Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kompozisyon Örnekleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Ev Sevgiyle Döşenmiş Bir Yerdir. Evde Sevgi Olmadan Yorgan, Yastık Neye Yarar.” Sözü İle Kompozisyon

 

“Ev Sevgiyle Döşenmiş  Bir  Yerdir. Evde Sevgi Olmadan Yorgan, Yastık Neye Yarar.” Sözü İle Kompozisyon


Bir evi ev yapan şey içindeki eşyaları değildir. İçindeki kaliteli beyaz eşyalar, kaliteli mobilyalar, çatal bıçak takımı evi ev yapmaz. Evin ev olmasını sağlayan en değerli hazine ev içindeki aile bireylerinin birbirine karşı gösterdiği ilgi, hissettirdiği sevgi ve duyduğu saygıdır. Ev sevgiyle döşenmiş bir yerdir, evde sevgi olmadan yorgan, yastık ne işe yarar der Mevlana. Evin içinde sıcak bir aile yuvası olmalıdır, sadakat olmalıdır, koşulsuz sevgi olmalıdır. Orada yetişen çocuklar sevgiyi iliklerine kadar hissetmeli, ileride sevgiyi tanımadığı kişilerde bulmaya çalışmamalıdır. 


Burada anne ve babalara büyük görevler düşer. Onlar örnek insan olursa, kibar insan olursa, ahlaklı insan olursa çocuklar da onlardan olumlu yönde  etkilenir ve aile içinde mutluluk daim olur . Okuldan çıkan çocuk evine bir an önce ulaşmak için can atar. Çünkü o evde samimiyet vardır, doğallık vardır, tebessüm vardır, şefkat vardır. En kaliteli yataklarda da yatsanız, en pahalı yemekleri de yeseniz o evde huzur roksa yediğiniz size zehir gibi gelir. Onun için evde huzuru sağlamak gerekir. Bunun için de insanlar şiddete değil sevgiye yakın olmalıdır. 


Sevgi dili kullanılmalıdır evde. Aile, hayatın yorgunluğunda sığınılan limandır." der. George Bernard Shaw. Bu sığınılan limanı da kendimize zehir etmemeliyiz. Birlik, beraberlik ve dayanışma içinde, dört duvar arasında mutlu çocuklar olmalıyız, mutlu anne ve babalar olmalıyız. Yeter ki ağzımızdan çıkan sözlere dikkat edelim, olur olmaz şeyler için birbirimizi kırmayalım, ön yargıları yıkalım ve bağırarak değil konuşarak iletişim kurmayı deneyelim. Böyle olduğu zaman ev sevgi sıcaklığında olur, evin bireyleri de daha iyi insan olma yolunda ilerler.

Taşı Delen Suyun Gücü Değil, Damlaların Sürekliliğidir Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Taşı Delen Suyun Gücü Değil, Damlaların  Sürekliliğidir Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir. Bir anda hızla akan su taşı delmez. Yavaş yavaş aktığında taş delinmeye başlar. Bu atasözümüzde de anlatılmak istenen ve verilmek istenen mesaj şudur: Başarılı olmak, hedefine ulaşmak isteyen kişi başaracağına öncelikle kendisi inanmalıdır. Sonraki aşamada kararlılık, azim ve sabırla çalıştığında amaçlarını er geç hedefine ulaştıracaktır.

 

 Yeter ki kişi yılmadan, pes etmeden düzenli bir şekilde çalışmaya devam etsin. İnsan yaşamında her zaman planlı ve programlı olmalıdır. Amaçlarımıza ulaşmak için kısa bir zaman yetmez. Uzun vadeli planlar yapmalıyız ve her gün çalışmalıyız. Amaçlarımıza adım adım gitmeliyiz. Plansız ve programsız çalışırsak verimli sonuçlar almayız. Mesela son bir gün kala Fen Bilgisi sınavımız var diyelim ve birçok da yerden sorumlu olduğumuzu bilelim. Son bir gün kala koca bir kitabı ezberlemek, anlamak zor olacaktır. Çalıştığımız bilgiler sadece yüzeysel kalacaktır.

 

Oysa her gün planlı ve programlı çalışmış olsaydık, çalışacağımız kitaptaki konuları  bölümlere ayırsaydık son gün de sadece tekrar etseydik daha başarılı olurduk. Sadece son gün çalışmak başarı getirmeyecektir. Bunun için planlı olmalı, gayret göstermeli ve amaçlarımız ulaşmak için az da her gün çalışmaya devam etmeliyiz. Yani istikrarlı olmalıyız, sabırlı olmalıyız ve başladığımız işi sonuna kadar götürmek için var gücümüzle çalışmaya devam etmeliyiz.

Yunus Emre’nin Hakkı Gerçek Sevenlere Cümle Âlem Kardeş Gelir Sözünde Anlatılmak İstenenler Hakkındaki Öznel Yorumlarınızı Detaylıca Yapınız.

 

Yunus Emre’nin Hakkı Gerçek Sevenlere Cümle Âlem Kardeş Gelir Sözünde Anlatılmak İstenenler  Hakkındaki Öznel Yorumlarınızı Detaylıca Yapınız.

 

Yunus Emre’nin insanlara bakış açısı şu şekildedir: O insana insan olduğu için değer vermek gerektiğini, Allah’ın yarattığı her insanın değerli olduğunu anlatmak istemiştir. Yüce Allah’ı gerçek anlamda seven, onun bizden isteklerini gerçek anlamda idrak eden kimselerin içinde evrensel insan sevgisi bulunur. Yani kişi insan ayrımı yapmaz. Kendinden farklı olan, düşüncesi farklı, huyu farklı, alışkanlıkları farklı insanlara karşı ön yargılı olmaz, onlara karşı nefret duygusu, kıskançlık beslemez.

 

Aslında Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü anlayışı ile yakın olan bir cümledir bu söz. Allah’ı seven, Allah için bu dünyada çalışan ve bu dünyanın imtihan dünyası olduğunun farkında olan kimseler insana farklı açıdan bakmayı bilir, yani gönül gözü ile yaklaşır olaya. Kimseyi kimseden üstün görmez, kimseye siyah, beyaz ayrımı yapmaz, kimseye çirkin, güzel, zengin fakir ayrımı yapmaz. Önemli olan Allah’ın yarattığı insan olmaktır. Canlıların en şereflisi olarak yaratılmıştır insanoğlu. Mesela bir insan bizim dinimizden olmayabilir. Yolda kalmıştır, zora düşmüştür, hastalıklar içinde kıvranıyordur. Allah'ı seven kişi o insana yardım eder, elinden tutar ve acılarını dindirmeye çalışır. İşte  bu şekilde Allah'a yakın oluruz. İnsanı insan olarak gördüğümüz zaman, empati kurma becerisine sahip olduğumuz zaman. Bu kafir ölsün, onlar bizim dinimizden değil deyip haksızlığa, zulme  sessiz kalıyorsak işte burada insanlık suçu işliyoruz demektir. Allah2a yakın olmak ise duygulara sahip olmak, her insanı kardeş olarak görmek ve yardıma muhtaç olan mazlumlara yardım götürmekten başlar. Bizim dinimiz, bizim kültürümüz hoşgörü dini, hoşgörü kültürüdür.

 

 Allah seni insan olarak yarattıysa hangi ırktan, hangi ülkeden olduğun önemli değildir. Bunun için insanlara karşı  hoşgörülü olmalıyız. Bizden farklı kültürde olan insanları hor görmemeliyiz, kibirli olmamalıyız. Alçakgönüllü olmalıyız. Ancak bu şekilde Yüce Allah’ı daha iyi anlamış olur ve ona daha yakın olmuş olur ve onu gerçek anlamda seven kullarından olabiliriz. Bunun için dünyada barışı yaymalıyız. Kardeşlikten yana olmalıyız. Kötülüklerden uzak durmalıyız ve ayrımcılık yapmalıyız.

Adabı Muaşeretin Bireysel ve Toplumsal Hayattaki Yeri ve Önemini Açıklayınız.

 

Adabı Muaşeretin Bireysel ve Toplumsal Hayattaki Yeri ve Önemini Açıklayınız.


Bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranışları düzenleyen nezâket, saygı ve görgü kurallarına adabı muaşeret kuralları denir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için yaşadığı toplumda hal ve hareketlerine dikkat etmelidir. Nezaket sahibi, erdemli bir kimse olmalıdır. Mesela sokak ortasında sakız çiğnememeli, büyüklerin karşısında  bacak bacak üstüne oturulmamalı, yolda bağırarak konuşulmamalıdır. Bunların hepsi birden adabı muaşeret kurallarıdır.

 

 Görgü kurallarına uyan insanın yaşamı düzene girer ve kişi kendini kontrol altına almış olur. Görgü kurallarına uymamak, kaba saba biri olmak sizi itici bir kimse yapar ve toplum tarafından sevilmeyen, istenmeyen kimse olursunuz. İnsan kendi yaşamına çekidüzen vermeli, olgun, erdemli, şahsiyet sahibi kimse olmalıdır. Adabı muaşeret kurallarına uyan bir kimse bencil olmaz, başka insanları da düşünür ve biz düşüncesi ile hareket eder. Böylece kaba düşüncelerinden sıyrılır, kibar ve duyarlı birisi olur. Bu da insanlar arasındaki iletişimin çok daha güzel olmasını sağlar. İnsan nazik bir kimseyi gördüğü zaman, onun konuşmasını dinlediği zaman, onunla muhabbet ettiği zaman kendini iyi hisseder ve hep böyle kimseler rile vakit geçirmek ister. Kimse kaba insanları, ağzı bozuk ve görgüsüz kimseleri sevmez. Böyle kişiler toplum tarafından kınanır ve uyarılır. Toplum içinde yaşıyorsak adabı muaşeret kurallarına da uymamız gerekir. Toplumsal birlik, beraberlik için  görgü kurallarına uymalıyız. 


Toplumda düzenin sağlanması için, toplumda bütünlüğün sağlanması için,  bireyin toplumda değer görmesi ve takdir toplaması için, insanların daha yapıcı ilişkiler kurması için, toplumun gelişmesi için adabı muaşeret kurallarına uymalıyız. Bireysel anlamda bu krallara uymak ise aile içi ilişkilerimizin daha iyi olmasını sağlar, ailemizde ve yakın çevremizde sevilen kimse oluruz ve nezaket sahibi insan olarak tanımlanırız. "Yumuşak davranmayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır."  der Hz. Muhammed. İşte tüm bunlar için, birlik, beraberlik ve dayanışma için, daha iyi insan olmak için hem özel yaşamımızda hem de toplumsal yaşamda adabı muaşeret kurallarına uymalıyız.

Kişisel Bakım ve Temizliğin Adabı Muaşeret Açısından Önemini Örneklerle Açıklayınız

 

Kişisel Bakım ve Temizliğin Adabı Muaşeret Açısından Önemini Örneklerle Açıklayınız


“Temizlik imandan gelir.” diye bir söz vardır. Bu sözle insanın kişisel bakım ve temizliğine dikkat edilmesi gerektiği anlatılmıştır. Kişisel bakımını ve temizliğini yapmayan insanlar kötü kokuları ile başka insanları rahatsız edebilirler ve bu da kul hakkı demektir. Çünkü kimse pis biri ile aynı ortamda çalışmak, yemek yemek  istemez. Y ada pis ve kokan insanlarla bırakın aynı iş ortamında çalışmayı otobüste bile  yan yana bile gelmek istemeyiz. Çünkü onlar temizliğine dikkat etmediği için mide bulandırır ve başka insanlara da zarar verebilirler.

 

 Ayrıca salgın hastalıklar olduğu zaman  kişi daha da dikkatli olmalı, maskesini takmalı, kişisel bakım ve temizliğine daha çok dikkat etmelidir. Çünkü sizde olan bir hastalık başka insana bulaşınca bunun suçlusu bakımını yapmayan kimsenin olur. Bu da kul hakkına girmek ve başka insanların sağlığı ile oynamak olur. İnsan sosyal bir varlık olduğu için başkaları ile iletişim kurma halindedir. Her gün sabah kalkıp işe gidiyoruz, orada iş arkadaşlarımız oluyor ve onlarla iletişim halinde oluyoruz. Akşam eve geldiğimizde ailemiz ile oluyoruz. Misafirliğe gittiğimizde arkadaşlarımızla oluyoruz. İşte tüm bu durumda dikkat etmemiz gereken en önemli şey temizliktir. Onun ellerimizi yıkamalı, dişlerimizi fırçalamalıyız. Her gün yapamasak da haftada en az iki üç kere duş almalıyız ki başka insanları bizden tiksinmesin ve biz de kendimizden tiksinmeyelim.

 

Kişinin kişisel bakım ve temizliğini yapması kendisine olan sevgisi ve saygısı ile ilgili bir durumdur da . Temiz olan insan hem bedenen, hem de ruhen sağlıklı olur. Kendine güvenir. Temiz ve bakımlı olmak, güzel kıyafetler giymek kişinin toplum içinde kendini daha iyi hissetmesini sağlar. Tüm bunlar için kişisel bakım ve temizlik şarttır ve olmazsa olmazlardandır. Kimse kendisinden tiksinilmesini istemiyorsa temiz olmalı, temiz kokmalı ve yine söylüyorum ki kul hakkına girilmemelidir.

İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakınmak İlkesini Açıklayınız. (“Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker")

 

İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakınmak İlkesini Açıklayınız. (“Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker")

 

Yüce Allah bizleri bu dünyada imtihan etmek için yaratmış ve bunun için de bize akıl vermiştir. Bu aklı iyilik yolunda, doğruluk yolunda kullanmak ise Müslüman olan kişiye yakışan önemli bir erdemdir. Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim en önemli amaçlarından biri de Allah’a ve kullarına karşı vazifesinin bilinci ile davranan insanları yetiştirmek ve bunlardan oluşacak bir toplumun kurulmasını  gerçekleştirmektir. İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak peygamberlerin temel görevidir.  Alemlere rahmet olarak gönderilmiş  Hz Muhammed iyilikten yana olmuş, kötülükten toplumu sakındırmaya çalışmıştır. Bizler de onun yolundan gitmeli, onu örnek almalıyız.

 

Toplumsal yaşamın  kaçınılmaz gereklerinden biri de iyiliği emredip kötülükten sakınmaktır. İyiliğe, doğruluğa ve yararlı olan şeylere çağırmak, toplumun yararına, insanların iyiliğine olan şeyleri tavsiye etmek doğru olan ve güzel olan davranışlardır.  Toplumun zararına olan şeyleri yasaklamak ve toplumun bütünlüğünü bozmamak, ayrılık çıkarmamak gibi önemli işler kötü işlerden sakınmak ile ilgilidir. İnsan olarak iyilik peşinde koşmalıyız. Toplum ahlakını bozacak hal ve hareketlerden kaçınmalıyız. Her ne kadar günümüzde aile yapısı bozulmaya başlanmışsa da, toplum ahlakında büyük yıkımlar başlamışsa da yine buna çare bulabiliri. Yeter ki aklımızı kullanalım ve kendimize gelelim. Güzel ahlaklı, erdemli, dürüst ve güvenilir insanlar olalım. İslam ahlakını hakkı ile yaşama ve yaşatmaya devam edelim. Ancak böyle toplum olarak eski günlerimize dönebiliriz.

 

Kötülükten sakınalım. Kötülüklerimiz ile örnek olmayalım çevremizdeki insanlara. Güzel ahlakımız ile örnek olalım. Güzel ahlakı yaşatalım ve bunun için de Hz Muhammed’in yaşamını kendimize rol model olarak alalım.  İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ilahi emir ve yasakların insanlara iletilmesi Müslümanların  en önde gelen dini görevlerden birisidir. Yüce Allah, bu görevin yerine getirilmesini, Müslümanlara farz kılmış ve onları, bundan sorumlu tutmuştur.  “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun, işte kurtuluşa erenler onlardır”. İşte bunun için de “emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker" Yani iyiliği emredip kötülükten sakınmak gerekir. Güzel ahlaklı insanlar olmalıyız. Dürüst ve güvenilir olmalıyız. Kötü ve ahlaki olmayan ortamlarda bulunmamalıyız ve kötü yola düşen kimseleri uyarmalıyız. Bu konuda toplum olarak duyarlı insanlar olmalıyız ve İslam ahlakının yok olmaması için elimizden gelen  her türlü fedakarlığı yapmalıyız.

Güven Duygusunun Oluşturulmasında, Sözünde Durma ve Emanete Sahip Çıkmanın Gerekliliği Hakkında Bilgi Veriniz.

 

Güven Duygusunun Oluşturulmasında, Sözünde Durma ve  Emanete Sahip Çıkmanın Gerekliliği Hakkında Bilgi Veriniz.

 

Hayatta ne olursa olsun insanlara hemen güvenmek akıllıca bir şey değildir.  Çabuk güvenen kimseler  en ufak bir olumsuz olayda da çabuk yıkılıverirler. Bunun için hemen güvenmemek gerekir. Çünkü güven yıllar alan bir şeydir Belki ilk tanıştığınız bir insan çok güvenilir bir insan olabilir ama bunu da zaman içinde öğrenirsiniz. Ya da yıllardır güvenebileceğim arkadaşım, dostum dediğiniz kişi sizin en zor anınızda sizi yalnız bırakan ve en büyük kötülüğü size yapan ve sizi hayal kırıklığına uğratan kişiler olabilir. Güven duygusunun oluşturulmasında en büyük etken verilen sözü yerine getirip getirmemekle ilgili bir durumdur.

 

Yani sorumluluğunu aldığın, sözünü verdiğin bir işi yapman ve insanları hayal kırklığına uğratmamandır güven. Sana verilen emanete sahip çıkman ve ona hıyanet etmemendir. Güvenilirliği ile tanınan en büyük insan sevgili Peygamber Efendimiz Hz Muhammed Mustafa'dır. Çünkü düşmanları bile onun ne kadar güvenilir biri olduğunu söylemiştir. İslam   öncesi dönemde Kâbe hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Bu inşaat sırasında Hacer-ü'l Esved'in kimin tarafından yerine yerleştirileceği ve bu onurun kime ait olacağı kabileler arasında paylaşılamayan bir onur konusu olmuş ve bu sorun  Hz Muhammed’in  hakemliği ile çözülmüştür. Çünkü ona olan güven tamdı. Çünkü Muhammedü'l Emin yani güvenilir, el emin insandı.

 bunda dair çok da örnek vardır.  Sözünde duran insanlara her zaman güvenilir ve o insanlara karşı saygılı olunur. Toplum içinde böyle insanlar elle gösterilir ve böyle kimseler ile muhabbet edilmek istenir. Çünkü bunlar sözünün eri olan, yiğit ve dürüst kimselerdir. Güvenilir insanlar kendilerine özsaygısı olan, yüreğinde merhamet duygusu olan, empati kurma becerisine sahip olan kimselerdir. Böyle olunduğu zaman Allah katında da değerli oluruz ve  sevap kazanırız. İnsanlar da bize her zaman güvenmeye devam eder.

 

Peygamber Efendimizin de güven ile ilgili şu sözleri çok önemlidir: “Hıyanet ile emanet bir arada olmaz.”  "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. der Hz Muhammed. Yani güvenilir insan olmanın önemini anlatmıştır burada. İyi insan olmak için, vicdani rahat kimse olmak için verilen emanetlere sahip çıkmalıyız. İnsanları haya kırıklığına uğratmamalıyız. Yetim ve öksüzlerin hakkını yememeliyiz, onlara verilen şeyleri kendi malımız gibi kullanmamalıyız,  ve bizim olmayan şeylere el uzatmamalıyız.

Aile İçi İlişkilerde Sevgi ve Saygının Önemi Hakkında Bilgi Veriniz.

 

Aile İçi İlişkilerde Sevgi ve Saygının Önemi Hakkında Bilgi Veriniz.

 

Birbirlerine kan bağı, yasal ve duygusal bağlarla bağlı kişilerden oluşan en küçük toplumsal birime aile denir. Aile bir toplumun temelidir. Temel kökten sarsılırsa toplum da parçalanmaya ve dağılmaya başlar. Özellikle Türk toplumunda aile çok köklü bir geçmişe sahiptir Aile olmak, arasında sevgi bağı, saygı bağının olması bizim olmazsa olmazlarımızdandır. Aile bozulursa, aile içinde sevgi ve saygı olmazsa bu kısa zamanda topluma yayılır. İşte bunun olmaması için ailenin güçlü olması, sağlam durması gerekir. Burada en büyük görev ise iaile bireylerine özellikle de çocukların örnek aldığı anne ve babaya düşer. Anne ve baba çocuklara her açıdan örnek olmalıdır. Bu örnek sadece sözle değil aynı zamanda davranış biçimi ile de olmalıdır. Sevgi ve saygı olursa, ilgi olursa ailede huzur ve mutluluk olur.

 

Sevginin, saygının olmadığı sürekli şiddetin olduğu ailelerde yetişen çocuklarda ileride aile kurduğunda şiddete başvuracak ve zorbalık yapacaktır. Anne ve babalar eğer ki iyi bir model olmuyorsa dünyaya çocuk getirmemelidir. Çünkü doğan her çocuğun iyi bir ailede yetişmeye hakkı vardır. Her çocuk çocukluğunu mutlu bir ailede yaşamalıdır. Belki her ailenin maddi durumu iyi olmayabilir ama çocuğuna sevgi vermek, eşine ilgi göstermek çok zor bir şey değildir. İnsanın her şeyden önce sevgiye gereksinimi vardır. Tolstoy’un bir sözü vardır: “ Bütün mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” İşte buradaki mutsuzluğunun nedeni sevgi ve saygı eksikliğinden kaynaklanır. Baba anneye saygılı olmalı, bağırmamalıdır. Anne aynı şekilde davranmalıdır. Aile içinde ilgi hiç eksik olmamalıdır. Birlikte yemek yenmeli, birlikte çay sohbetleri yapılmalı ve herkes gün içinde neler yaptığını aile sofrasında konuşmalıdır. Kimin sorunu varsa o dinlenmeli ve o bireyin sorununa sevgi  ile çözüm bulunmaya çalışılmalıdır. Aile içindeki herkes sorumluluklarını yerine getirmelidir.

 

Çocuklara davranış konusunda anne ve baba tutarlı olmalıdır. Tüm bunlar olduğu zaman aileler de mutlu olur  ve  aile içindeki bireyler ileride ayrı yerlere gittikleri zaman yani evlendikleri zaman, bir işe başladıkları zaman başka insanlardan sevgi dilenmek zorunda kalmazlar ve kendilerine olan güveni tam olur, kendilerini severler ve kendilerine saygılı olurlar. Yeri geldiği zaman hayır demesini bilirler ve sürekli başkaları için aşırı fedakarlıklarda bulunarak kendilerini başkaları için heba etmezler. Sevgi ve saygı görmeyen çocuklar ileride  ya şiddet meyillisi çocukla oluyorlar. Ya da herkesin her dediğine evet diyen, sevileyim diye her türlü iyiliği hak etmeyenlere bile yapan zavallı kimseler oluyor. İşte bunun için ailede sevgi verilmelidir çocuğa ki ileri ki yaşamında daha güçlü olsun ve daha başarılı olsun.

Sorumlu Davranmanın İnsan İlişkileri Açısından Önemi Nedir?

 

Sorumlu Davranmanın İnsan İlişkileri Açısından Önemi Nedir?


İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli fark akıldır. Aklını kullanan insan bu dünyaya geliş amacının da ne olduğunu bilir ve onun için de sorumluluklarını yerine getirir. Sorumluluklarını yerine getiren kimse aynı zamanda planlı ve programlı olan, disiplinli bir yaşamı tercih eden, çalışkan, üretken ve başarılı bir kimsedir. İnsan sorumluluklarını yerine getirdiği zaman ilk olarak vicdani olarak kendini rahat hisseder ve mutlu olur. Böylece işleri yolunda gider. Sorumlu olduğu işleri yapan insan başka insanların da sevgisini kazanır ve böyle kimselere saygı  ve güven artar. 


Özellikle insan ilişkilerinde üzerimize düşen görevler olduğu zaman bunları zamanında yapmalıyız. Sorumlu davrandığımız zaman insanlar ile olan iletişimimiz daha güçlü olur ve arada sevgi, saygı bağları da oluşur. Anne ya da babaysak evlatlarımıza, eşimize aile büyüklerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. İş yerinde iş arkadaşlarımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Bencil olmamalıyız. Empati kurma becerisine sahip olarak sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalıyız. Sorumluluğunu yerine getiren insanlar her zaman aranan kimseler olur. İnsanlar sorumluluk sahibi kimseler ile çalışmak, onlara görev vermek isterler. Çünkü böyle kimseler güvenilir ve ve emeğinin hakkını veren kimselerdir. Sorumluluk ile ilgili şu sözü de unutmamak gerekir:

“İnsan, yaşadığı sorunlardan dolayı çevresini suçlamaktan vazgeçmeli, dinsel ve ahlaki değerler çerçevesinde irade gücünü ve sorumluluk duygusunu artırmak için çalışmalıdır." der Albert Schweitzer.       

Geçmişinden Ders Almayan Geleceğine Bakamaz Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

Geçmişinden Ders Almayan Geleceğine Bakamaz Sözü İle İlgili Kompozisyon

 

İnsan geçmişinden ders almalıdır. Bunun için yaşadığı ülkenin, vatanının tarihini iyi bilmelidir. Tarihini bilmeyen kişi geleceğine yön veremez. Onun için ilk olarak iyi bir tarih bilgisine sahip olmalıyız. Kendi geçmişimizi öğrenmeliyiz, geçmişimizde yapılan hataların ne olduğunu anlamalıyız ve aynı hataları tekrar etmemek için daha dikkatli olmalıyız ve daha çalışkan, daha üretken insanalar olmalıyız.

 

Toplumlar için tarihten ders almak gerekir burada da en büyük görev devletin başındaki yöneticilerindir. Yöneticiler tarihini iyi bilmeli, halk tarihini iyi bilmelidir. Bireyler için ise kendi özel yaşamında yaptığı hatalardan derç çıkarılması en doğru olur. Örneğin; girdiğimiz deneme sınavından daha önce çok düşük netler yapmış olabiliriz. Geçmişte yaptığımız hatalara bakmayıp, çalışmaya da devam etmiyorsak yakın zamanda olacak olan deneme sınavından yine başarısız oluruz. Çünkü bir önceki deneme sınavında aklımızı başımız almamışız.

 

Yani çalışmamışız. Yanlışlarım neler, o yanlışların doğru cevabı nedir, bir daha aynı yanlışları yapmamak için daha iyi çalışma gerekir gibi çözüm yollarına başvurmadıysak sonuç yine başarısızlık, yine hüsran olacaktır. Onun için geçmişten ders almalıyız ve daha iyi çalışmalıyız. Daha çok derslerimize kendimiz vermeliyiz ve aynı başarısızlık duygusunu yaşamamalı, başarı duygusunu tatmalıyız.  Mevlana bununla ilgili şöyle bir söz söyler: “Asla geçmişte yaşama ama geçmişten ders al.”  Onun için geçmişten de ders almalıyız, daha akıllı, daha bilinçli kimseler olmalıyız.

Az Tamah Çok Ziyan Getirir Sözü İle Kompozisyon

 

Az Tamah Çok Ziyan Getirir Sözü İle Kompozisyon

 

Açgözlülük etme, daha fazla mal edinme tutkusu içinde olmaya tamah denir. Elindekilerle yetinmeyip daha fazlasını isteyen hırslı kişi elde ettiğinden daha fazlasını yitirir. Bunun için de atalarımız az tamah çok ziyan getirir der. İnsanoğlunun gözü nedense bir türlü gözü doymaz. Hani Sevgili Peygamber Efendimiz Hz Muhammed demiş ya “ İnsanoğluna bir dünya dolusu altın verin , gözü doymaz, ikincisini ister.” Gerçekten de öyledir.

 

Her insan olmasa da çoğu insanın gözünü mal kazanma hırsı bürümüştür. Hep daha fazlası, hep daha fazlası. Onun için de insan ancak ölünce mal hırsı biter. Oysa insana yakışan olgun olmak, dünya malına kendini kaptırmamaktır. Örneğin; kimi insanlar daha fazla mal kazanmak için, daha fazla parası olsun diye  hiç bilmediği, resmi olmayan yerlere para yatırır ve oradan daha fazla para alacağını umar. Oysa ne olduğu belli olmayan yerler o kişinin elindeki mal varlığını da yok edebilir. Yakın zamanda ülkemizde yaşanan futbolcuların durumu gibi. Maddi durumu çok iyi olan futbolcular aza tamah etmediği için daha fazla para kazanmak için elindeki paralarını resmi olmayan yerlere yatırıp büyük hayal kırıklığına uğramışlardır.

 

Paraları elinden kayıp gitmiştir. İşte bu durum  gözün aç olması ile ilgilidir. Gözün doymaması ile ilgilidir. Şatafat, gösteriş, lüks yaşam aslında insanların tamah etmemesi ile ilgili bir durumdur. Böyle olmamak için elimizdekilerle yetinmesini bilmeli, helalinden para kazanmalıyız. Zor durumlara düşmemek için elimizdekilerin kıymetini bilelim, açgözlülüğü bırakalım.

Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefalı Olmak İle İlgili Kompozisyon

 

Vefa, yaşanmışlıklara saygı duymak ve birçok şey paylaştığın insanları hatırlamak demektir. Geçmişini ve eski arkadaşlıklarını çok çabuk unutan kişiler ise ''vefasız'' olarak nitelendirilir. Vefalı olmak, yapılan iyilikleri unutmamak, yaşanılan anılara saygılı olmak ve eski günleri anarak sevdiklerimizi, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı aramaktır. Vefalı insan bir başka güzeldir benim gözümde. Çünkü böyle insanların ruhu temizdir, kalbi paktır ve kendini bilen, yüreğinde merhamet duygusu olan kimselerdir. Vefalı insan işi bitince iletişimi kesmeyen, sadece çıkarlarını değil insani değerleri de önemseyen kimsedir. Bunun için hayatımız boyunca vefalı olmalıyız ve yapılan iyiliklere karşı aynı şekilde biz  iyilik yapmalıyız.

 

 Bize yardımı dokunsun dokunmasın, bizi bir gülümsemesi ile mutlu eden, bize değer veren herkesi sevmeliyiz, aramalıyız ve araya soğukluk girmemesini sağlamalıyız. Kimi insanlar vardır ki kendilerine emek etmiş en yakınlarına bile en büyük vefasızlığı yaparlar. Maddi durumu iyi olunca, yokluktan çıkınca kendilerine iyilik edenleri çabuk unuturrlar ve o kimseleri bir daha aramazlar. O kimseler r-zor duruma düştüğünde nasılsın bile demezler ve umrunda bile olmazlar. Çünkü böyle kimseler paranın kölesi olmuş, kibrin kölesi olmuştur.

 

İşte böyle insanlardan  vefa bekleyip hayal kırıklığına uğramamak gerekir. Vefalı olmak ile ilgili ne güzel  söylemiştir şu sözü demiştir Mevlana: “Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. Vefalı insanların karşınıza çıkması dileği ile vefa ile kalın.

 

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir? Neden?

 

Hayatınızda En Çok Etkilendiğiniz Kişi Kimdir Neden Konulu Konuşma

 

Hayatımda en çok etkilendiğim, mesleğine saygı duyduğum ve çok sevdiğim kişi kişisel gelişim uzmanı, psikolog doktor, akademisyen  olan rahmetli Doğan Cüceloğlu’dur. Doğan Cüceloğlu yaptığı çalışmalar ile, çocuklara verdiği değer ile, çocuklar ile, öğretmenler ile, yetişkinler ile ilgili yazdığı kitaplar ile benim hayatıma ışık tutmuştur. O çok kaliteli ve çok iyi bir insandır. Yazdığı eserlerde insanın önce kendisini sevmesi gerektiğini, önce kendisine değer vermesi gerektiğini söylemiştir.

 Sevgili Öğretmenim,

İçinde çocuk sevgisi olan, çocukların dilinden anlayan harika bir insandı. Ülkemize, ülkemizin insanlarına yazdığı eserler ile yol göstermiş ve bizlerin daha iyi insan olması için çabalamıştır. Yazdığı eserlerde iyi insan olmamızı istemiştir.  Kıymetli hocamız Doğan Cüceloğlu kişisel gelişim kitapları ve televizyon programı ile tanındı. 1990'lardan itibaren Türk insanının duygu, düşünce ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları ile inceleyen Türkçe kitaplar yayımladı. 1992'de yayımlanan İçimizdeki Çocuk   adlı kitabı, onun en popüler kitaplarındandır. 1996'da Türkiye’ye dönerek üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ana-babalara ve iş adamlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları yapmıştır. O bize miras olarak çok büyük şeyler bırakmıştır. Ben onun kitaplarını okuyarak daha iyi insanın olmaya çalışıyorum. Somurtkan olmuyorum mesela. Kendini geliştiren, yardıma muhtaç olan insanlara yardım eden, mütevazi insanların değerini bilen bir insan olmaya çalışıyorum.

 

Sevgili Doğan Cüceloğlu’nun şu sözü beni çok etkilemiştir: “ Mükemmel değil merhametli çocuklar yetiştirin. Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar.”  O ülkemize çok büyük katkılar sağlamıştır. Onun kitaplarını okuyan insanlar kendilerindeki yanlışları düzeltmeye başlamışlar; daha iyi anne, daha iyi baba, daha iyi öğretmen olma yolunda ilerlemeye başlamışlardır. O her şeyde sevgi dilini kullanan adam gibi adamdı. Onun için ben rahmetli hocamı çok seviyorum ve hayatımda etkilendiğim en değerli kimselerdendir. Doğan Hocanın kitaplarını okuyarak kendi içimdeki gücün farkına vardım ve sorumluluklarını yerine getiren, her şeye sevgi ile yaklaşan, insana insan olduğu için değer veren bir kimse olmaya çalışıyorum. Anlatacaklarım bu kadardı. Dinlediğiniz için teşekkür ederim

Atatürk Neden Bir Dünya Lideri Olarak Kabul Edilir Açıklayınız.

 

Atatürk Neden Bir Dünya Lideri Olarak Kabul Edilir, Açıklayınız.


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk çok yönlü bir lider olması dolayısı ile diğer liderlerden daha farklı bir konumdadır. Hem devlet adamı, hem asker, hem öğretmen, hem sanat ruhlu, hep spor ruhlu büyük bir adam olarak hayatını yaşamış, bilim ve fenni kendini rehber edinmiş, efsane bir kişiliktir. Onun dünya lideri olarak kabul edilmesinden en büyük etkenlerden bazıları şunlardır: O mecburi olmadığı sürece savaşın bir cinayetten ibaret olduğunu savunmuş ve bunun için de her zaman “Yurtta sulh, cihanda sulh”;  yani yurtta barış, dünyada barış ilkesini savunmuştur. Her zaman barıştan yana olmuş, savaşların hiçbir zaman insanlığa fayda getirmediğini söylemiştir. Bu yönü ile farklı bir liderdir.

 

O yıllarda dünya geneline baktığımızda kadına verilen fazla bir değer göremeyiz. Mustafa Kemal’in büyük bir lider olmasındaki en büyük etkenlerden biri de kadına verdiği değer, kadınlara verdiği haklardır.  Kadınlara kanun önünde eşit haklar verilmiştir. Kadın hakları ile kadınlarımız her alanda başarılı çalışmalar yapmış, önemli işlere imza atmış ve adını dünyaya duyurmaya başlamıştır. Birçok ülkeden daha önce kadınlara verilen haklar sayesinde kadınlarımız yüceltilmiş, hak ettiği yerlere gelmiştir. Hatta onun kadınlar ile ilgili şu sözü de diğer liderlerden onun farklı olduğunu gösterir: "Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar."

 

Mustafa Kemal Atatürk bağımsızlık mücadelesini başlatarak ülkesini düşmanlara teslim etmemiş ve ülkemizi bağımsızlığına kavuşturarak diğer esir milletlere örnek olmuş bir liderdir. Osmanlı Devleti'ne dayatılan Sevr Anlaşmasını kabul etmemiş, bağımsızlık ruhu ile yanıp tutuşmuş ve dediğini yapmış bir liderdir. O hayallerini hayalde bırakmayan, gerçeğe döken bir, uygulamaya geçiren büyük bir insandır. Yine baktığımızda dünyada hiç bir liderin ondaki çocuk sevgisine sahip olmadığını söyleyebiliriz. 


O ülkesinin çocuklarını düşünecek kadar hassas bir ruha sahip, yurtta barış dünyada barış diyecek kadar evrensel bir ruha sahip dev bir lider, iyi bir dehadır.  Ülkesine her alanda yeniliği getiren, eğitime, sanata, kültüre her şeye önem veren büyük bir liderdir. Onun için Mustafa Kemal Atatürk çok ama çok farklı bir insan olarak hayatımızda rol oynamıştır. Bill Clinton'ın şunları yazmasının bir nedeni var:
"Shakespeare yazdı, Einstein düşündü, Atatürk inşa etti." İşte Atatürk bunun için çok önemli bir liderdir.

Komşuluk İlişkileri İle İlgili Kompozisyon

 

Komşuluk İlişkileri İle İlgili Kompozisyon

 

Atalarımız “Ev alma komşu al.”  demiş. Çünkü iyi bir komşu, güvenilir bir komşu senin aynı zamanda ailen gibi olacak, iyi  ve kötü gününde yanında olacak, acil durumlarda yanında olacak kimselerdir. Komşuluk ilişkileri samimiyete ve güvene dayalı olmalıdır. Komşuluk ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise kesinlikle  güvendir, dil ile kalbin bir olmasıdır, dedikodunun olmaması gerçek anlamda samimiyetin ve dostluğun olmasıdır. Komşu komşuya kötü gözle bakmamalıdır ve niyetler temiz olmalıdır. 


Arada sevgi olmalı, saygı olmalı ama mesafe her zaman korunmalıdır. Yani komşular ile ne kadar iyi olursak olalım arada muhakkak sınır olmalıdır.  Kişiler kendi sınırlarını çizmeli, kimse kimsenin özel yaşamına müdahale etmemeli, ne kadar para kazandığını, evine ne aldığını, ne sattığını açıklamak zorunda kalmamalıdır. Herkesin özel durumu kendine özgü olmalıdır. Komşular birbirine saygılı olmalı, aşırı meraklı olmamalıdır.

 

Komşular birbirlerinin yüzüne ömür boyu bakacak kimselerdir. Bunun için de bir küs bir barış şeklinde komşuluk olmaz. Baştan net tavrımızı koymalıyız. Kişiliğimiz ne ise bunu komşumuza yansıtmalıyız ve ona ben buyum, böyle kurallarım var, netliği severim, güzel ahlakı severim, yalan hoşlanmam, kötü niyetten hoşlanmam mesajlarını açık bir şekilde belli  etmeliyiz. Tüm bunlar yapıldıktan sonra aradaki samimiyet de yavaş yavaş oluşmaya başlar. Dengesiz olmamalıyız. Komşumuz iyi biri çıkmazsa onunla sadece merhabalaşmalıyız ve aşırı samimiyet kurmamalıyız. Çünkü kötü komşular insanın başına her türlü belayı açabilir. Bu noktada dikkatli olmalıyız. 


Komşumuz çok iyi de olsa  ona her aile sırrını vermemeliyiz. Çünkü o verdiğimiz sır ile gün gelir bizi yaralayabilir ve çok güvendiğimiz kişiler bize en büyük ihaneti yapabilir. Onun için ağzımızı sıkı olmalıdır. Gündemdeki konulardan konuşmalı, aşırı özel bilgilere yer verilmemelidir.

 

Hani bir söz vardır ya komşuluk ile  “Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma.” der (George Herbert). Gerçekten de durum böyle olmalıdır. Aradaki bahçe duvar yani sınır kaldırılmamalıdır. Böyle olunca ilişkiler daha sağlam ve daha mantıklı olur. Komşuluk ilişkileri kısaca mesafeli olmalı, saygıya dayanmalı, emanete hıyanet edilmemeli, kusurlar aranmamalı ve kusur gören gözler kör edilmeli, zor anlarda yardımlaşma ve dayanışma içinde olunmalı, komşun aç iken tok yatılmamalıdır.

Hayvanları ve Doğayı Seven İnsanların Kişilik Özellikleriyle İlgili Neler Söyleyebilirsiniz? Çevrenizden Örneklerle Açıklayınız.

 

Hayvanları ve Doğayı Seven İnsanların Kişilik Özellikleriyle İlgili Neler Söyleyebilirsiniz? Çevrenizden Örneklerle Açıklayınız.

 

Hayvanları ve doğayı seven insanların yüreğinde şefkat ve merhamet duygusunun, paylaşma duygusunun olduğunu söyleyebilirim. İnsan acı çekebiliyorsa canlıdır; başkasının acısını çekebiliyorsa insandır der Rus edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Tolstoy. Hayvanları ve doğayı seven insanların başka canlıların çektiği acıyı hissettiğini, yani empati kurma becerisine sahip olduğunu söyleyebilirim. Hayvanlara eziyet etmeyen, onları seven, onları koruyan bu kimseler şahsiyet sahibi, değerli kimselerdir.  Böyle kimseler bencil olmayan, ruhsuz olmayan, duyguları olan kimselerdir. Paylaşmayı bilen, yüreğinde sevgi taşıyan, Allah’ın yarattığı her şeye güzel bakmayı bilen estetik ruhlu, sanat ruhlu insanlardır.

 

Yine doğaya sevgi ile yaklaşan, doğayı kirletmeyen ve doğanın korunması için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapan insanların gerçek anlamda insan olma vasfına ulaştığını dile getirebilirim. Çevremde hayvanalar saygılı olan, sokak hayvanlarına her gün araba ile gelip mama dağıtan insanlar görüyorum. Bu insanlardan biri de bizim okulumuzda görev yapan Suna Öğretmendir. Suna Öğretmen her gün okulun kenarında onu bekleyen iki tane sokak kedisine mama vermekte, kaplarına su koymakta ve onlara olan bağlılığını, insanlığını bizlere net bir şekilde göstererek hepimiz örnek olmuş olan değerli bir öğretmendir. Doğaya saygılı olan bir tanıdığım bir diğer kişi ise yine bizim okulumuzda görev yağan Bülent Öğretmendir.

 

Aynı zamanda okulumuzun müdürü de olan bu öğretmenimiz okulun bahçesine çeşitli güller dikmiştir, çam ağaçları dikmiştir ve her yıl bunların bakımını sevgi ile yapmaya devam etmekte ve biz öğrencilerine de güzel bir örnek olmaktadır. Ben de bu iki değerli kişiyi kendime örnek aldım ve hayvanlara ve doğaya karşı daha duyarlı bir insan olmaya başladım. Mesela annem akşam yemeği yapınca bir kap da dışarıdaki  sokak köpekleri için, kediler için yemek  koyuyoruz. Kaplara koyduğumuz yemekleri sabah kalktığımızda yenmiş olduğunu görmek bizi çok mutlu ediyor ve bize daha insan olduğumuz duygusunu hissettiriyor.

Verdiğimiz Sözü Tutmazsak İle İlgili Kompozisyon

 

Verdiğimiz Sözü Tutmazsak İle İlgili Kompozisyon


Güvenilir insanlar verilen sözü tutan insanlardır. Doğru ve dürüst insanlar toplum tarafından her zaman takdir edilir ve elle gösterilir. Böyle kimseler her gittiği yerde saygı ile karşılanır. Çünkü yalancı değildirler, dolandırıcı değildirler. Sözlerine sadık olan kimselerdir. Verdiğimiz sözü tutmadığımız zaman insanların güvenini boşa çıkarmış oluruz ve bir daha insanlar bize güvenmeyebilir. 


Ya da o güveni kazanmak için burnumzun çok sürtmesi gerekir. Güven kolay kazanılacak bir şey değildir ama en ufak bir hatada çabuk kaybedilir. Verdiğimiz sözü tutmadığımız zaman karşı tarafta hayal kırıklığından başka bir anlam ifade etmeyiz. Arkadaşlarımız, eşimiz, dostumuz ve komşularımız bizim sözümüze itibar etmezler ve bizi fazla önemsemezler. Özel günlerde bir araya gelecekleri zaman bizi yanlarına almazlar ve davet dahi etmezler.


 Böylece yalnızlığa mahkum kalırız. Yalnız olmanın soncu olarak da asosyal bir yaşam, sıkıcı bir yaşam bizi bekler. Bunların olmaması için, kendi kişiliğimizi korumak için, kendi şahsiyetimize saygılı olmak için verilen sözleri tutmalıyız, emanete hıyanet etmemeliyiz ve insan olmalıyız. Verilen sözü tutmanın önemi ile ilgili şu sözü de unutmamalıyız:

“Verilen sözü tutmamak, mertliğe yakışmaz.  der. Fancis Bacon.

Çay, Kahve Gibi İnsanlarımızın Çok Tükettiği İçeceklerin Günlük Hayatımızdaki Yerini Anlatan Bir Yazı Yazınız. Yazınıza Uygun Bir Başlık Belirleyiniz.

 

Çay, Kahve Gibi İnsanlarımızın Çok Tükettiği İçeceklerin Günlük Hayatımızdaki Yerini Anlatan Bir Yazı Yazınız. Yazınıza Uygun Bir Başlık Belirleyiniz.


Milli İçecekler Sevgidir, Dayanışmadır, Biz Anlayışıdır.


Milli içeceklerimiz arasında çay, ayran, kahve en başı çeker. Çünkü bu içecekler bizimle bağdaşmış içeceklerdir. İnsanlarımız bu içecekleri tüketerek hayatın tadını çıkarmayı çok da iyi bilir. Bunların en başında çay ve kahve gelir. En çok tüketilen içecek ise çaydır. Sabah kahvaltısından başlayıp yatana kadar çay içen  insanları  tanıyorum. Çünkü çay ile hayatın daha lezzetli olduklarını söylüyorlar. Bir bardak çay bazen bizi hüzünlendirir, bazen arkadaşımızla dertlerimizi paylaşmamızı sağlar. Bazı zamanlar da mutluluğumuzu paylaşırız çayla. Çünkü çayın bizim kültürümüzdeki yeri çok farklıdır.

 

Her şeye illaki bir çay katarız. Hadi bir çay koy da sonra konuşmaya devam edelim deriz. Çünkü çay sohbettir, sevgidir, dayanışmadır, birlik ve beraberliktir. Sıkıldığımız zaman elimize aldığımız bir kitabımız bir de kupaya koyduğumuz sıcak çayımız bizim en yakın dostumuz olur bazı zamanlarda ve çok da iyi olur. Bayramlarda, özel günlerde hep çay vardır bizde. Bir başka içeceğimiz ise kahvedir. Kahve eskiden daha seyrek yapılırdı ama son zamanlarda kahve tüketimi de artmaya başladı. Eskiden sadece misafir geldiğinde, özel günlerde tüketilirdi ve herkesin evinde de bulunmazdı. Kahveye daha farklı bir anlam katılmıştır, daha bir elittir kahve içmek. Çünkü kahve içilen ortamda insan kendini daha farklı hisseder, daha özel hisseder bence.

 

 Bir fincan kahve nice dostlukların kurulmasını sağlamıştır. Aslındaki oradaki kahve ya da çay değil var olanı paylaşma duygununun güzelliğidir. Çünkü bunlar ancak eş ve dostlarla içildiği zaman anlam bulur. Örneğin tek başına çay içmek ya da kahve içmek de çok güzeldir ama sevdiklerimizle içtiğimizde o çayın, o kahvenin tadı daha bir başka oluyor. Çünkü orada bir olma, sosyalleşme vardır. Konuşmalar, kahkahalar, anılar vardır. Yine bir diğer içeceğimiz ise ayrandır.  Sıcak yaz günlerinin kurtarıcısı buz gibi soğuk ayrandır. İçince rahatlatır ve hafif de uykunuzu getirir ve ama iyi gelir insana. Kurban Bayramında, Ramazan Bayramında etli yemeklerin yanında illa bir bardak ayran arkasına çay içeriz. Çünkü bir başka güzeldir bu özel ve anlamlı günler. 


Köydeki teyzelerin yanına gidin ve kapısını çalın. Hemen size diyecekleri ilk söz şudur: "Çay mı içersin, kahve mi yavrum. Hadi kızım sen git de önce bir bardak ayran getir bakalım misafirimize deyiverirler. İşte bunlar paylaşmanın güzelliğidir, biz olmanın anlamıdır. Bencilliğin olmadığının göstergesidir bu güzel gelenek ve görenekler. Çay içelim, kahve içelim, ayran içelim, bir olalım, beraber olalım ve eski neşeli günlerimizi, samimi günlerimizi tekrar getirmeye çalışalım. Milli içecekle bahane amaç bir olma istediği, beraber konuşma, dertleşme gereksinimdir.

Yaşadığınız Yöreye Ait, Hikâyesi Olan Türküleri Araştırınız.

 

Yaşadığınız Yöreye Ait, Hikayesi Olan Türküleri  Araştırınız.


Yaşadığım yöre Sivas’tır. Sivas ozanları ile ünlü olan bir şehirdir ve daha birçok farklı özelliklere sahiptir. Yaşadığım şehir olan Sivas’ta hikayesi olan türkülerden bir tanesi şudur:  Yıllar yıllar önce Sivas’tan  bir kervancı Halep'e gider ve oradan mal getirir. Üç yol boyunca kervancılar ana vatanından ayrı kalmış,  memlekete hasret kalmışlardır. Kervancılar Halep’ten çıkarak aylarca yol almışlar,  en sonunda, karlı fırtınalı bir kış günü Sivas'la Kayseri arası yıkık bir Selçuk hanına girmişler ve yorgunluktan kendilerini oraya atıvermişlerdir. Handa gecelemeye karar verip, yüklerini çözmüşler fakat daha sonra karar değiştirmişlerdir. 


  Sivas çok yakında olduğu için  kervancılar  hemen evlerine, ocaklarına gitmek istemişler ve gece yola çıkmışlardır. Sabırsızlanırlar kervancılar ama dışarda çok kötü bir fırtına ve tipi vardır. Gözü  gözü görmüyordur dışarıda. Yine de çıkarlar yola.  Sabırsızlıkları, çabuk kavuşma özlemleri onlara pahalıya mal olmuştur. Fırtına yüzünden kervancıların kervanı yolda kara ve fırtınaya teslim olur, oracıkta ne yazık ki tüm kervancılar hayatını kaybeder ve memlekete kavuşmak nasip olmaz . Onların hayatını kaybettiği yere de kervankıran denir. Bu olay üstüne Anadolu insanları, türlü türlü türküler çıkarmışlardır. Sivas’ın Yollarına türküsü de bu hikayeden yola çıkarılarak yazılmıştır ve  dilden dile söylenmeye devam eder. Yüreğe dokunan hüzünlü bir türküdür.  Türkü şu şekildedir:


Sivas’ın Yolları

Siyah saçım dolam dolam
Boynun da kurbanın olam
Eğer başka yar seversen
Bu ellerde nasıl duram

Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma

Selvi boylum salın da gel
Bir bakışın ömre bedel
İkimizi ayırdılar
Körolası zalım kader

Sivas'ın yollarına
Çıkayım dağlarına
Bırak ben beni vuram
Ölüm gitmez zoruma

 

Hayvanlara Yardım Amacıyla Kurulmuş Bir Dernekte Çalışıyor Olsanız Onlara Hangi Alanlarda ve Nasıl Yardım Ederdiniz?

 

Hayvanlara Yardım Amacıyla Kurulmuş Bir  Dernekte Çalışıyor Olsanız Onlara Hangi Alanlarda ve Nasıl Yardım Ederdiniz?


Hayvanlara yardım amacıyla kurulmuş olan  Türkiye Hayvanları Koruma Derneğinde çalışmayı çok isterim. Çünkü orada hayvanlar için her türlü yardım vardır ve hayvana eziyete dur denilmektedir ve onların da canlı olduğu, sevgiye ve şefkate gereksinimleri olduğu unutmamalıdır. Orada çalışıyor olsaydım hayvanların yaralarını sarmakla ilgili kurslara gider ve oraya gelen hayvanların yarasını sarmaya başlardım. 


Sahibi olmayan soka hayvanlarının barınaklara yerleştirilmesini için elimden gelen her türlü özveriyi gösterirdim. Kış mevsiminde soğuktan hasta olmuş, aç kalmış hayvanlara yem toplama kampanyaları düzenlerdim ve onların barınaklara getirilmesini sağlardım. Böylece onlara hem sıcak yuva hem de karınlarını doyuracak bir alanları olmasını sağlardım. Onların rahat etmesi beni çok mutlu ederdi. Yaz mevsiminde susuzluktan halsiz düşmüş bir güvercine su verirdim ve onun kana kana su içmesini göz yaşları içinde izler ve ona yardım edebildiğim için Allah'a şükrederdim. Aşılarının düzenli yapılmasını takip ederdim


 Barınağa yeni gelen hayvanlara şefkatli olurdum ve onlara sevgimi veririm. Başlarını okşar, kucağıma alır ve onlarla sevgi ile konuşmayı tercih ederdim. Eziyet görmüş bir hayvan varsa önce onun yaralarını temizler, sonra karnını doyurur ve daha sonra ona yatacak bir yer hazırlar ve rahatça uyumasını , dinlenmesini ve yaralarının günden güne iyileşmesini sabırla beklerdim ve onlar için her türlü fedakarlığı yapardım.