kötü hırs dedi kendi kendine. Bunu öğrenmiş olmak onu çok mutlu etmeye başladı.

 

 Eşine, sevdiklerine gül alıyor,  önceden kırdığı gönülleri tekrar alıyordu. Son zamanlarda yüzüne bir nur gelmişti Osman’ın. Hakikati öğrenme çabası onu daha nurlu insana dönüştürmüştü. Çalışıyor, tam anlamı ile Allah’a yaraşır kul olmaya çalışıyor ve dervişine de sadık oluyordu. Ona saygıda kusur etmiyordu. Çünkü ne öğrendiyse dervişten öğrenmişti. Akşam olunca evinin karşısındaki dağa bakıyor ve o dağları Yaratan Allah’ın ne kadar büyük olduğunu düşünüyor kendisinin ise bu dünyada bir noktadan ibaret olduğunu biliyor ve artık daha iyi insan olmak için daha güzel eserler yazıyor ve eserlerinde yazdığını da yaşamında uyguluyordu. İnsan-ı kamil olmuştu Ozan Garip Osman.  


Yaban ellerden onu görmeye gelenler oluyordu. Onun  eserlerini okuyanlar onunla tanışmak için can atıyordu. Hikmet sahibi insan deniliyordu artık ona. Nazar değmesin Osman’ıma diyordu Derviş Mustafa Efendi ve onu çok seviyordu. İnsan isteyince iradesine hakim olabiliyor, nefsinin kötü isteklerine gem vurabiliyordu. Yeter ki nefis bizi kötü yola götürmesin insan ne isterse başarır diyordu Ozan Garip Osman.

Yaz, Turna, Yayla Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yaz, Turna, Yayla Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Yaz mevsimi gelmişti. Yaylalarda papatyalar açmış, kuzukulakları olmuştu. Annem yayladan topladığı otları yıkayıp bir güzel sofraya getirdi. Bizim oraların türlü türlü otları vardı ve bunlar yemeğin yanında çok lezzetli oluyordu. Köy tavuğu, yanına bulgur pilavı, yeşil otlar ve ayran mis gibi oluyordu. O otların   üzerine bir de  limon sıkarsan değmeyin keyfime. 


Biz yaz gelince yaylalara göç eden Yörük ailesiyiz. Koyunlarımız olduğu için bahar mevsiminde ilk geçiş yapılır ama esas olarak yaz mevsiminde gideriz yaylalara. Yazın gelmesi ile turnalar da havada uçmaya ve bize selam verir gibi düzenli uçarlar. Turnaların bir sıra halinde hareket etmesi beni çok mutlu eder ve onları izlemekten kendimi alamam.


 Bu arada koyunlarımızın bir sürü kuzusu oldu ve onlarla oynamayı da çok seviyorum. Yaz tatili geldiği için artık okula da yok. Buralarda bol bol kitap okuyacağım. Dağlara çıkıp koşacağım, oynayacağım. Geçen turnalar ile konuşacağım ve onlar aracılığı ile ortaokul arkadaşlarıma selam yollayacağım ama şimdi uykum geldi, hava karardı ve çadırda uyku zamanı başlasın.

Orman, Ormancı, Kulübe, Ayı, Rüya, Tilki Kelimeleri İle Hikaye

 

Orman, Ormancı, Kulübe, Ayı, Rüya, Tilki Kelimeleri İle Hikaye


 Öğretmenimiz haydi çocuklar sıra ile otobüse binin diye seslenmeye başladı her birimize. Mithat, Kerem, Alişan ve Eylem yerlerine geçmişlerdi. Tek geç kalan bendim. Ben de hemen yerime geçtim ve otobüs hareket etmeye başladı. Bugün kamp zamanıydı. Ormana gidecektik ve ormanda doyasıya arkadaşlarımızla eğlenecektik. Onun için çok mutluydum. Otobüsümüz hareket etti ve yavaş yavaş ormana doğru yol almaya başladık. 


Hem şarkı söylüyor, hem de otobüste kahkahalar atıyorduk. Daha sonra orman yerine vardık ve kamp başladı.  Ormanda ormancının ormanı gözetlediği küçük bir kulübesi  vardı. Ormancıya da selam verdik. O sırada uzaklardan tilki gördük ve tilki bizi görünce koşa adımlarla yanımızdan uzaklaştı. Çadırlar kuruldu, ateşler yakıldı ve herkes çadırına geçti. Akşam olmuştu. Dışarıdan sesler gelmeye başladı. Gelen ses çok boğuk ve ürkütücü bir sesti. Öğretmenimiz çocuklar sakin olun ben dışarı bakıp geliyorum dedi ama öğretmenimiz dışarı çıktı ve bir daha çadıra gelmedi. Biz çocuklar olarak çok korkmaya başlamıştık. Mithat arkadaşlar ben de bir dışarı bakayım da gelirim  dedi. Ben de dikkat et, öğretmenimiz gelmedi henüz dedim. Mithat dışarı çıktı ve  Mithat da gelmedi. Artık çocuklar olarak ağlamaya başlamıştık. 


Dışarıdaki ürkütücü ses çadıra doğru yaklaşıyordu. Bu sesi tanımıştım. Ayı sesiydi.  Ayılar öğretmenimizi ve arkadaşlarımızı yemişti sanırım. Ağlamaya, bağırmaya başladık ama kimse bizi duymuyordu. Çadırın içine doğru sesler arttı ve ayılar bize doğru geliyordu. Bir anda irkildim ve imdaaat! diye bağırdım ki o arada da uyanmışım. Alnım terler içinde kalmıştı. Yanı başımda annem vardı. Ne oldu oğlum, rüya gördün , geçti yavrum korkma dedi. Ne korkmaması az kalsın altıma yapacaktım. Allah'tan uyanmıştım. Oh bee dedim Anne çok kötü bir rüya gördüm dedim ve çok şükür hayattayım dedim. Daha sonra uykuma devam ettim.

Sevgi, Saygı, Arkadaşlık, Hoşgörü, Doğruluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Sevgi, Saygı,  Arkadaşlık, Hoşgörü, Doğruluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Okuldan çıkmış eve doğru yürüyordum. O sırada yanımda bir araba durdu ve arabaya binmez misiniz  beyefendi diye sordu:  Bir baktım karşımda annem. Ne demek hanımefendi tabi ki binerim diyerek anneme sarıldım ve arabaya oturdum. Annemle eve doğru vardık. Kapımızın önüne geldiğimizde apartmanın beşinci katına yeni birileri gelmişti ve eve eşyalarını yerleştiriyorlardı. Dışarıda kocaman bir kamyonet vardı. Annem gelen yeni komşulara hoş geldiniz, hayırlı olsun yeni eviniz dedi. Onla ise başını sallayarak hoş bulduk dediler ama galiba bizim dilimizi bilmiyorlardı.

 

Bir başka komşumuz Huriye Teyze onlar Suriye’den geldi kızım Necla diye seslendi anneme. Oradan savaştan kaçıp gelmiş bu zavallılar. Kadının eşi savaşta şehit olmuş dedi. Bu duruma çok üzüldük. Ertesi gün sınıfa girdiğimizde komşumuzun oğlunun da benimle aynı sınıfta olduğunu gördüm. Adı Ayham’dı. Ayham esmer tenli kıvırcık saçlı, kendi halinde utangaç bir çocuktu. Nedense onu çok sevmiştim. Bazı arkadaşlarımız onunla dalga geçecek gibi oldu ama onlara izin vermedim. Çünkü başka kültürden, başka ülkeden gelen bir insana kötü davranmak doğru bir şey olmazdı. Onu da olduğu gibi kabul etmeli, aramıza almalıydık.

 

Ona hoşgörülü davrandık ve onu çok sevdik. Ayham da bizi çok sevdi ve kısa zamanda çok iyi arkadaş olduk. Annem de Ayham’ın annesi ile iyi arkadaş oldu ve böylece iyi bir komşu da olmuş olduk. Ayham ana dilimizi zamanla öğrenmeye başladı, bazen kelimeleri doğru yerde  kullanmıyordu ama kısa zamanda geliştirmişti Türkçesini. Ona saygı duyuyordum. Çünkü hem kendi dilini biliyor hem de yeni bir dil öğrenmişti. Ben de ondan Arapça’yı öğrenmeye başladım. Böylece ikimiz de birbirimize katkı sağlamış olduk. Hem iyi arkadaş, hem de  iyi dost olduk.

 

Zaman, Üzgün, Lokma, Aç, Para, Bir, Yoksul, Ev, Kapı, Dost Sözcükleri İle Hikaye

 

Zaman, Üzgün,  Lokma,  Aç, Para,  Bir, Yoksul,  Ev, Kapı, Dost Sözcükleri İle Hikaye

 

Halis Bey çok  varlıklı biriydi. Mesleği doktorluktu.   Gençti; geniş omuzlu, gür saçlı, sarı saçlı mavi gözlü bir delikanlıydı. Sevdiği kız ile evlenmiş ondan iki tane çocuğu olmuştu. Eşi Meryem de dünyalar güzeliydi. Halis’i çok seviyordu ama Halis son zamanlarda değişmeye başlamıştı. Eve geç geliyor, çocukları ve eşi ile ilgilenmiyordu. Canı çok sıkılıyordu. Meryem ona neden canın sıkkın dediğinde Meryem’e hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyordu. Meryem bu duruma çok üzülüyordu.  Zaman böylece akıp gidiyordu. 


Günlerden bir gün işten gelen Halis yine çok kötü bir durumdaydı. Eşine bu defa neler olup bittiğini anlatacaktı. Bu yükü yalnız taşıyamazdı çünkü. En sonunda açıkladı. Ne kadar param varsa hepsini borsaya yatırmıştım ve yatırdığım şirket de iflas etti. Artık yoksuluz ne yapacağımız, nereye gideceğimi bilemiyorum dedi. Elimde hiç para kalmadı, sıfırdayız dedi. Bunu duyan Meryem  çok sevindi.  Hiç bu duruma sevinilir mi demeyin. Çünkü o başka kötü şeyler düşünmüştü ve şimdi içi rahatlamıştı.

 

Çünkü o eşinin kendisini aldattığını düşünüyor ve içten içe kendini yiyip bitiriyordu. Halis ona böyle bir şeyi nasıl düşünürsün, sen ve çocuklarım benim dünyamsınız diye sarıldı ve ağlamaya başladılar her ikisi de. Meryem üzülme canım dünyanın sonu değil ya giden para olsun, ev olsun. Yine çalışır, yine kazanırız senin canın sağ olsun ama bir daha böyle borsa işlerine girme, paramızı daha güvenli yerlere yatırım yap, ev, araba, arsa gibi yerlere yatırım yap dedi. Lütfen üzülmeyi bırak ve kendine gel. Hiçbir şey senin ve çocuklarımızın sağlığından ve mutluluğundan daha önemli değil dedi. Halis çok rahatlamıştı  eşi ona destek olduğu için sırtındaki yük hafiflemişti. 


O sırada kapı çaldı ve kapıya gelen kişi Halis Bey’in anne ve babasıydı. Onlar da Halis’in son zamanlarda içine kapandığını görmüş ve çocuğumuza bir bakalım ne durumda diye gelmişlerdi. Meryem hemen yemek yaptı, çay koydu.  Meryem yemekleri masaya koydu ve herkes lokmasını yutarken  yavaş yavaş da konuşmaya başladılar. ve Halis başına gelen her şeyi ailesine de anlattı. Anne ve babası üzülme yavrum, sen bizim her şeyimizsin canını sıkma, dünya hali bu  insan olanın başına her şey gelir ama bundan sonra daha dikkatli ol. Biraz yoksulluk çekersin, sonra çalışır yine düzelirsiniz dediler. 

 

 Halis de buna mutlu oldu ve anne ve  babasına sarıldı. Babası  çok az bir birikimi olan parasını  oğluna verdi ve al şunu da çocuklar aç kalmasın yavrum dedi. Başkalarının kapılarına gitme, başkaları acımaz dedi ve oğluna sarıldı. Halis çok duygulandı ve ailesine böyle bir şey yaşattığı için çok pişman oldu. Bir daha da böyle işlere asla bulaşmadı. Doktorluğuna devam etti ve kazandığı parayı da sağlam yerlere yatırdı ve ailesini bir daha perişan duruma sokmadı. 


Artık eski durumuna kavuşmuş olan Halis başka insanların da kendi gibi kötü duruma düşmemesi için onlara nasihatlerde bulundu ve hep iyi bir insan olmaya, yoksul insanlara el uzatan bir insan olmaya devam etti. Bundan dolayı çok yakın dostları oldu ve iyi dostlar kazanarak, mutlu bir şekilde yaşamaya devam etti Halis ve ailesi.

Kıskançlık, Fincan, Toprak Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Kıskançlık, Fincan, Toprak Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Ayşe  ve Betül çok iyi arkadaştılar. Aynı zamanda yakın komşuydu bu ikili. Bu yıl ikisi orta sona geçmişti ve sınava gireceklerdi. İkisi de hem dost hem de birbirine rakip olan arkadaşlardı. Bu rakiplik tatlı bir atışmadan ibaretti. Gerçek anlamda birbirlerini çok seviyorlar, birinin anlamadığı soruya diğeri yardım ediyordu. Yani aralarında hiçbir şekilde kıskançlık olmuyordu. Bahçeye oturuyorlar akşama kadar tekrarlarını yapıyorlar ve durmadan çalışmaya devam ediyorlardı. İkiliyi kıskanan bir de başka komşuları vardı. O komşu kızın adı ise Leyla’ydı. Leyla iki arkadaşı çok kıskanıyor, onların başarısız olmasını istiyordu.. 


Günler böyle devam ediyordu. Okul bitti ve gençler sınava girdi. Sınav sonucu açıklandığında iki yakın arkadaş Kayseri Fen Lisesini kazanmış, onları kıskanan arkadaşları ise herhangi bir yeri kazanamamıştı. İki dost tercih yapmak için okula gelmişlerdi. Okul bahçesinde oturan öğretmenlerinin yanına oturdular. Okul hizmetlisi gelen öğrencilere de birer fincan kahve yapmıştı. Gelenlerin arasında Leyla da vardı. Leyla öğretmenlere  nasıl bir liseye gideceğini soruyor ve kıskandığı arkadaşları gibi  iyi bir lise kazanmadığı için mutsuz oluyordu. İki dost ona üzülmemesi gerektiğini söyledi. 


Leyla bunu yanlış anladı ve arkadaşlarının elindeki kahve fincanını alıp içindeki kahveyi de hızlı bir şekilde toprağa döktü. Öğretmen Leyla2nın bu yaptığına çok kızdı ve bu yaptığın ayıp Leyla. Kıskanmak yerine sen de onlar gibi iyi arkadaşlıklar kurabilir, kalbini temiz tutabilirdin. Herkes iyi bir lise kazanmak zorunda değil ama herkes iyi bir insan olmak zorunda dedi. Leyla hatasını anladı ve arkadaşlarından özür dileyip ağlayarak oradan uzaklaştı.

Barış, Huzur, Mutluluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Barış, Huzur, Mutluluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Ayşe Nur sabah kalktığında annesinin sesi ile uyanmıştı. Annesi ve babası arasında tartışma yaşanıyordu. Ayşe Nur koşarak ikisinin de yanına vardı ve ne oluyor, anne, ne oluyor babacığım, çok korkuyorum dedi. Annesi yok kızım bir şey baban ile tartışıyorduk sadece diyerek olayı geçiştirdi. Ayşe Nur anne ben artık evde huzur istiyorum, mutluluk istiyorum. Lütfen her gün tartışmayı bırakın ve barışın artık dedi. 


Annesi ve babası ise onun  aralarındaki tartışmadan  bu kadar etkileneceğini akıllarına getirmemişlerdi ve çok pişman olmuşlardı. Anne ve babası hemen Ayşe Nur'a  hemen sarıldı ve bir daha seni üzmeyeceğiz yavrum dediler. Aralarındaki tartışmanın  nedeni ise siyasetmiş. Anne babaya sen şu partiye oyunu vermeyeceksin, baba ise sende  şu partiye oyunu vermeyeceksin diye birbirlerinin siyasi görüşlerine müdahale ediyorlardı. Annesi ve babası siyaset yüzünden evin huzurunu bozduklarını anladılar ve her ikisi de bu konuda birbirlerine karışmayacaklarını söylediler ve bir daha evde siyasi konular yüzünden tartışma yaşanmadı ve Ayşe Nur da boş yere korkup üzülmedi.


 Evde barış, huzur ve mutluluk daim oldu. Ayşe Nur ise dünyada da savaşın olmaması için dua etti. Keşke dünyamızda da savaşlar bitse ve her çocuk benim gibi ailesi ile evinde huzur ve mutluluk içinde yaşayabilse diye  her zaman dualarında diğer çocuklara da yer vermeye devam etti.

Yalnızlık, Futbol, İstanbul, Şampiyonluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye

 

Yalnızlık, Futbol, İstanbul, Şampiyonluk Kelimeleri İle İlgili Hikaye


Mustafa Erdem sabah kalktığında canı çok sıkkındı. Kardeşi Kemal ağabeyciğim neden canın sıkkın ben mi bir şey yaptım diye sorduğunda Mustafa Erdem hayır sen falan bir şey yapmadın. Canım çok sıkılıyor futbol kursundan hiç arkadaşım yok kendimi çok yalnız hissediyorum dedi. Kemal ise üzülme ağabey daha yeni başladın kursa zaman içinde arkadaşların olur dedi ve Mustafa Erdem de kardeşine sarılarak teşekkür ederim canım kardeşim, moral verdiğin için dedi. Daha sonra her ikisi de hazırlanıp futbol kursuna gittiler.

 

Kursa gittiklerinde Ferhat Hoca öğrencileri sıraya dizmiş ve gruplara ayırmıştı. Mustafa Erdem ve kardeşi Kemal bu defa aynı gurupta oynayacaklardı. İki kardeş bu duruma çok mutlu olmuşlardı. Ayrıca bugün kursa Yunus Emre adında yeni bir çocuk da katılmıştı. Yunus Emre Mustafa’yı çok sevmiş ve onun yanından ayrılmıyordu. Mustafa Erdem buna çok sevinmiş ve artık yalnız olmadığını anlamıştı. Daha sonra gruplar arası maç başladı ve kardeşlerin takımı kazandı. Bu arada Ferhat Hoca çocuklar bugün arkadaşınız Mustafa Erdem’in doğum günü onun için pasta keseceğiz deyince Mustafa Erdem’in gözleri parladı ve hemen hocası Ferhat’a sarıldı ve teşekkür etti. Daha sonra pastalar kesildi ve içecekler de ikram edildi. Ferhat Hoca çocuklar size bir de sürprizim var dedi. Haftaya İstanbul’da Fenerbahçe ve Galatasaray’ın maçı olacak hepinizi de oraya ben götüreceğim. yıl boyunca çok güzel oynadınız, bu sizin hakkınız dedi.

 

 Çocuklar sevinçten birbirlerine sarıldılar. Mustafa inşallah şampiyon Fenerbahçe olur dedi. Yunus Emre ben Galatasaraylıyım Mustafa ama dedi. Mustafa olsun ne olacak ki biz iyi arkadaş olduk, farklı takımları tutsak da çok iyi arkadaş olabiliriz ve dedi ve sarılarak oynamaya devam ettiler. Daha sonra Mustafa Erdem, kardeşi Kemal ve Yunus çok iyi arkadaş hatta dost oldular.

İçinde Ateş, Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Kısa Bir Hikaye

 

İçinde Ateş,  Kamp, Kurt, Dağ Kelimeleri Geçen Kısa Bir Hikaye


Okulların bitmesine çok az bir süre kalmıştı. Yazılılarımız bitmiş, yazılı sonuçlarımız açıklanmış ve rahat bir nefes almıştım. Tüm derslerim gayet de güzeldi çok şükür. İyi bir çalışmanın sonucunda notlarım da iyiydi. Artık yaz tatiline girecektik. Tatile girmeden önce öğretmenimiz bizim için kamp düzenlediğini söyledi ve bulunduğumuz şehir olan İstanbul’da bir ormanda kamp yapacaktık. Herkes hazırlandı ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdi ve yolculuk vakti geldi. Seyahat otobüsümüz de  gelmişti. Sıra ile otobüse bindik ve kamp alanına vardık. Öğretmenimiz ile çadırı kurduk ve hava kararmak üzereydi hemen ateşi de yaktık.


 Bu arada  etler de mangalda  diğer öğretmenler tarafından pişiriliyordu. Hava serin ve mis gibiydi. Açlıktan karnımız guruldamaya başlamıştı. Gün boyunca top oynamış,  ip atlamıştık. Getirdiğimiz çekirdek, cip ve içecekleri bir güzel mideye indirmiştik ama bunlar bizi tatmin etmemişti. Çünkü yemek istiyorduk artık ve o da oldu. Öğretmenlerimiz köftelerin, tavukların ve sucukların piştiğini söyledi. Hep birlikte yere evden getirdiğimiz küçük halıları serdik ve sofrayı bir güzel kurduk. Yemeklerimizi yemeye başladık ki yakınlardan  bir kurt sesi geldi. Kurt uluyordu ve hepimiz çok korkmuştuk. Öğretmenimiz korktunuz mu çocuklar dedi. Hepimiz evet diyerek bağırdık. 


Öğretmen gülmeye başladı ve kurt sesini sınıfımızın en yaramazı olan Şamil'in çıkardığını söyledi. Şamil bir ağacın arkasından çıktı ve hepimiz kahkaha attık. Daha sonra yemekler yendi, içecekler içildi ve sonra yürüyüşe çıktık. Öğretmenimiz dağlık kesimlere fazla gitmememiz gerektiğini ve gruptan ayrılmamamız gerektiğini söyledi ve biz de öyle yaptık. Bir gün çadırda kaldık ve sabah olunca  da otobüsümüzle evlerimize bırakıldık. Harika bir kamp olmuştu. Hem eğlenmiş, hem korkmuştuk ama hepsine değmişti. İyi ki arkadaşlarımla, öğretmenlerimle güzel bir gün geçirmiştim. Bu anımızı hayatım boyunca unutmayacaktım.

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.

 

Kelebek Adlı Şiiri Hikaye Ya Da Fabl Türünde Kendi Duygu ve Düşüncelerinizi De Katarak Yeniden Yazınız.

Kelebek adlı şiir şu şekildedir:

KELEBEK

Yel estikçe uçuşan
Yapraklara benziyor.
Durmadan, yorulmadan
Daldan dala geziyor.

Kanatları ipektir,
Bozulur dokununca.
Sanki canlı çiçektir
Açar bahar olunca.

Üstündeki renkleri
Seyretmeğe doyamam.
Yapamaz böylesini
Benim diyen her ressam.

Ben onu çok severim,
Koşup tutmak isterim.
Fakat kaçar yaramaz,
Uçmadan yaşayamaz.

Kelebek şiiri ile ilgili yazdığım hikaye şu şekildedir:

 

Onların Da Canı Var

Ceren bugün arkadaşları bahçelerine geleceği için, onlarla oyun oynayacaktı ve mutlu olacaktı. Hemen gidip bahçeyi düzenledi ve oyun oynamaya hazır hale getirdi. O sırada küçük bir kelebek yes estikçe uçuyor, yapraklara konuyor, durmadan geziyordu. Ceren kelebeğe bakınca ne kadar da güzel bir kelebek dedi ve onun peşine takılıp kelebeği kovamalaya başladı ama sadece kovalamak. Başka bir şey yapmak istemiyordu. Çünkü onun da canı vardı , onu yakalayıp ona zarar vermemek istiyordu. Bu sırada arkadaşları Ali, Mehmet ve Ahmet de bahçeye geldiler ve dört arkadaş oyun oynamaya  başladılar. O sırada kelebek yine göründü ve çocuklar hayretle kelebeğe baktılar ve ne kadar güzel bir kelebek, rengarenk, hiçbir insan bunu bu şekilde yapamaz. Ona bu rengi Allah  verdi deyip tebessüm ettiler. Kanatları ipek gibi dedi Ahmet. Sakın dokunmayın , dokunursak onu incitiriz, bozarız   renklerini dedi Ali. Hayranlıkla kelebeği seyretmeye devam ettiler ve kendi oyunlarına bir türlü başlayamadılar. Daha sonra oyun oynamaya  başladı çocuklar. Topraktan kelebek yaptılar, çocuk yaptılar, araba yaptılar vb. O sırada Minik Kelebek onların yanına yaklaştı ve  Mehmet kelebeği yakaladı ve hemen oradaki cam kavanozunun içinekoydu. Bunu gören Ceren hemen sinirlendi ve onu bırak lütfen Mehmet, lütfen ddiye ağlamaya başaldı. Mehmet neden ki ne güzel işte bir kelebeğimiz oldu , onu eve götürürüz, her gün sırasıyla birimizin evind ekalır dedi.  Ceren ise bu yaptığın çok yanlış, onun da bir canı var, onu da bekleyen annesi, kardeşi, babası var. Bıtak onu diye bağırmaya başladı. Seni de böyle bir cam kavanoza kapatsalar, özgrülüğünden mahrum bıraksalar ve canını düşünmeseler üzülmezmiydin dedi.Mehmet yaptığı yanlışın farkına vardı ve kelebeği hemen oradan çıkarıp uçurdular. Kelebek uçarak oradan uzaklaştı ve çocuklar onu çok sevdiler. Saedece oynamak için arkasından koştular ve zaten o sıarada vakit geçmiş, akşam da olmuştu. Annelerinin sesleri ile evlerine dağıldılar.

 

 

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye

 

Misafirperverlik İle İlgili Hikaye


Okula gideceğimiz sırada annem bugün her zamankinden daha erken kalkmış, sabah namazından sonra uyumamıştı. Sabah uyandığımızda çayımız demlenmiş, sıcak böreklerin kokusu odama doğru koyuyordu. Fırında ise baklava kızarıyordu. Anneme hayırdır neden bugün erken kalktın dediğimde ise bugün misafirlerimiz var kızım. dedi. Kim gelecek diye sorduğumda ise mahallenin küçük çocuklarını  anneleri ile akşam yemeğine davet ettiğini söyledi. Annem çocukları çok mutlu etmeyi severdi ve en çok da çocukların iyi ağırlanması gerekir derdi hep. Gelecek olan küçükler altı yaşındaki küçük kardeşim Leyla’nın arkadaşları, komşu çocukları ve anneleriydi. Şimdiden hazırlıklar başlamıştı. Ben daha sonra okula gittim. Derslerim bittikten sonra eve geldim ve hemen anneme yardım ettim.

 

Her yer pırıl pırıl olmuş, mis gibi kokuyordu. Babam gelecek çocuklar için küçük birer hediye almış, annem ise anneleri için güzel hediyeler almıştır. Gelen misafirin büyüğü küçüğü olmaz her birine de aynı şekilde değer verilmelidir dedi babam. Çok mutlu olmuştum. Hemen annemin kalan işlerine yardım ettim ve akşam oldu. Akşam evimize on tane minik,  kızlı erkekli çocuklar ve anneleri gelmişti. Biz annemle sofrayı kurduk ve gelen anneler de bize yardım etti. Masada her şey vardı. Annem çocuklar için patates kızartmış, köy tavuğu pişirmiş, pilav yamış, sarma yapmış, mantı yapmış, poaçalari, kekler, cipler, çeşitli içecekler vb daha  birçok şey.

 

Hemen çocukları ve anneleri masaya  davet ettik ve kocaman bir aile olduk. Yedik, içtik, eğlendik ve harika bir akşam oldu. Daha sonra  çocuk misafirlerimize hediyeleri verildi. O kadar heyecanlandılar ki çok mutlu olmuşlardı. Annem de annelerine hediyelerini verdi ve gelen misafirlerimizi en iyi şekilde ağırladık. Misafirlerimiz çok mutlu olmuşlar, anneme hayır dualar etmişlerdi. Babam da anneme emekleri için teşekkür etmiş  ve her zamankinden farklı bir misafirlik olmuştu. Çünkü çocuklarla bir akşam geçirilmiş, onların riyakârsızca hareketlerine hem gülmüş hem de  çok samimi bulmuştuk. Muhteşem bir akşam yemeği, muhteşem anılardı.  Annemin bu harika misafirperverliğine ise hayran kalmamak elde değildi. Ne güzeldi eve misafir gelmesi ve özellikle de çocuklara değer vermek onları mutlu etmek.

Şeytanın Bunda Suçu Ne Sözünün Hikayesi

 

Şeytanın Bunda Suçu Ne Sözünün  Hikayesi


 Günlerden bir gün şeytan inek sağmakta olan genç bir gelini takip eder. Bu sırada ineğin yavrusu olan buzağı az ileride bir kazığa bağlı durmaktadır. Şeytan, şeytanlık yapacak ya; buzağının ipini bir parça gevşetir. Buzağı, annesinin sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamaz. Debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşer ve sonunda bağından kendini kurtarır. Koşarak annesini emmeye başlar ve bu sırada buzağının çarptığı süt kovası yerle bir olmuştur ve genç gelin bu duruma çok öfkelenir ve hıncını küçük buzağıdan çıkarır ve elindeki odunu buzağının kafasına geçirir. 


Yavru buzağı  kan içinde yere yığılır. Bunu gören anası  inek bir tekmede kadını perişan eder ve kadını öldürür. Sesleri duyan gelinin kayınbabası inek tarafından gelinin öldürüldüğünü görür ve elindeki tüfekle ineği öldürür. Silah sesi üzerine genç gelinin eşi de  oraya gelir. Bakar ki,  gencecik eşi  kanlar içinde yerde yatmakta. Babasının elinde de tüfek var. Hemen silahını çekip babasının üzerine boşaltır. Olayın şahitlerinden biri durumu adama anlatır ama iş işten geçmiştir.  Gerçekleri öğrenen adam pişmanlıktan cinnet geçirip kafasına sıkar. Oracıkta can verir.


Şeytan bile şaşmıştır, gördüklerine...

Hemen açar ellerini: "Gördün mü ! Ben sadece bir parça ip gevşettim!"

Bu hikaye ile insanın şeytan kendi içindedir denilmek istenmiştir. Yani şeytanlaşan insanlardan olmamalıyız. Çoğu şeyi kendimiz yapıp suçu şeytana atmak kurnazlıktır. İrademiz ile içimizdeki şeytanı öldürüp daha doğru ve daha güzel bir hayat yaşayabiliriz.

Ben Bir Köy Öğretmeniyim Hikaye

 

Ben Bir Köy Öğretmeniyim Hikaye


Öğretmenliğimin yeni günleriydi henüz. Yeni atanmıştım. İlk öğrencilerimin karşısına çıkacaktım. Ağrının Doğubeyazıt İlçesi’nin bir köyüne atanmıştım. Gittiğim köy küçük ama çok şirin bir köydü. İnsanları ise samimi ve doğaldı. Sınıfa ilk girdiğimde birinci sınıf öğrencilerinin ne kadar da küçük olduğunu gördüm ve  o kadar masum ve tatlı duruyorlardı ki onların her birini öpesim geldi.


Sınıfa girdiğimde okulun hizmetlisi henüz gelmediği için soba kurulmamış, sınıf çok soğuktu. O küçük masumlar üşümeye başlamıştı. Hemen diğer bir öğretmen arkadaşımla birlikte olup sınıfa soba kurduk ve sınıf çok güzel ısınmaya başladı. Sonra sırayla minik öğrencilerimle tanışmaya başladım. Her biri bahar güneşi gibi tertemiz , dünyanın rengarenk çiçekleri gibi çok güzeldi.  Onlarla tanıştıktan sonra  her biri ile çok güzel ilgilenmeye ve onlara günden güne daha çok bağlanmaya başladım. 


Onlar benim her şeyimdi. Ailemdi, arkadaşlarımdı, çocuklarımdı. Yıllar geçmeye başladı ve böylece o birinci sınıf çocuklarını dördüncü sınıfa kadar getirdim. Hepsi kendine güvenene, güzel ahlaklı ve  başarılı çocukla rolmuştu. Onlar da beni çok seviyor ve beni gördükleri zaman gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Nihayet bu şirin köyde görevim sona ermiş ve artık kendi memleketim olan Kayderi2ye gitme vakti gelmiş ve tayinim oraya çıkmıştı. 


Öğrencilerim ve velilerim benim için kocaman çiçek yaptırmışlar, bir sürü ev yemekleri hazırlamışlar ve birçok zahmet içine girerek okula getirmişlerdi. Çok duygulanmıştım. Sevilmek, ait olmak, öğretmen olmak –böyle bir şeydi galiba. Her birine sarıldım, gülüştük, ağlaştık ve veda vakti geldiğinde oradan üzülerek ayrıldım ama vicdanım rahattı. Çünkü hiçbir  çocuğumu dört yıl boyunca üzmemiştim, onları diğer arkadaşlarının yanında rencide etmemiştim ve çok ama çok sevmiştim. Biliyordum ki onlar da başka insanları incitmeyecek, her şeyden önce insan olacaklardı.